Cuma, Nisan 18, 2025
AÇIK GÖRÜŞGÜNDEM

“The Ekonomistler” Ülkeyi Batırdı!

Türkiye toplumu zamlar konusunda 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra şok doktirinine maruz kalmaya devam ediyor. Akaryakıt ve döviz kurlarına gelen ve durmadan devam eden “zam serisi” hayatın her alanında, ekmekten tuza, ulaşımdan suya, kiradan cıvaya, çividen dubaya ivmelenerek devam ediyor.

Van’da 10 bin TL üzeri kira değerlerinin olağanlaşması durumu, Van’a özgü olmayan, diğer metropollerde de 15-20 bandına sıçrayan bir eğilimle devam ediyor. Van’da şehir içi ulaşımda iki ayda iki kere zam yapıldı ve şimdilik ortalama vatandaş için 11 TL’de seyrediyor. Yazı yayınlandığında şoför esnafı yeni bir akaryakıt zammı ile karşı karşıya kalmış olacak kesinlikle.

Nüfusun yüzde 85’i yoksulluk sınırı altında yaşarken emekliler, asgari ücretliler, işsizler, ev kadınları gibi toplum kesimleri için bu sınır açlık olarak ifade edilmektedir. Markete/pazara giden her yurttaş şokunu tazeleyip evine dönmektedir! İşin daha kötü tarafı bu durumun ne kadar süreceği henüz belli değil.

Peki ne oldu da zamanında dünyada 16. sıraya yükselmiş, enflasyonu dizginlemiş Türkiye ekonomisi, hızla ilk 20 ekonominin dışına itildi? Çöküş tarihi olduğu için bu liste de kişiden kişiye değişkenlik gösterir elbette. Kendimce “ekonomik olmayan” 3 ana nedeni açıklamaya çalışayım.

  1. Suriye İç Savaşı’nda Türkiye’nin Politikası, Türkiye Ekonomisini krize sokan önemli bir etkendir.

2011 yılında başlayan ve halen devam eden Suriye iç savaşında, Türkiye’nin 2016 yılından sonra içine düştüğü müdahaleci politika, Suriye topraklarının hem kendi ordusu ile hem de yerel paralı cihatçılar eliyle işgal edilmesi, Türkiye’deki ekonomik krizin önemli bir nedenidir. Türkiye burada fiili ve vekaleten yürüttüğü savaşın maliyetini topluma fatura etmiştir. En üst perdeden “bir merminin fiyatını biliyor musunuz” sorusu bu faturanın belgesi olarak tarihe geçmiştir. Afrin’den Zagros’a kadar bu savaşta hem yerli hem de yabancı uyruklu paralı askerlerin kullanıldığı ve bunun için teknolojik imkanlardan imtina edilmediği ana akım medya bültenlerinden her gün yayınlanıyor. Sayısı tam olarak bilinmemekle ve adı her yıl değişmekle birlikte Suriye Milli Ordusu/Özgür Suriye Ordusu vb. oluşumların Türkiye halkının vergileri ile finanse edildiği bilinmelidir. Şeffaf olmayan, hiçbir şekilde denetlenmeyen ve bugüne kadar ne kadar maliyetinin olduğu bilinmeyen bu karanlık süreç Türkiye bütçesinin kamburu olmaya devam etmektedir. İktidarın gölgede tutmaya çalıştığı bu alanda insan kaçakçılığından silah kaçakçılığına birçok faaliyetin yürütüldüğü ve bu nedende dahil birçok nedenle Türkiye’nin gri listede tutulduğu bilinmelidir. Çok boyutlu olan ve bu hafta bile Beşar Esad’ın gündeme taşıdığı Türkiye’nin Suriye işgali çözümlenmeden Türkiye ekonomisi krizden çıkamaz.

  • 2015 yılından bu yana Türkiye’de fiilen devam eden OHAL-KHK-Kayyum rejimi kriz iklimini pekiştirmektedir.

Türkiye’de devam eden her türlü krize alan açan hukuksuzluk-adaletsizlik-baskı ve işkence rejimi 2016 20 Temmuz tarihinde darbe girişimi bahanesiyle başlatılan OHAL hukukunun izini devam ettirmektedir. 2015 yılında çözüm sürecinin terk edilmesi ile başlayan bu süreç 2016 formelleşti. Türkiye anayasası bu dönemden beri askıdadır ve Anayasa mahkemesi kararları birçok kişi ve kurum tarafından açıkça tanınmamakta veya alenen ihlal edilmektedir. İktidarın hedefinde olan özel işletmeler, üniversiteler, belediyeler kayyum işgali altındadır. Fikir ve medya özgürlüğü haftalık saldırılara maruz kalmaktadır. Gazeteciler ve tv kanalları fiili ve ekonomik saldırılarla yandaşlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı kağıt üzerinde olup iktidarın denetleyici olması gereken idari yargı neredeyse teslim alınmıştır. HDP kapatma, Kobanê, Kavala, Demirtaş ve benzeri davalar yargının halini ortaya koymaktadır. KHK’lerle işinden atılan kamu emekçileri hakkında geçen 7 yıla rağmen hukuki bir karar verilebilmiş değildir. KHK’ler dışında devam eden ihraçlarla geriye kalan 5 milyon kamu emekçisi özne olmaktan çıkarılmıştır. Ceza evleri eza evlerine dönüştürülmüş durumda her hafta bir tutsağın cansız bedeni toplumu tehdit etmek amacıyla bile isteye göstere göstere defnedilmektedir. Bu baskı ve hukuksuzluk ikliminden üretim, istihdam ve refah çıkmaz. Çıksa çıksa şimdi olduğu gibi baskı, zulüm, zam, işkence, yoksulluk, işsizlik ve enflasyon çıkar.

  • Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bir israf, rant ve liyakatsizlik sistemidir.

Türkiye’nin OHAL koşullarında gittiği 16 Nisan referandumu (Mühürsüz Oylar Referandumu) ve 2018 24 Haziran seçimleri ile fiilen ve hukuken geçiş yaptığı Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmıştır. Hatırlatmak babında 2018 seçimleri sırasında dolar kuru 6 TL bandının altında, benzinin/mazotun fiyatı ise 5-6 TL bandında idi.


Bu rejimle birlikte TBMM ve partisinden bağımsız olarak halkın seçilmiş tüm vekilleri pasifize edilmiştir. Bu rejim yerel ve yerinden demokrasiyi hunharca yok etmiştir. Hizmette halk için ve halka yakınlığı ortadan kaldırmıştır. Her şeyi halktan uzak-denetimsiz-merkezi bir şekilde yürüten bu rejimin kamu yararı önceliği yoktur. 1930’ların Tek Parti devlet bütünleşmesi 2030’lara giden Türkiye’de AKP iktidarı ile yeniden canlandırılmıştır. AKP il başkanları vali-kayyumların-kaymakamların gölge amirleri konumundadır.

Bu rejimde, en son Akbelen’de de ortaya çıktığı gibi kamuoyunun ne dediğinden ziyade iktidar ve yandaşlarının çıkarı her şeyin önüne geçmiştir. Bu rejimde AKP iktidarı ekonomiyi yönetmeyi, yoksulluğu, enflasyonu, işsizliği azaltmayı değil; belli bir piramit içinde rantı dağıtmayı hedeflemektedir. Bu nedenle mevcut AKP iktidarı “sadakatli liyakatsizler hiyerarşisinden” oluşmaktadır. İktidarın tüm ilke ve ilkesizliklerine sınırsız sadakat görevlendirmelerde en öncelikli kriterdir. Son seçimlerden önce kaldırılacağı sözü verilen mülakatların hala devam ettiği bilinmektedir. Son bir hafta içinde 60 yakın ilin Valisi ve emniyet müdürü değiştirildi. Değiştirilme gerekçelerini kamuoyu bilmiyor ama hepsinin makam odaları ve makam araçlarındaki değişikliklerin bütçesi bile genel ve yerel bütçelerin kara deliklerinden birisi olacaktır.

Açıklayıcı olması açısından şöyle bir örnek vereyim. Aslında gerçek bir stadı hala olmayan Van’da, mevcut stat ve etrafındaki binalarda önceki gençlik ve spor bakanının (Mehmet KASAPOĞLU’nun) 27 tane resimli görseli (Metal/Plastik levhalar ve 1 Metre’den büyükler sayılmıştır) hala yer almaktadır. Muhtemelen bu yılın bütçesinde bunları değiştirme için bütçe kalmadığından 2024 bütçesiyle bu görselleri hurdaya göndermek için ihaleye gidilecektir ve yenileri/daha büyükleri asılacaktır. Söz konusu durum sadece Kasapoğlu’na ve Van’a özgü olmayıp değişen tüm bakanlar, valiler ve benzeri konumda olanlar için ve her ilde geçerlidir. Gelişmiş herhangi bir ülkeden görülmeyecek bu üçüncü dünya ülkesi uygulaması kendini sadece bu şekilde gerçekleştirebilen kadroların icadı/üretimidir. Kamu reklam panolarında, halkın parasıyla, halka kendi veciz sözlerini sunan bu zevatın, halkın sırtında bir kambur olduğu görülmelidir. Basit gibi görünen bu harcama kaleminin topluma maliyeti çok büyüktür. Bunun gibi yüzlerce örnek sayılabilir.

Sonuç olarak; çalışanlar sistematik olarak yoksullaştırılmakta, asgari ücretin/ücretin alım gücü düşürülmektedir. Eğitimin, istihdamın ve üretmenin değersizleştiği bir yoz kültür iktidar ve yandaşları tarafından tüm topluma dayatılmaktadır. Gençler ve nitelikli eğitimliler ülkeyi terk etme eğilimini her geçen gün arttırmaktadır. Zam yağmurunun temel nedenleri yukarıdaki 3 başlığın; yani özetle savaşın, hukuksuzluğun ve liyakatsizliğin ayrıntılarında gizlidir.

Sinan OK