Cuma, Nisan 19, 2024
AÇIK GÖRÜŞGÜNDEM

“Yaşamak direnmektir” Dayan ülkem dayan!..

Sihirli kapıları açan tılsımlı anahtarımızı kaybetmiş gibiyiz artık. Şu insanlığın iflas ettiğini örtmeye çalışan gönlü kırık  insanlarımız da olmazsa!..

Nefreti aşka dönüştüren ilahi dokunuşları yok günümüz müstekbirlerinin. yüzleri Katran  karası, yüzleri cehennem, yüzleri Nemrutî.  Rüşvet vermeden kitaba tek satır sevap yazmıyor Ebu Cehiller .Sadece torpili olanlar geziyor enkazların üstünde,   altlarındaki çığlıklara kulaklarını tıkayarak ve ağızlarında kabulü mümkün olmayan dualarla. Borsada işlem görmüyor biriktirilen hiçbir varlığın. Tedavülden düşmüş iyilik. Baronlar evliya muamelesi görüyor,  her karışı enkazda can çekişendenlerin   dedelerinin kanlarıyla yoğrulmuş ülkemde. 

Birer dokunulmazdırlar adeta ve Cennettin boğaza bakan yamaçlarındaki sırça sayanlarında hepsi.

Sağanak nefretler yağdıran bulutlar yaşamın her yerinde. Öfke dolu gerçekler fark edilmiyor her gülen suratın arkasındaki maskeden. Kuşağında zehirli hançerler saklıyor etekleri öpülen dokunulmazlar. Talimat bekleyen kadılar, emri uygulamaya hazır. Bir “öff”denilmesine  bakıyorlar hepsi.  Hem de enkaz altında yavrusunu arayanlar için. Dar ağaçları, adeta kurban sunakları eski Mezopotamya’nın.

Zulüm, tanrılar adına yapılınca kutsal. Zina, dört şahit bulununca meşru,  hırsızlık akrabaya yapılınca ayet oluyor ama yerle yeksan olan şehirlere “Kader” deyip, tüm suçu Yaradana atmak dini bir  vecibe. Afyon gibi koklatmaya çalışmaktalar  inanmadıkları bir dini, necip halklarıma. Gecenin karanlığına karışan bir çocuğun çığlıklarını bastırmak tüm niyetleri. Enkaz altında ki çocuk ki, iki gözü iki çeşme. Kaybettiği  anne kucağını  arıyor. Kangrene dönüşmüş  uzuvlarına kutsal bir sebep uydurulmuş dokunulmaz bir şekilde. Ağır ağır çürüyor insanlık şükürler eşliğinde. Kefensizlere cenaze namazını KHK’li bir imam kıldırıyor, şoförlüğünü yaptığı TIR’ından erzaklar indirilirken…

Gök gürültülü bulutlarda hiçbir telaş emaresi yok şimdi. Bir damla bile düşmüyor üstüne asırlardır sönmeyen bu ateşin. Bir orman yanıyor içimde güpegündüz. “Öyle üç kuruşa beş köfte olmaz.”diyor köşe başını tutmuş haramiler.  Ne kadar itaat, o kadar yaşam hakkı sunuyor müstekbirler.

Kıyameti kopar mı bu eli kanlı zalimlerin bilemem ama Kıyameti çoktan kopmuş oysa masumların. İtiraz etmenin günah olup, olmadığını tartışıyor televizyonda ilahiyatçılar. Bilim “gavur” ilan edilerek. Geleceği ipotek altına alınmış nesillere şükür dayatılıyor. Gözyaşlarının, cennetin kırk kapısını nasıl araladığını.

Tek gerçek biziz oysa, biz sömürülenler, harcı çalınmış mukimler, hakları ellerinden alınmış ötekiler , sivil ölüme mahkum edilmiş KHK’liler…Tek masum olan  biziz biz…

Oysa her kuru dal yeşile dönerdi dokunduğumuz . Hüznünle yağmurlar yağardı göklerden usul usul. Bir gülümsememizle  gökkuşağı açardı sisler arasında. Kuş sesleri doldururdu ovayı biz güldüğümüzde . Erhamürrahim’in merhametiydik, alabildiğine bereket, sonsuz metanet. Melekê Tavus’un kanatlarındaki özgürlüktük  oysa tutsak edilmiş birer Mem ..

Bu gün efkarlıyız işte olabildiğince. Ama umutlarımız bitmiş değil henüz. “Yaşamak direnmektir”. Dayan ülkem dayan!..

Nurullah DÖNMEZ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir