Çarşamba, Ocak 1, 2025
HUKUKİNSAN HAKLARIRÖPORTAJ

Prof. Dr. Adem Sözüer: AYM ve AİHM’in Devre Dışı Bırakılması Devletin Hukuk Raylarından Tümüyle Çıkarılması Demektir

Nihal Bengisu KARACA

Malumunuz, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ikinci hak ihlali kararına uyulmaması yönünde hüküm vermiş, kararda AYM’nin kararının “hukuki değerinin olmadığı” belirtilmişti.

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği hak ihlali kararının uygulanmaması hakkında “Yorum farkından kaynaklı görüş ayrılığı” demişti. Cevap Zühtü Arslan’dan gelmiş, “Herhangi bir yargısal uyuşmazlıkta tarafların yorumunun AYM’nin yorumundan üstün olamayacağını” hatırlatan Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, “Anayasa hiçbir kurum veya kişiye AYM kararlarını Anayasa’ya uygunluk konusunda denetleme görevi vermemektedir” demişti.

Arslan “Bireysel başvurunun etkililiğini kaybetmesi ihtimali bile başta yargı mensupları olmak üzere hepimizi teyakkuza geçirmelidir” ifadesini de kullanmıştı.
Derken yürütme organını oluşturan siyasal makamlardan cezaevindeki TİP milletvekili Can Atalay’a dair kararın derhal TBMM’de okunması talepleri yükseldi.

Yerel seçimlerin yaklaşması ve partilerin belediye başkan adaylarını belirlemesi gündeminde konu soğumaya bırakılmış görünüyor. Ama meselenin önemi çok başka bir düzeyde varlığını devam ettiriyor. İşin doğrusu bu mesele sadece Can Atalay için değil ülkenin nasıl bir hukuki rejime tabi olacağını ve bağlı kalacağını belirlemesi açısından da, siyasi gündem açısından da ekonomiden sonraki en önemli konu olma özelliğini sürdürüyor.

Hukukçu Prof. Dr. Adem Sözüer ile ‘bu mesele’ yi masaya yatırdık, tıkanma nerede ve nasıl açılırın teşhisi nedir, konunun detaylarını ne anlama geldiğini konuştum.
Sayın Sözüer, Can Atalay kararı üzerinden gelinen nokta bir yargı krizi mi, siyasi krizi mi? Bu meseledeki hukuki açmaz nedir?
Önce sorunun ne olduğunu tespit edelim. Milletvekili dokunulmazlığı önemli bir güvence. Anayasa Mahkemesi uzun süredir ortaya koyduğu içtihatlarda TBMM kararı olmadan dokunulmazlığın kalkmasına neden olacak suçların kanunla net şekilde ortaya koyulması gerektiğini söylüyor.

PASİF DİRENİŞ AKTİF ‘KARAR UYGULATMAMA’YA DÖNÜŞTÜ

Anayasa Mahkemesi dokunulmazlığın istisnası olan suçları açıkça düzenleyen bir kanun olmadığı takdirde, Anayasanın 14. maddesinin yorumlanması yoluyla dokunulmazlığın istisnası olan suçların belirlenemeyeceğini Can Atalay kararında da ifade etti. Ne demiştik, Dokunulmazlık önemli. Kaldırılması için TBMM’ de özel bir karar usulü öngörülmüş.

Şimdi bu güvenceler bir yana bırakılıp bazı çok ağır ve önemli suçlarda, Meclis kararı olmadan milletvekilinin gözaltına alınması, tutuklanması, hakkında dava açılması v.s mümkün olacaksa, bu suçların neler olduğunun net olarak kanunla belirtilmesi gerekir… Bundan daha doğal ne olabilir? Doğal olmayan şimdiye dek TBMM’nin böyle bir kanunu yapmamış olması. Bu nedenle davası devam ederken milletvekili seçilenlerle ilgili olarak AYM ihlal kararı vermiş, ve bu kararlar da sonuç itibari ile uygulanmıştır. Farklı gerekçelerle de olsa, Balbay, Alan, Özkan, Berberoğlu serbest kalıp milletvekili görevlerini yapmışlardır.

YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ’NİN KARARI HUKUKEN GEÇERLİ DEĞİL

Anayasa Mahkemesi yetkili ve görevli olduğu bir bireysel başvuru konusunda ihlal kararı vermiş ve kararı uygulayacak mahkeme yükümlülüğüne aykırı davranıp kararı uygulamamıştır. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise yetki ve görevi olmadığı halde, anayasa ve kanunlarda öngörülmeyen bir usulle dosyaya el etmiş ve “Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararının uygulanmamasına” karar vermiştir.
Bu karar hukuken geçerli bir karar mıdır?

Yasalarda böyle bir karar türü dahi olmadığı için yetkisiz Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararının hukuki açıdan hiç bir geçerliliği yoktur. Ancak bir tür yok hükmündeki 3. Ceza Dairesi kararı ‘fiilen’ etki göstermekte ve Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmamakta…

AYM KARARININ UYGULANMAMASI MİLLETVEKİLİNİN DOKUNULMAZLIK GÜVENCESİNİ ORTADAN KALDIRIR

Diğer yanda Yasama organı Anayasa Mahkemesi kararlarının gereği olarak Anayasanın 14. Maddesindeki belirsizliği giderecek kanuni düzenlemeyi yapmıyor. Yani TBMM’de anayasa gereği üstüne düşen görevi yerine getirmemiş oluyor.
Öte yandan yürütme ve yürütmeyi destekleyen siyasi güçler de Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmamasına yönelik girişime açıkça destek olmaktalar.

Anayasa Mahkemesi hakkında ağır suçlamalar ve AYM kararını veren üyelerle ilgili Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin suç duyurusu da dikkate alındığında, anayasal bir kurum olan Anayasa Mahkemesi’nin, Can Atalay kararıyla ilgili olarak fiilen işlevsiz hale getirildiği aşikardır. Böylece Anayasadaki dokunulmazlık güvencesi de büyük ölçüde ortadan kalkmış gibidir…

https://hbr.tk/dQSKJ1/t