KHK’lilerin Adalet Özlemi
Yarım kalmış bir hikayenin yazılmayı bekleyen eksik tarafıyız biz KHK’liler. Gereksiz görmüş olmalı ki kader yazıcıları, tamamlamak yerine, başka hikayelere yönelmiş. Umursamamış çektiğimiz acıları. Merak etmemiş bile!. Daktiloda kalan solmuş bir kağıda dokunacak parmakları arıyor kaderimizin rotasını şimdi. Kurumuş mürekkep şeridinin çalışıp, çalışmadığı dahi şüpheli bir halde. Düşünmemiş bu hayatın sonunu nasıl bitireceğimizi. Adaleti arayıp bulmayı, asilce ve adilce bir yaşamı temin etmeyi bize bırakmış anlaşılan!.
İyi de, insanız biz de!. Ortadoğu’nun kokuşmuş dogmatik kültüründe; bırakınız adaletli bir dünyada yaşamayı, O’nu düşünmek bile başlı başına külfetli bir mesele. Bu konuya el atıp kafa yoranların akıbetlerini gören normal standartlara sahip bir inanın cesaret etmesi mümkün bile değil. Zira bu yola baş koyanların yolu zindanlardan tutun da, sürgünlere ve hatta ölümlere çıkıyor olması işten bile değil. Ve yazarımız bütün bunlardan habersiz anlaşılan. Anlamamış gece boyunca düşünmeyle sabahların gelmeyeceğini. Zira KHK’liliğimizi düşününce nice güneşler batıyor içimizde ve Bir daha sabahın olmayacağından habersiz soba etrafına kümeleşen kimsesiz çocuklar gibiyiz hepimiz. Çok çok sonraları fark edilecek belki yokluğumuzun ağır kütlesi adaletin mumla arandığı ülkemizde. Ancak iş işten geçmiş olacak ve ülkemiz tedavisi mümkün olmayan ince bir hastalığın pençesinde kıvrılıyor olacaktır!.
Hukukun tecellisini düşününce de, sirenler çalıyor ülkemiz müstekbirlerinin en ince kılcal damarlarında, Kanamalı bir hasta can çekişir tıkanmış yolu açmaya çalışan bir ambulansta. Sarsıntıdan parçalanmış ne kadar serum şişesi varsa sallanıp duran sedyede, tenimize batıyor kırılmış parçalarıyla.
Ah adalet! Seni düşününce kabusa dönüyor çocukluk masallarımız, Ejderhalar su başlarını tuttuğundan, susuzluktan kırılmak üzere oluyor köylüler. Rostem-i Zal gürzunu çekip alamıyor saplandığı bataklıktan. Mirzemıhemmed; esir edilmiş zalim, büyük devin zindanlarında. Karşılık bulmuyor Roboskili yaşlı bir kadının “Hewar hewar” çığlıkları, Karşı kayalara çarpıp eko yapan kötü insanların kahkahalarından. Suyu kurumuş havuza peri kızları inmiyor artık.
Ey adalet! Seni her düşünüşümde kıyılar insan seline dönüyor nedense. Umutlar; ilkbaharın coşkun suları gibi akıyor denize doğru. Sonra bir bot batıyor mavi sularda; içindeki onlarca umutla birlikte. Saçları artık özgür olduğunu anlatıyor dalgalar arasında yüzen sahipsiz bir kadının kan kırmızısı yazmasından. Yere kapanmış mavi pantolon ve kırmızı tişörtlü bir çocuk cesedi vurur sahile.
Ey adalet! Seni her düşünüşümde haktan-hukuktan dem vuran sahte tanrılar çılgına dönüyor. Tamtamlar çalıyor dolunayın aydınlattığı gecelerde. Bitmek bilmiyor yeşil giyimli vahşilerin ölüm dansları. Daha çok kafaderisi yüzmek için baltalar çıkarılıyor gömüldükleri yerlerden. Bir KHK’li daha ölüyor saçları sakallarına karışmış Aristo’nun bilimdeki ihtirasıyla, bir KHK’li daha öldürülüyor güpegündüz, adalet terazisinin kırılan kantarının altında ve üstelik herkesin gözleri önünde.
Ey KHK’lilere geç kalan adalet! Seni her düşünüşümde tarih tersine akıyor. Reaksiyon gösteriyor ve doğa geriye doğru dönüyor Mezopotamya’nın zümrüt yeşili ormanlarında . Sarısu Sazlığında yumurtadan çıkan sazan yavruları, Badişan’da başladıkları yolculuklarında bendlere takılmadan yüzüyorlar Basra’ya kadar. Ceylanlar geziyor dağlarında memleketimin. Barışa evriliyor dünya. Çatışmalar sona eriyor ve Zaferle dönüyor Ahura Mazda, giriştiği tanrılar savaşında.
Biliyorum, yaşadıklarımzdan hiç bir tanrı kulu müteessir olmayacak ve fakat biz yüzbinlerce KHK’liler hakka ve hukuka revan olmamızı isteyen tanrıların yolunu tutacağız. Taa ki hak vakii olana dek… böylesi bir durumda Tanrı’nın kim olduğunun da önemi kalmayacak zaten…
Nurullah DÖNMEZ