Cumartesi, Eylül 23, 2023
GÜNDEMYAZARLAR

100. Yılında Lozan’ı Konuşsak Ne Konuşmasak Ne?

“Doğu Sorunu”veya Şark Meselesi”, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmaya başlamasıyla, 19. yüzyıldan sonra ortaya çıkan uluslararası diplomatik bir sorundur. “Şark Meselesi” kavramı, siyasi bir kavram olarak, ilk defa 1815 yılında, Viyana Kongresi’nde kullanılmıştı.

Temeline ve kapsamına ilişkin değişik görüşler de ileri sürülmüştür. Bununla birlikte tarihçiler genellikle “Şark Meselesi” terimini büyük devletlerin Osmanlı toprakları üzerindeki rekabetinden kaynaklanan bir dizi bunalımı nitelendirmek için kullanmışlardır.

Kısacası Avrupa’nın Osmanlı Devleti’ni önce Balkanlar’dan sonrada Anadolu’dan tekrar Orta Asya steplerine gönderme politikasının adı olarak da anılmıştır.

Tanzimat ve Islahat fermanları, meşruti yönetime geçiş aşamaları ve ardından alınan dış borçların ödenememesi, akabinde Düyun-u Umumiye ile ekonomik çıkmazda boğulan kocaman bir imparatorluğun hal-i pür melali…

Kapitülasyonların batılı devletler tarafından hem ekonomik hem de siyasi bir dayatma aracı haline gelmesi işin ayrı bir siyasi ve iktisadi trajedi kısmıydı.

31 Mart vakası, Trablusgarp ve Balkan Harpleri, Dünya Savaşı derken var olma yok olma mücadelemiz İstiklal Harbi…

Mustafa Kemal Paşa’nın askeri dehası ve arkasından diplomatik mücadeleler…

Bağımsız Türkiye’nin kurulmasında en önemli kırılmalardan biri olarak kabul ettiğimiz Lozan Antlaşması bugün 100 yaşında.

Bağımsız Türkiye vurgusu yapmamın sebebi yıllarca Osmanlı Devleti’ni batılı sömürgeci güçlere karşı siyasi ve ekonomik olarak mahkûm etmiş kapitülasyonların kaldırılmış, Musul dışında Misak-ı Millînin gerçekleştirilmiş olmasıdır.

Boğazlar konusunda tam anlamıyla inisiyatifin bizde olduğu Montrö Sözleşmesi ve Hatay’ın anavatana katılması ile birlikte Lozan diplomasisi hitama ermişti.

Lozan hakkında birçok ciddi bilimsel araştırma yayımlandı, fakat başta İngiltere olmak üzere diğer devletlerle ilgili yönleri yeterince bilinmediği için birçok efsane, kahvehane köşelerinde konuşulmaya devam etmiş ve ediyor. Lozan’ın ve Cumhuriyet’in bir “İngiliz projesi” olduğunu söyleyenler bile çıkıyor!

Halbuki İngiliz parlamentosundaki Lozan müzakereleri incelendiğinde hiç de Lozan’a İngiliz zaferi olarak bakmadıkları görülür.

Hatta yüz yıldır Türkiye’ye düşmanlık yapagelmiş olan İngiliz Liberalleri, Lozan’ı “İngiliz diplomasisinin hezimeti” olarak nitelemişlerdir.

David Lloyd George 6 Haziran 1924’te Avam Kamarası’nda yapılan görüşmelerde de hâlâ Sevr’i savunuyor, Lozan’ı İngiliz diplomasisinin hezimeti olarak niteliyordu.

Saltanat 1 Kasım 1922’de kaldırılmıştı, kimse saltanat istemiyordu. Çatışma, Cumhuriyet’in nasıl olacağı konusundaydı; liberal mi, devrimci mi?

Mustafa Kemal’e ve Halk partisine muhalif olan Karabekir, Cebesoy ve Rauf Bey gibi isimler de Lozan’ı desteklemişlerdir. Meclis’te, Lozan’a Mustafa Kemal’in en yakın arkadaşlarından Şükrü Kaya ret, muhalif Kazım Karabekir evet oyu vermişti.

“Lozan zafer mi hezimet mi” tartışmaları çok uzun süre gündemimizi meşgul etti, etmeye de devam ediyor. Lozan Antlaşması’na, tarih disiplininin şiarı diyebileceğimiz “tarihi olaylar yaşadığımız günün değer yargılarıyla değil, vakanın geçtiği dönemin şartları içerisinde değerlendirilmelidir” ilkesi çerçevesinde bir bakış açısı ile bakmak gereklidir.

Tarihi olaylara takılıp, geleceği inşa sürecinde hala çağın icaplarına uygun siyasi, sosyal, iktisadi projeler üretememe çıkmazından kurtulmak gerekiyor.

Evrensel hukuk normlarını, insan hakları ilkelerini, çoğulcu demokratik anlayışı, düşünce özgürlüğünü bu topraklarda yeşertemezsek, yüzüncü yılında Lozan’ın artılarını veya eksilerini konuşmamız bizlere bir katma değer sunmayacak.

Hayyam ile bitireyim; “Ya sırtımıza alıp taşıyoruz ya ayağımızın altına alıp çiğniyoruz. Öğrenemedik bir türlü yan yana yürümeyi”.

Beraber yürüme bilincine ulaşmak dileğiyle… 

Vahap AKTAŞ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir