Pazar, Eylül 24, 2023
AÇIK GÖRÜŞGÜNDEM

Araftaki Hayatlar

Ziyan olmasın diye küçük kardeşe bırakılmış eski bir elbiseden ne farkım var benim? Hep bir beden geniş. Giyenin sonradan fark ettiği ve sökük koltuk altlarını gizleme mahcubiyetinde olduğu; solmuş, pörsümüş ve çekici hiçbir tarafı kalmayan bir elbise işte..
Açlığı, yoksulluğu ve yalnızlığı iliklerine kadar yaşamış yüzbinlerce KHK’liden biri olan benim hayatım tam da böyle bir şey!.. Ciğerlerimi paramparça edip, hayatımı yerle yeksan eden, sessiz çığlıklarıma aksi bir Seda bulamayan yüzbinlerce KHK’liden biri. Yüce (!) devletimce dar bir şekilde sınırları çizilmiş bir hayata mahkum edilmem tam da böyle bir paradoks. Büyük kardeşlerimden kalan elbiselerin bolluğunu, yüce devletimin bana çizdiği hayat çerçevesinin darlığıyla amorti etmeye çalışılıyorum bir KHK’li olarak.
Biz KHK’lilerin; yüce devlet-i âliyemiz tarafından, bir gece vakti terörist ilan edilmemizden sonra, yeni bir hayat edinmek istemememiz, bizim eksikliğimizden değil elbet. Eksikliğini ve hatta yokluğunu beynimizin en ince kılcal damarlarında hissettiğimiz adaletsizlik ve hukuksuzluktur.

Bir babanın evlatlarını ayırıyor olması anlaşılır da; yarattığım tanrıların bana; kulları arasında ayırım yapması veya benim varlığımla vücuda gelen devletimin beni ötekileştirmesine ne diyeceğim? Ve hangi hayra delalet deyip sus olacağım?

Biliyorum zayıflıktır bu, acizliktir belki ama benim; savaşmadan bırakmamam gerekir hiç bir kaleyi ve “Tanrılar istemiyor” diye kendi ellerimle de vazgeçmemem lazım, dişimle tırnağımla kazıyıp elde ettiğim mevzilerimi . Sahip olduklarımı tek tek kaybetmemin ziguratlara adamadığım kurbanlarla hiçbir alakası yok deyip tüm vücudumla kavgaya tutuşmalıyım. Biliyorum, hepimizin hayatları ârafta ve hepimiz devrin birer Zerdüşt’tüyüz ve fakat özgürlük ateşi yakamayan bir Zerdüşt’ün varlığını idame ettirmesi de fizik kurallarına aykırı ve İştar’ın öfkesi diye korkutulup, kölesi olmak, midesinden ses veren kahinlerin nereye kadar? Nereye kadar tapınaklara bağışlamak tüm varlığımı?…

Hallac’ın sesi çıkmıyor diye kadılar adaleti sağlamış değil. Çözdü denklemini menfaatin, putların gerçeği yansıtmadığıyla Mansur. Çok sonra anlaşılacak gibi görünüyor moleküllere ayrılarak parçası olmak evrenin. Kamaştırıyor gözleri zindanın derinliklerinden parlayan aydınlık.

  • [ ] Biliyorum çok zor. Ama imkansız değil hukukun tesisi. Yorgun olabilirim ama Fırat’ın çocuğuyum ben. Şahit olduklarımı süzgecinden geçirirsem beynimin ve anlatabilirsem adam akıllı, utancından yüzleri kızarır tüm müstekbirlerin. Ve Unutmamalıyım ki, Kerem gibi yanmadan yaşanan aşk da aşk değil , Ebu Zer el-Gıfârî’nin cesaretine sahip olmadan, elde edilen hak da onurlu değil…

Bulvar caddelerin, pahalı Kafelerindeki buluşmalar, sosyal medyanın konforlu alanları ya da herhangi bir sendikanın iki günlük yakınlaşması anlatamaz içime hapsettiğim sevdamı. öpüşüp sarılmalar ihanet olur aşkı-ı adalete. “Sizi seviyoruz ve yanınızdayız” diyenlere yedi yıllık güncemle en ağır tokadı indirip, buğulanmış aynalarımdan bakmalarını söyleyeceğim.
Ey KHK’li heval (yoldaş) Baştanbaşa yanıyorken Mezopotamya ağır ağır, üçüncü derecede yanık bir hasta olarak oradan çıkmak da kâr, yanıbaşımda Dicle akıyorken… içimi Dicle’ye dökmek dahi iyileştirir beni…

Hiç inanmadım karıncanın bir savaşın tarafı olduğuna. Kertenkelenin de dağları delmek üzere Ferhat’a dönüşmesine. Ne olursa olsun kanmayacağım asla rehavetine masalların. Kader diye sığınmayacağım çaresizliğin koynuna. Çocuklar derin uykularda olabilir. Fakat ben, uyumuyorum. Daha doğrusu uyutmuyor içinde sevda olmayan masallar beni. Korksun artık ve huzur içinde, keyfine bakmasın La Fontain.

Ziyan olmasın diye küçük kardeşe bırakılmış eski bir elbiseden ne farkım var benim? Yalan değil. Hep bir numara dar geldi bana hayat.

Ancak, mücadele etmeye devam edeceğim, hak vaki olana dek… her şeye, ve herkese rağmen…

Nurullah DÖNMEZ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir