“KHK Mağdurlarının Öykülerini Dinlemek Neden Bir Vatandaşlık Görevi?”
İnsan bunlar. Bizim gibi insanlar. Daha pek çoğumuzu vurabilirdi KHK’lar. Mesela ben barış imzacısı olduğum ve yargılandığım için KHK ile atılabilirdim memuriyetten. Bazı devlet ve vakıf üniversitesi rektörleri imzacı çalışanlarını korumayı seçtiler. Bugün olsaydı böyle bir şey mümkün olamazdı. 2016’da kayyım rektörlük henüz bugünkü katı haline ulaşmamıştı. Kayyım rektörler inisiyatif kullanabiliyorlardı. Nitekim ben, Boğaziçi’ndeki onlarca imzacı gibi bu süreci ihraç edilmeden geçirdim. Fakat Demokles’in kılıcı hep tepemizdeydi.
…
Bu enkazın hesabı tutulmuş durumda. Adıyaman Üniversitesi’nden yine KHK’yla ihraç edilmiş sosyolog Bayram Erzurumluoğlu, OHAL’in toplumsal maliyetlerini academia.edu sayfasında paylaşmakta. Örneğin OHAL’in ikinci yılı için şuraya bakabilirsiniz:
Üçüncü yıl için bu linkteki rapora.
Erzurumluoğlu’nun Ömer Faruk Gergerlioğlu ile yaptığı 4, 5 ve 6. yıl maliyetleri açıklaması için de şu basın açıklaması videosuna bakabilirsiniz.
Bu anlayışla geçen altı buçuk yıl sonra arkamıza baktığımızda toplumsal dokuyu allak bullak etmiş bir yıkım orada duruyor. Buna ilerleme diyebilir miyiz? Biz toplum olarak 2016’dan beri ne kadar ilerledik? Bu enkazı ardımızda taşıyarak nereye doğru ilerleyeceğiz?
Bu işin öncelikli ilacı en başta alıntıladığım gibi deneyimlere bakmak. Öyküleri ve bunlar üzerinden, 2016’dan itibaren ortaya çıkmış radikal kötülüğü görmek, üzerine düşünmek, anlamaya çalışmak… Bir kötülük çıktı ortaya. Son derece radikal bir kötülük. Fakat bunu Naziler, sosyopat ve psikopatlar, bir manyaklar ordusu, zombiler, canavarlar, şunlar bunlar yapmadı. Sıradan insanlar yaptı. Son derece sıradan vatandaşlar, kendileri gibi olan vatandaşlar damgalanınca, onları ötekileştirme ve insanlıktan çıkarmaya alet oldular, katkıda bulundular. Bu da bizi Hannah Arendt’in Eichmann Yargılanması üzerinden ortaya attığı kavrama getiriyor: “Kötülüğün banalliği, sıradanlığı.” Kötülük ağza alınamaz bir kötülük ama sıradan bir biçimde işlendi, işlenmeye devam ediyor.
Bunu idrak ettiğimizde ve daha çok öyküyü duyulur kıldığımızda, arkamızdaki enkaza rağmen ilerlemenin ve farklı bir gelecek kurmanın yollarını bulabileceğiz.
Günle birlikte doğabiliriz. Yeter ki, isteyelim.