Faiz Lobisinin Önlenemez Mutluluğu
Vahap AKTAŞ
Yaşamım boyunca tarih, siyaset bilimi, sosyoloji, güvenlik stratejileri, düşünce tarihi ve sivil toplum alanlarında çalışmalarda bulundum. Yurt içi ve yurt dışında kongrelere ve konferanslara katıldım. Çok kıymetli değerlerin rahle-i tedrisatında yer almak apayrı bir zenginlikti. Onlar insanlığın hazine sandukası içindeki paha biçilmez mücevherlerdi.Bununla birlikte felsefe, edebiyat ve iktisat konularında ilgi okumalarım bambaşka lezzetliydi. Üzerime güneşin doğduğunu çok kez hatırlarım. İktisat alanında özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemi iktisat politikaları çok özenerek üzerinde durduğum kısımlardı. Mehmet Altay Köymenler, Osman Turanlar, Mustafa Akdağlar, Claude Cahenler mahzendeki en güzel hazineler…
Osmanlı Devleti son dönemi yanlış politikaları ve Duyun-u Umumiye ile sonlanan hazin bir iflas.
Cumhuriyetin ilk dönem sancılarıyla birlikte, sıkıntıları en aza indirgeme adına iktisat kongreleri ve beş yıllık kalkınma planları…
Ulusal olarak ne kadar büyük çabalar sarf etsek de dünya genelindeki olumsuzluklardan etkilenmemek kaçınılmazdı. Önce 1929 ekonomik buhranı ve sonrasında ikinci dünya harbi travması.
“Truman Doktrini” ve “Marshall Planı” çerçevesinde şekillenen iktisat politikaları, 1960 darbesi ve uzun süren iç çatışmalar, ambargolar, yoksulluklar, yoksunluklar…
Bir millet, bir milleti yönetenler hiç mi değişmez? Tarihi olaylardan hiç mi ders çıkartılmaz.
Ağustos 2023 sıcağını soluklarken çatışmalar, yoksulluklar, yoksunluklar konusunda elli-altmış yıl öncesinden daha farklı, daha iç açıcı ifadeler kullanmayı çok isterdim, ama heyhat…
Geçen hafta politika faizleri yüzde yirmi beşe çıkartıldı.
Faiz bir bela…
İşin ilginç ve dikkat çeken yanı faizin düşük olduğu ülkeler gelişmiş kapitalist ülkeler. Ama radikal solun da İslamcıların da en çok suçladıkları “faizci batı kapitalist dünya”…
Her seçim öncesi faizsiz veya düşük faiz hamaseti havalarda uçuşurken, işin aslı Türkiye gibi ihtiyaçların büyük, gelirlerin istenilen düzeyde olmadığı ülkelerde faiz reel olmayan seçim vaatlerinin sonucu olarak dağ gibi karşımıza çıkıyor.
İşin hamasetinin tam aksine, en yüksek faizler az gelişmiş ülkelerde ve özellikle de İslam ülkelerinde. Sermaye birikiminin yetersiz olduğu her ülke bu durumla illaki karşı karşıya kalacaktır.
Sırtını akla, bilime, inovasyona ve insan merkezliliğe dayandıran Avrupa, Amerika, Kanada ve Japonya gibi devletlerde faiz alabildiğine düşük durumdadır.
“Laf dinleyen” kurumlar yerine, iktisat biliminin gereklerini yerine getiren, finansal denetim mekanizmalarına işlerlik kazandıran, yanlışa yanlış, doğruya da doğru diyen sistemsel kurumların kime ne zararı olabilirdi ki?
Siyasetin fırtına ve kasırgalarına, seçim meydanlarındaki küçük hesaplamaların şehvetine kapılmadan Merkez Bankası ve bunun gibi bağımsız(!) kurumlar varlıklarını hissettirebilselerdi ekonomik hal ve şeraitimiz bu halde olur muydu?
Olmazdı…
Ülkeyi dış politika nezdinde ayakta tutan kurumlar, bağımsızlığını ve gücünü kaybettikçe “güven” sorunu ortaya çıktı.
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken uluslararası dünyadan kendimizi izole etmemiz mümkün değil. Kurumsal güven sorunu yaşanan her ülkeden yabancı sermaye kaçar, gelmemeye başlar.
Bunun en bariz örneği dünyada ekonomik olarak güçlü görüp güvendiğimiz hiçbir ülkenin Merkez Bankasıyla ihtiyaç duyduğumuz halde swap anlaşması yapamadık.
Tarih disiplini bu durumda devreye giriyor.
Tarih bilimi, geçmişte gerçekleşen olaylardan nevroz boyutunda gurur duyma veya saç baş yolma, hamaset veya husumetlerin anlatıldığı hikâye anlatısı değildir. Laboratuvar gibi bakıldığında üst seviyede faydalanabiliriz.
İktisat tarihi de gösteriyor ki, faiz sebep değildir, ekonomik kapasitenin sonucudur. Vücudun ateşi gibidir; hastalık varsa yükselir, tedavi edilmesi için sinyal vermiş olur.
Piyasa faaliyetlerinin siyasi müdahaleden korunmuş olması, kurumlara ve hukuk sistemine, iktisat politikalarının rasyonelliğine güven kadar önemli.
Küçük hesapların zihinleri uyuşturduğu, siyasi çıkarlar uğruna hukuki ve kurumsal yapılar darmadağın edildiğinde, içerideki faizi emirle bastırsanız bile döviz ve dış borç faizinin yükselişinin önüne geçemezsiniz.
Sonrasında yönetim ve denetim beceriksizliğimize kılıflar arama peşine düşeriz.
Tıpkı Ortadoğu toplumları gibi batıdan silah alırız, birbirimizi vurup öldürürüz ve akabinde batıyı suçlarız.
Akıl etmez misin, düşünmez misin ilahi fermanına burun kıvırıp dururuz.
30 Ağustos askeri zaferin 101. yılını kutladığımız bu günde “Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz” diyen Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’e ve mücadele arkadaşlarına minnet, rahmet ve saygıyla…
Ruhları şad olsun.
Vahap AKTAŞ