KHKlılar Bugün Değilse Ne Vakit Dertlerine Derman Olacak?

Ülke, rayların üzerinde kıvılcımlar saçarak, son sürat ilerleyen, freni kopmuş tren katarı gibi çılgın bir hızla bir makas ayrımına giriyor. 

Ülke demokrasi tarihi boyunca, halk, iki seçim arasında, sadece olan biteni seyretti. Başına gelen her şeyi ya Allah’ın lütfu, ya da Allah’ın takdiri olarak göre geldi. Muaviye zamanından miras kalan bir kader anlayışıyla olup bitenlerde, -iyi veya kötü-, kendisine atfedilecek hiçbir sorumluluk görmedi. Belki de insanlar seçimden seçime mühürlediği bir oy pusulasının, kendisinin başına daha sonra geleceklere bir rıza göstergesi olduğunu düşünemediler.

Dünya haritasına baktığımız zaman, ilginç bir şekilde, dünyanın Orta Doğu ve Güneydoğu coğrafyasında yer alan ve büyük çoğunluğu Müslüman halklardan oluşan ülkelerde ya dikta rejimleri ya da göstermelik bir demokrasi idaresi olduğunu görüyoruz. Bugün bütün bu ülkeler, insanların ya maddi zorluklardan dolayı yahut özgürlüklerinden endişe ederek kaça geldikleri bir dünya cehennemine dönmüş durumda.

Bunun onlarca sebebinden bir tanesi de insanların bir lokomotifin ardındaki vagon kayıtsızlığıyla, bütün olanı sadece dışarıdan seyretmeleri, konunun öznesi değil sujesiymiş gibi hep bir kenarda durmalarıdır. Lokomotifin ardındaki vagonlar gibi sadece olup biteni uzaktan merak ederek. Aynı vagonlar gibi olup biteni sadece seyrederek…

Bir ülkeyi ayakta tutan, dünya uygarlık seviyesine çıkaracak olan ve ülkeye refah seviyesi sunma imkanı olan kişiler aslında sadece bir avuç yetişmiş insandır. Yetişmiş insan gücüne sahip olan ve bu elit grubu gerektiği gibi değerlendiren bütün ülkeler, o meşhur az gelişmişlik zincirini kırarak ileriye doğru yol alabilmişlerdir.

Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında olduğu gibi, bu yetişmiş insan gücünden mahrum kalan, “kaht-ı rical” yaşayan ülkeler, çökmeye mahkum olmuşlardır. Türkiye son yıllarda hiçbir ülkeye nasip olmayacak(!) bir şekilde kendi kaht-ı ricalini kendisi oluşturarak bütün ülkeyi kendi yetişmiş evlatlarından mahrum bırakmıştır. Kanun hükmünde kararnamelerle, herhangi bir gerekçe ve hukuki zemin olmadan 150.000’in üzerinde yetişmiş insan gücü, ülkenin omuriliğinden söküp alınan sinirleri gibi çıkarılıp bir kenara koyuldu. Bu insanlar –modalaşmış ifadesiyle KHK’lılar– büyük haksızlıklara, büyük gadre uğradılar. Ve bugün düştükleri yerden tekrar doğrulmaya çalışıyorlar.

Biz KHK’lılar, kendimiz için bir şey yapmayacaksak, bilelim ki bunu bizim yerimize kimse yapmayacak. Birtakım hatalı işlemlerin muhatabı olmuş olsak da, havasını soluduğumuz suyunu içtiğimiz, mavi göğünün altında dolaştığımız bu ülkenin; çocuklarımızın yaşayacağı bu toprakların geleceği için dün olduğu gibi bugün de ne gerekiyorsa yapmalıyız. Ülke, keskin bir yol ayrımına giderken bunu en çok bugün yapmalıyız, ya da bir daha hiç yapmamalıyız.

Bizler bu topraklarda doğduk, bu topraklarda büyüdük, hayatımız bu topraklarda geçti ve bu topraklar için yaşıyoruz. Anadolu’nun kavruk yüzlü çocukları olarak yine bu ülke için elimizden gelen her şeyi ve her zaman ve her yerde yapmalıyız. Dün, çalıştığımız Devlet kademelerinde, yarın yine her yer ve kademede ve gerekirse 1920’den beri halkın sesi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde… Hukuk rayının üzerinde bir tekeri üzerine yan yatan ülkeyi tutup tekrar yoluna almalıyız.

