Perşembe, Kasım 14, 2024
AÇIK GÖRÜŞGÜNDEM

Nurcan Kırca: Bir KHK İle Kökümden Sökülüp Atılacağımı Bilmiyordum

Her gün, her sabah sınıf   kapısından içeri  girer girmez   başka biri olur, kendimi unuturdum…Büyülü bir aynadan  farklı  bir boyuta geçerdim…Dışarıdaki  dünyama ait ne kadar yorucu , yıpratıcı iç sıkıntısı varsa  hepsi üzerimden sıyrılır  giderdi,    yeniden yeniden yaşam sevinci ile dolardım…

     O  yıl, yeni bir okula tayin edilmiştim ve yeni bir sınıfım olacaktı. Bu da yeni hazırlıklar demekti…Yepyeni bir heyecanla tekrar  işe koyulmuştum. ..Küflü duvarları en güzel renklerle boyatmıştım…Pembe fon perdeler, uçuş uçuş beyaz tüller yaptırmıştım…Kocaman kurdeleler   fon perdelere tutucu  olmuştu. Bin bir güçlükle  kitaplığından mini kütüphanesine , çöp kovasına ,öğretmen masası ve sandalyesinden yazı tahtasına , projeksiyona, bilgisayar ,  fotoğraf makinesi  ve güçlü bir ses düzenine kadar bambaşka bir sınıf yapılanması başarmıştım….Pembe boyasıyla pembe bir dünyaya açılan kapımızı da tüllerle süslemiş, sınıfımızın adını koca koca gösterişli harflerle kapının  üzerine yapıştırmıştım. Okulda bir benzeri  olmayan sınıfımız dikkatleri hemen üzerine çekmişti. Diğer öğrencilerin , kapıdan sınıflarını imrenerek izlediklerini  gördükçe  benim öğrencilerimin gözleri  nasıl da parlıyordu görebiliyordum…Tüm hazırlık aşamaları bitince  her birine   saksısıyla birer çiçek getirme görevi vermiştim ve bakımı kendilerine  ait olacaktı .Kısa süre içinde  botanik bahçesinde ders işler olmuştuk. Sahiplenme ve birlik olma  duyguları  bu sayede o kadar gelişmişti ki sınıfı temiz ve düzenli tutmaları için bir kere dahi  uyarmama gerek kalmamıştı. Zaten amacım buydu , biliyordum ki eğer sınıflarını severlerse benim yönlendirmem yeterli olacaktı. İşbirliği ve görev dağılımı ile her biri bir rol üstlenmişti.

Ben sınıfa girince ayağa kalkmalarını istemediğimi  söylediğimde şaşırdılar ,çok garipsediler,.  Bunun yerine onlardan öğrenci zili çalınca sıralarında  sakince beklemeleri gerektiğini ve  bana duydukları  saygıyı göstermeleri için yeterli olduğunu anlatmıştım. Gerçekten de zamanla alıştılar ve sınıfça yerlerinde oturarak beklemeye başladılar. Önemli olan başlarında biri olmadan nasıl davranmaları gerektiğini bilmeleriydi. Birileri tarafından değil kendi kendilerini yönetmeleri benim için mesleğimin başarıya ulaşması demekti.   

Her teneffüs bahçeye çıkıyor muhakkak hava alıyor ve hava ne kadar soğuk olursa olsun sınıfı tamamen boşaltıp  havalandırıyorduk. Böylece duvarlar bir daha  küflenmiyor ve  sınıfımız tertemiz kokuyordu. Zaman geçtikçe  bol oksijene o kadar alışmışlardı ki havasız ortama  kendileri dayanamaz  olmuştu.

 Kırk tane öğrencim vardı. Kırk çift gözün üzerimde olduğunu hissederek  her gün o sahneye çıkıyor oyunumu sergiliyordum. Dersleri fon müziği eşliğinde işlemek hepimize iyi geliyordu. .Müzik , sınıfımızı ders havasından eğlenceli oyun alanına çeviriyordu . Müziğin  çocuklar üzerindeki  gizemli etkisini fark etmiştim, neredeyse tüm derslerde notaların gücünü kullanıyordum  .Bazen kendim de  onlara şarkılar söylüyordum, hatta    birlikte  dans ediyorduk . Okulda zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz olmuştuk..  

Çok sevdiğim bir şarkı vardı , tekrar tekrar dinlerdim. Kendi kendime mırıldanırdım. Boş zamanlarımızda  son ses açar ben de bağıra bağıra eşlik ederdim. Hemen hemen her gün defalarca dinlediğim olurdu  diyebilirim. Elimde mikrofon varmış gibi yapar , sanatçı edasıyla aralarında dolaşırdım. Hep aynı şarkıyla hep aynı keyifle … Onlar da  neşe içinde beni izleler,  kıkır kıkır gülerlerdi…

Okul ve dersler tadına doyulmaz zamanlara dönüşmüştü. Birlikte geçirdiğimiz beş yılda her bir günün ayrı hikayesi yazılabilirdi.

 Bir gün  sınıfa girdiğimde  hepsi  birden ayağa kalktı. Şaşırdım, ‘Ne oluyor ?’dedim , hep bir ağızdan benim en çok sevdiğim şarkıyı söylemeye başladılar: ‘Sen Benden Gittin Gideli’…Donakaldım. Tüm sözleri  ezberlemişler , güçleri yettiğince en yüksek sesle muhteşem  uyumla o kadar güzel söylüyorlardı ki …Karşımda gördüğüm şey dünyanın   en güzel korosu  ,en güzel hediyesi , en güzel çocuklarıydı…

      O gün bilmiyordum ,bugün  aynı şarkıyı dinlerken hıçkırıklara boğulacağımı.

      Neredeyse yedi yıl olacak , bir KHK ile kökümden sökülüp,  ayrık otu  gibi , bir kenara savrulup atılabileceğimi bilmiyordum .. 

       Az önce yine dinledim…Bugünlerden o günlere  öğrencilerime yazılmış bir mektubu okuyor gibiyim  :

      ”Öyle ağırım ki kendime, sen benden gittin gideli,

      Tenim küs olmuş tenime sen benden gittin gideli,

      Öyle bıkmışım ki kendimden , kurudum düştüm dalımdan, 

     Sanki ruhum çıktı canımdan sen benden gittin gideli.

      Bir cefam vardı bin oldu, aktı gözüm yaşı sel oldu

     Yaz baharım döndü kış oldu sen benden gittin gideli,”

Nurcan KIRCA’nın Yazısı