Perşembe, Kasım 7, 2024
GÜNDEMYAZARLAR

Coğrafyanın Hapishanesinden Çıkma Vakti Gelmedi Mi?

Yeni bir mecraya giren Türkiye siyaseti, yeni neslin uzak, orta ve ileri yaş kitlenin vakıf olduğu bir kavram ile karşılaşıyor: Müzakere ve müzakereci demokrasi.

Müzakere ve müzakereci demokrasinin mefhum-u muhalifinden gidecek olursak, siyasi arenada ve özel olarak gelişmeye muhtaç demokrasilerde çatışma olmazsa olmaz bir kaide. Çatışmanın olabilmesi için de “öteki” faktörü ve “öteki” nin “ötekileştirilmesi” en iyi enstrüman.

Etiket veya kendine göre keyfi tanımlama siyasetinde, siyasetçilerin daima bir “öteki” ye ihtiyacı olmuştur. Bu “öteki” bazen bir siyasi parti, bazen bir etnik kimlik, bazen bir dini cemaat, bazen de bir sivil toplum kuruluşu şeklindedir. Hatta bazen yabancı bir devlet, farklı bir millet, başka bir devletin devlet başkanı veya başka bir devletin istihbarat biriminin de olduğu görülmüştür.

“Öteki”, çoğu zaman güç merkezinin varlığının meşruiyet aracıdır.  Varlığı onunla kaimdir. Onun yok olup gitmesine müsaade etmez. Gerektiğinde imajı yeniden inşa edilir, kurgulanır ve baştan yeniden stilize edilir.

“Öteki” nin kendi gerçeklik dünyasında ne olduğu, kendini nasıl ifade ettiği çok önemli değildir, önemli olan iktidar seçkinlerinin, toplumun onu nasıl algıladığı ve toplumun ona atfettiği içerik ve imajdır.

“Öteki” olarak senin ne dediğinin bir önemi yoktur, önemli olan yaratılan algı ve senin anlaşılma biçimindir. Bu konuda seni “öteki” şeklinde konumlandıran çıkar ve baskı grupları çok acımasızdır, sınırları yoktur tam bir oryantalist bakış açısı geliştirir kendi keyfiliğine, hoyratlığına dayanarak.

“Öteki”ye olan düşmanlık siyasal erk tarafından sürekli canlı tutulmalıdır. İtibar suikastı, sosyal ölüme mahkûm etme, tecrit, tenkil, ikinci sınıf yurttaş muamelesi, terörize etme çokça başvurulan muamele biçimleridir.

“Ötekileştirme” neticesinde tamiratı oldukça zorlaşan toplumsal bir tahribatla karşı karşıyayız ve toplum çözülüyor, çözüldükçe şiddet yüklü bir toplumsal yozlaşmanın etkisi yoğun hissediliyor. Klasik toplumsal yapımız ve siyaset anlayışımız birleştirici, ortak bir payda oluşturma formasyonundan uzak.

Son dönemde hukuk, adalet, insan hakları, kadın hakları, toplumsal yozlaşma, dış politikadaki tutarsızlık, mülteci politikaları ve ekonomik alandaki çıkmazlar ve yetersizlikler; dünya görüşü, siyaset felsefesi farklı “öteki” olmaya maruz bırakılmış kitlelerin ortaklaşmasına zemin hazırladı.

Müzakere ve müzakereci çoğulcu demokrasi öncelikle bir zihniyet değişimini öngörmekte ve gerektirmektedir. Bu coğrafya için yeni bir bakış açısı ve geniş bir perspektif oluşturma adına değerlidir.

Baskının, şiddetin potansiyelinin ve kullanım biçimlerinin arttığı bir dönemde müzakereci siyasetin kendini hissettirmesi, kucaklayıcı bir dil kullanması, KHK Platformları ve farklı güçlü sivil toplum hareketlerinin desteğini alması Türk demokrasisi açısından büyük önem taşımaktadır.

Türk siyasetinde önemli bir viraj olarak kabul ettiğimiz bu dönemde müzakereci demokrasinin en önemli sac ayağı etkili Sivil Toplum Kuruluşları (STK) olacağından hiç şüphem yoktur. Özgür toplumlarda yer alan sivil toplumun anahtar işlevi, devletin veya siyasal iktidarın gücü karşısında dengeleyici bir kuvvet olmasıdır.

Kutsandıkça zorbalaşan devlet anlayışında, devletin karşısında aciz, güçsüz, cılız kalan bireyin ara korunağı olarak tesis edilmesi gereken kurumlar güçlü sivil toplum kuruluşları olmalıdır

Yoksa, bireylerin atomize oldukları ve beşerî iş birliği yöntemlerine alışkın olunmayan yerlerde, bireyler özgürlük yerine güvende olmayı teklif eden kişilerin totaliter baştan çıkarmalarına kolayca yem olurlar.

Belki de bugün, “kadiri mutlak” devlet otoritesinin sivil toplumu ve düzeni viraneye çevirdiği ülkemizde ve Ortadoğu coğrafyasında sivil toplum kuruluşlarını yeniden inşa etmekten daha hayati bir görev olmayacaktır.

Müzakereci çoğulcu demokratik anlayış ve STK’ların etkili olmadığı bu coğrafya din ve etnisite çatışmalarının dışına çıkıp “insan merkezli” değer üretemediği müddetçe “kutsallar” için ölümler birbirini kovalamaya ve pirim yapmaya devam edecektir.

Türkiye’de ve bu coğrafyada siyasi alan, siyasi aktörler ve siyaset yapma eyleminin, devlet-merkezci bir ısrar yerine; Türk siyaset ve toplumsal modernleşmesinin çoğulcu, demokratik ve özgürlükçü bir temele dayandırılması mühimdir. Ayrıca Türk demokrasi anlayışının devlet-toplum-birey ilişki zemininde sağlamlaştırılıp derinleştirilmesi bugünkü birçok sorunun giderilmesine imkân sağlayacaktır.

Telaşımız ve özlemimiz; çoğulcu demokratik yönetimler ve güçlü sivil toplum alanları oluşturmaktır.

Coğrafyanın hapishanesinden çıkma vakti gelmedi mi?

VAHAP AKTAŞ