Kamu hukukundaki hiçbir yetki sahipsiz kalmaz. Eğer ortada bir yetki varsa ve onu ilgilisi kullanmıyorsa, muhakkak bir başkası gelir o yetkiyi sahiplenir ve kullanır. Hak edilen yeri başkasına terk etmek bir nevi o mevkie de hakarettir. O mevkiiden hizmet bekleyenlere de bir ihanettir. Artık bu bir tercih olmaktan öte bir mecburiyet haline gelmiştir. Ülkenin yaklaşan yol makasında, yetişmiş birimlerine acil ihtiyacı vardır.

Siyasetin artık bir kuyumcu hassasiyetine dönüştüğü ve oy oranları %0 noktalarla anılan partilerin arkasından koşulduğu böyle bir dönemde, KHK’lıların kendi siyasi güçlerinin farkına varmaları beklenir.

Toplam oy oranı sadece birkaç yüz bin, -ancak,- olabilen partiler siyaset meydanında dolaşırken, aileleri ile birlikte milyonlara yaklaşan KHK’lıların siyasi yelpazede gereken girişimlerde bulunmaması beklenemez. Neredeyse toplumun en yetkin ve en eğitimli tabakası olan KHK’lıların ve ailelerinin hem hukuki hem de siyasi zeminde varlıklarını ön plana çıkarmaları bir gerekliliktir.

Bir gecede işsiz kalmış, toplumdan dışlanmış, bütün hayata sıfırdan, üstünü silkeleyerek tekrar başlamış olan bu insanlar, her zaman ve her yerde tabii ki başarılı olacaktır. Toplumun en yetkin kısmı olduğunu da dikkate alırsak, KHK’lıların hatası kendilerini küçümsemeleridir. Gerek entelektüel sahada, gerek siyasi sahada, gerek sosyal ve toplumsal sahada, her zaman, her yerde en önde olabilecek bir insanlar grubudur KHK’lılar.

Madem son sürat, bir seldeki kütük gibi 14 Mayıs’a doğru sürükleniyoruz, madem seçimler birçok şeyin değişimine hiç olmadığı kadar yakın ve madem fizik kuralları olarak başkaca bir yol da gözükmüyor, çok geniş bir yelpazeye yayılan ve homojen bir grup olmayan, geniş bir çeşitliliği bulunan KHK’lıların, böyle bir ortamda yapması gereken şey, kendilerine yakın gelen siyasi yelpazede bir adım atmaya çalışmalarıdır.

Bu ülkenin ve bu meclisin önümüzdeki dönemde de Ömer Faruk Gergerlioğlu’na, İbrahim Kaboğlu’na, Cihangir İslam’a, Yüksel Taşkın’a, Sezgin Tanrıkulu’na ve daha yeni yeni KHK’lı Milletvekillerine ihtiyacı var. Bu yolda adım atacakların desteklenmesine ihtiyaç var. Bu ülkenin hukuktan ekonomiye, idareden yargıya, güvenlikten siyasete kadar, şu ana kadar yedek kulübesinde bekleyen yetkin ve eğitimli insan gücüne, hiç olmadığı kadar ihtiyacı var.

Yapılacak ne varsa, yapılmasına ihtiyacı olanlar yapacak. Bu yetkin insanlar, yine kendi kendilerine derman olacaklar.

Şairin dediği gibi:

   Öyle yıkma kendini,

   Öyle mahzun, öyle garip…

   Nerede olursan ol,

   İçerde, dışarda, derste, sırada,

   Yürü üstüne – üstüne,

   Tükür yüzüne celladın,

   Fırsatçının, fesatçının, hayının…

   Dayan kitap ile

   Dayan iş ile.

   Tırnak ile, diş ile,

   Umut ile, sevda ile, düş ile.

Ayağımıza dolaşan bu İskender düğümünü yine biz çözmeliyiz. Çözmeliyiz diş ile çözmeliyiz tırnak ile.

ERDAL ÇAKIR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir