152 Bin KHK’lıya Uygulanan “KHK Hükmü” Aynıdır Ve Hukuksuzdur
FATMA AYPARÇASI
KHK’lıların onurlu, haklı ve meşru mücadelesi Adana’da İnsan Hakları Derneği’nin bir alt komisyonu şeklinde başlamış ve yaklaşık beş yıldır “örgütlü” bir şekilde devam etmektedir. Gönüllülük esası ve birey hukuku kapsamında 72 ilde örgütlenerek KHK sorununun çözümüne yönelik çaba sergileyen KHK’lılar birbirinden farklı aidiyetleri, dünya görüşü, inanç ve etnik kimlikleriyle bir Türkiye mozaiğidir.
Özellikle son 10 günde yaşanılanlar dikkate alındığında KHK’lara ve sonuçlarına karşı yürütülen mücadelenin farklı boyutlarda ve şiddette devam edeceği de bir kez daha görülmüştür. KHK’lıların yaşadıkları süreçleri konu edinen bir belgesel filmin yasaklanma süreçlerini, uğradığı sansürü ve nasıl şeytanlaştırıldığını bir kez daha gördük. Seyretmeye devam ediyoruz. Ardından Türkiye’de son yedi yıldaki hak gaspları ve hukuksuzlukları büyük oranda ortadan kaldıracak olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden KHK’lı öğretmen Yüksel Yalçınkaya kararı geldi.
Tam da burada kendini insan hakları aktivisti, demokrat ve mağdura kimliği sorulmadan, mağduriyetin ortadan kaldırılması için mücadele ettiğini belirtenlerin samimiyet testi başlamış oldu. Sosyal medyadaki paylaşımlar herkesin malumu…
Bizler sadece KHK’lıyız… KHK ile çarşaf çarşaf resmi gazetelerde ifşa edilirken “dahi” kategorilere ayrılmadık. Hepimizi bir torbaya attılar ve yaftaladılar. Bizi bir araya getiren odak noktası KHK’lı olmaktı. Ülkenin kronik sorunlarından biri olan Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözülmesini istediği için, din ve inanç hürriyeti kapsamında bir “gruba” sempati beslediği etkinliklerine katıldığı için, ideolojik düşünce biçimlerini ifade ettiği için, iktidar alanlarının egemenlerine karşı durduğu için işlerinden ve özgürlüklerinden edilen bizleriz. Bizler KHK’lıyız… Sadece KHK’lıyız! Dolayısıyla mağdur edildik, hem de yurttaşı olduğumuz devlet tarafından…
Bizler üzerinden tanımlamalar yapmak, kendini yargı erki yerine koyarak hüküm verircesine “suçlu” veya “suçsuz” şeklinde sınıflandırmalara kalkışmak yeni bir insan hakları ihlalidir. 152 bin KHK’lıya uygulanan “KHK Hükmü” aynıdır ve hukuksuzdur. Asla kabul etmiyoruz.
Bununla birlikte bizlere dair hüküm vermek hukukun ilkelerinden olan “masumiyet karinesi, “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ile “suçun geçmişe yürütülmezlik” ilkelerine açıkça aykırıdır. Hiç kimse kendini mahkeme reisi gibi ortaya atmamalı, zira defalarca kez tecrübe edilmiş bir gerçeklik vardır ki o da “herkesin bir gün hukuka ihtiyacı olduğu”dur.
Sormak gerekir… Hukuk, birilerine uygulandığında alkışlanan diğerine uygulandığında “tu kaka” edilen bir şey midir? Hukukun, işletilmesinde insan ayırt edilmeli midir? Biraz durup düşünmek, mantığa, akla, hakkaniyete ve insan haklarına saygılı olmak çok zor olmasa gerek…
Sonuç olarak, Khklılar arasında bir ayrıştırmaya gitmek kimseye fayda sağlamayacağı gibi birlik ve beraberlik yerine ayrılık ve ötekileştirmeye yol açabilir. Bu tür ayrıştırmalar, insanları kutuplaştırarak iletişim ve anlayışı zorlaştırabilir. Bunun yerine, farklı düşüncelere ve ideolojilere sahip olan bireyler arasında diyalog ve hoşgörüyü teşvik etmek, toplumsal birlikteliği güçlendirmek ve daha kapsayıcı bir ortam yaratmak bize düşen görevdir. Ötekileştirme yerine, ortak değerler ve hedefler etrafında birleşmeyi teşvik eden bir yaklaşımı benimsemek daha karlıdır. Çünkü, “tarih” her şeyi ve herkesi kaydeder…