Çiğdem Mater, Cezaevinde ‘500 Günü’ Yazdı
Gezi Davası’nın 500’üncü günü için bir yazı kaleme alan Bakırköy Kadın Cezaevi’nde tutuklu bulunan Çiğdem Mater, tutuklandığından beri gündelik hayatta en çok kullandığı üç kelimenin “Tuhaf, saçma, neyse…” olduğunu aktardı
Mater, “Mücella, Mine, Can, Hakan, Tayfun ve ben 500 gündür hapisteyiz, Osman Bey 2137 gündür, Gültan Kışanak ve Selahattin Demirtaş hapiste yedi yıl doldurmak üzere. Adlarını bildiğim bilmediğim binlerce insan Türkiye’nin dört bir yanında cezaevlerinde, haklarında verilecek PGK’ne uygun kararları bekliyor.” ifadelerini kullandı.
Mater’in yazısı şöyle:
“Bakırköy’de 500. günümüzmüş, diyorum, çünkü hapiste gün sayılmıyor. Yani, en azından ben saymıyorum, herkesin deneyimi kendine tabii. Ama, biz henüz tutuklanmamışken ve Osman Bey, yine, yıllardır hapisteyken, ben bir vesileyle Osman Bey’in gün saymadığını fark etmiştim. Oysa biz, dışardakiler, “sayıyorduk”.
Anlayacağınız, içerdeyken saymayabiliyorsunuz. Hoş zaten bizim -ve memleketteki birçoklarının- durumumuzda, gün saysanız ne olacak? Nereye doğru saydığımız meçhul. Kastım, belirsizlik tabi. İnsan zihni, sonunu bildiği bir şeye daha kolay ayak uydurabiliyor, bana mesela şimdi deseler, “ceza şu kadar, yatarı da bu kadar”, bu belirsizlik hissinden daha makul gelebilir. Zira şimdiki halimiz tuhaflık ve saçmalığın zirvesi: “Hiçbir şey olmasa bile bir şey olmuştur’ denerek burada kalabiliriz, yarın da çıkabiliriz.
Çünkü benim 2018’den beri öğrendiğim en mühim hayat bilgisi, Türkiye’de yargı sisteminin “paşa gönlüm kriterleri”yle (PGK) işlediği. Hayır, Gezi davasındaki hukuksuzlukları, usulsüzlükleri, delilsizlikleri, haksız cezaları falan anlatmayacağım. Çünkü benim de davayı az buçuk bilen herkesin de içi şişti, Yeter yani. Cem Dinlenmiş’in 500. günümüz için yaptığı muazzam özet her şeyi anlatıyor, şu kenarda duruversin!
Derdim daha ziyade, kocaman bir ülkenin PGK’ne göre yönetilmeyi nasıl böyle dünyanın en normal durumuymuş gibi kabul ettiği. “Hâlâ şaşırıyor musun?” diyeceksiniz. Evet, şaşırma hakkımı kullanıyorum, şaşırma duygumu reddetmeyi reddediyorum.
PGK’den kastım, sadece devletin en tepesi değil, devlet mekanizmasının en aşağısından, en yukarısına her türlü kuralı, kaideyi, yasayı, sözleşmeyi ve dahi anayasayı çiğneyerek, her şeyin “üzerine” çıkabilen bu PGK’ne takık olduğum.
“Ben yaptım oldu”, “çünkü canım öyle istedi”, “yasaya uymuyor, yasa bana uysun”. Tamam, memleketten beklentimi çok da yüksek tutmamam gerektiğini bilecek yaştayım. Ama yani, azıcık da kuralına uydurursanız, hani “dostlar alışverişte görsün”e yetecek kadar, vallahi de billahi de fazlasında gözüm yok.