Bitsin Artık Bu Arafta Kalma Hali
BARIŞ AKADEMİSYENLERİ ANLATIYOR: YEDİ YILIN MUHASEBESİ
2212 akademisyenin imzaladığı, 408’inin üniversiteden ihraç edilmesine gerekçe gösterilen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisinin yayınlanmasının üzerinden sekiz, ihraçların üzerindense yedi yıl geçti. Göreve iade talepleri “özel yetkili” İdare Mahkemeleri tarafından reddedilen “imzacılardan” sonra, bu kez söz göreve iade edilen akademisyenlerde. Gerçi, “göreve iade”yle de yargı süreci kapanmıyor. Şimdi bir de göreve iade edildikten birkaç ay sonra ikinci kez ihraç edilenler kategorisi oluştu. Sınır tanımayan, sonu gelmeyen bir eziyet, büyük zulüm!
Göreve iade edilen akademisyenler İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi’nden Meral Camcı, Mersin Üniversitesi’nden Esra Ergüzeloğlu, Kocaeli Üniversitesi’nden Derya Keskin ve Eskişehir Üniversitesi’nden geçtiğimiz günlerde ikinci kez ihraç edilen Pelin Yalçınoğlu anlatıyor.
Belki beş yıl daha muğlak bir süreç bizi bekliyor. Danıştay müdahale etmeden Barış İmzacıları olarak topluca dönüşümüz zor. Bugün İdare Mahkemelerinde DGM’leşme süreci görüyoruz. Bize yöneltilen suçlama “düşünce suçu” olarak formüle edildiği için DGM benzeri bir hukuka maruz kalıyoruz. Buradaki yargıçlar da normal yargıç değil gibi.
Normal şartlarda, AİHM’e gitme yolumuz açıktı, iç hukuk tükenmişti. Ama AİHM OHAL Komisyonu’nun varlığını kabul ederek yolumuzu kesti. “İstisna hali” dediğimiz hukukun askıya alınması haline girdik. Liberal hukukun geliştirdiği “masumiyet karinesi” gibi bütün kavramlardan azadeyiz. Tamamen “sivil ölülük” alanındayız.
Yıllarca birlikte çalıştığımız arkadaşlarda müthiş bir korku var. Birlikte görünmek, selam vermek, kamusal alanda bir arada durmak korku yaratıyor. Ayrıca, kurdukları düzenin bozulması işlerine gelmiyor. Bizim varlığımız bir tehdit gibi algılanıyor, sanki ortada büyük bir pasta var da payları küçülecekmiş duygusuyla davranıyorlar. Koridorda yüzüme bakmayan arkadaşlarım var.
Kayıtsızlık çok yüksek. Haklarımız, hukuk sürecimiz, hiçbiri umurlarında değil. Bu nasıl bir şey? Kendinden başkasına karşı ilgisizlik mi? Bencillik mi? Korku mu? Bu süreç onlarla ilgili değil gibi hareket ediyorlar. Ama onlar bu sürecin asli unsurları. İhraçlar olduğunda doğru tepkiyi vermiş olsalardı, bugünlere gelmeyebilirdik. Sorumluluk yüklüyorum bu arkadaşlara.
Yıllardan sonra ilk defa kampüse gittiğimde, kendimi orada çok yabancı hissediyorum. Her okula gittiğim gün bir distopyaya yolculuk yapıyormuşum gibi. Ne orası eskiden bildiğim yer ne de ben eski benim. Eskiden bir grup insanla oluşturduğumuz, içinde daha iyi bir üniversite için mücadele ve dayanışma barındıran olumlu bir hava vardı. Bu yok artık.
“Siz gittiğinizden beri burada işler çok kötüleşti” gibi şikâyetler dinledim epey. “Nasıl bu hale geldi üniversite?” diye şaşırıyor arkadaşlar. Yedi-sekiz yıl önce bas bas bağıra bağıra “Bakın bunlar oluyor burada” dediğimiz şeyler bunlar. Bir de “Döndün ya, buna da şükür. Paranı aldın mı?” diyerek sadece bununla ilgilenenler var. “Buna da şükür” lafı alerji yarattı nesine şükür?