Bilinen Türkiye’nin Son Yılı
3 Aralık Cumartesi günü CHP’nin ”İkinci Yüzyıl Vizyonu Açıklaması” programını kısmen takip ettim. İçerik olarak değil de şeklen bakıldığında, program bir siyasi vizyon açıklamasından ziyade, dar bir kitleye yönelik bir brifing yahut bir üniversitenin eğitim yılı açılış programındaki sembolik ders anlatımı gibiydi. “Muhatap kitle ne kadar kalabalıksa detaya o kadar az girilir” kuralına ters bir takım uygulamalar vardı.
Politik halkla ilişkiler yönüyle -bana göre- bazı sunum hataları barındırsa da içerik olarak CHP yepyeni bir başlangıç, yepyeni bir siyasi altyapı, ekonomik altyapı ve sosyal altyapı öngörmekte. Yani diğer ifadesiyle, -eğer- seçmen yetki verirse, hiçbir şey bundan önceki gibi olmayacak.
Uzunca süredir, elden geldiğince, kamu oyu araştırma anketlerini takip etmekteyim. Son aylarda bu kamu oyu yoklamaları ile alakalı tespit ettiğim bir enteresanlık var. Daha evvel, “farklı” sebeplerle birbirlerinden farklı sonuçlar -üreten- kamu oyu araştırma kuruluşlarının anket sonuçları arasındaki makasın zamanla kapandığını fark ettim. Yani bir su birikintisindeki dalgalanmaların zamanla durulması gibi, halkın siyasi tercihlerinin, artık bir dinginlik noktasına geldiği fark ediliyor. Araştırmalardaki “tarafsız veya fikri olmayanların” da aslında çok büyük bir kısmı, çeşitli saiklerle gerçek yönelimlerini açıklamayanlardan oluşuyor. Yani aslında seçmenin kararı büyük ölçüde belli. Bugün anketlerin geldiği nokta şudur: iktidar olsun, muhalefet olsun, her iki tarafında kazanma ihtimali bıçak sırtı gibi. Şu saatten sonra taraflar ne yaparlarsa yapsınlar, yüzdeler değişmeyecek gibi. Artık seçmen tercihlerinin sanki kuvvetli bir yapıştırıcı ile kendi partilerine eklemlendiğini görüyoruz. Seçmen kitlesi içinde, siyasi tarafların, tercihlerini etkilemesinin ve değiştirebilmesinin mümkün olduğu çok dar bir bant kalmış halde… Her şeyi o dar bant aralığı etkileyecek gibi. Siyasi taraflar, bu yüzden nerdeyse “Devlet Ana” filmindeki gibi, her bir seçmeni tek tek alıp omuzlarda sandığa getirebilecek planlamaları yapmalılar.
Çok ender yaşanabilecek bir seçim sürecine girmek üzereyiz. Seçim sürecini bu kadar ender hâle getiren, diğer önceki seçimlerden ayıran şey, ne seçim öncesi durum, ne seçim süreci, ne toplumsal siyasi yapıdır. Bu seçimi farklı yapacak, -istisnai- kılacak şey: seçim sonrasında yaşayabileceklerimizdir.
Eğer seçimleri muhalefet kazansa baştan beri ilan ettiği gibi sistemi değiştirerek güçlendirilmiş parlamenter anayasal sisteme geçiş yapacak ve şu anki durum tamamıyla değişecek.
Yok Eğer iktidar kazansa, bir daha böyle kılıç sırtı gibi sıkıntılı bir seçim süreci yaşamamak, mevcut sistemi kendileri için daha güvenli ve daha kolay seçim kazanacağı şekle getirmek için gerekli düzenlemeleri yapacak. Böylece seçim sistemi kendileri açısından daha risksiz hâle gelecek, yahut seçimlerin genel siyasi yapıya etkisi, bazı seçim sistemi değişiklikleriyle azaltılacak. Yani bir daha böyle heyecana yol açabilecek bir seçim süreci olmaması için her şey ayarlanacak. Her hâlükârda şu anki Türkiye anayasal sistemi değişecek.
Hem iktidar ortakları, hem muhalefet bileşenleri, bir şekilde seçimi kaybederse bildiğimiz bir siyasi ortamdaki muhalefete düşmeyecek. Muhtemel seçim kaybı, belki de siyasi tarafların son seçim kayıpları olacak. İktidar, bir muhalefet yapısını kaldırabilecek bir şekilde yapılanmış değil. Dolayısıyla, hızlı bir erime ve kaos beklenebilir. Aynı şekilde de muhalefet bileşenleri de kaybederse, bilindik bir muhalefet ortamında bir daha hiç bulunamayacak ve bu onların da kaybedeceği son seçim olacak. Şu anki bildiğimiz Türkiye 2023’te, ya öyle ya da böyle muhakkak değişecek. Bu değişim hangi yönde olursa olsun, hemen her şey, bir daha Türkiye siyasi tarihinde eskisi gibi olamayacak bir duruma evrilmek durumunda. Tam bir, “hep ya da hiç” kombinasyonu…
İktidarın yurt içi ve dışı siyasi bütün etkenleri devreye sokması, seçimin finansesi için ekonomi biliminin sınırlarını zorlayıcı işlere kalkışması, bütün acil durum düğmelerine basmış olması, bunun farkında olduğunu gösteriyor. Ancak muhalefeti oluşturan taraflardan, 2023’ün gerçek ciddiyet ve risk seviyesini idrak ettiklerine dair net bir işaret alamıyorum. Masa bileşenlerinin, ortak açıklama yapmaları gereken konulardaki sığ siyasi çekişme kokan açıklamalarında gördüğüm ve CHP’nin siyasi vizyon açıklamasında şeklen ve içerik olarak göremediğim gibi.
Yazının ilk kısmına dönersek, CHP ‘nin bu siyasi vizyon açıklamasının seçmen tercihlerini ne kadar değiştirebileceğine gelince, şunu söyleyebilirim ki, hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Bu açıklanan siyasi vizyonun şekil veya içeriği ile alakalı değil. Aynı şekilde iktidarın şu an itibariyle yapa geldikleri ve seçim sürecinde de yapacaklarının hiçbiri seçmen tercihlerini ciddi ölçüde etkilemeyecek. Çünkü yukarıda da söz edildiği gibi, seçmenler zifte yapışmış çakıl taşları gibi yerlerini net bir şekilde belirlemiş durumdalar. Dolayısıyla ne ekonomik çalkantı, ne de iç-dış siyasi olaylar artık seçmen davranışlarını çok değiştirmeyecek görünüyor.
Şu anda sonuç müphem. Kesin olan tek şey, bildiğimiz Türkiye’nin sonuna Geldik.
Belki yıllar sonra dönüp bakıldığında , 2023 senesi Türkiye için (iyi veya kötü) çok büyük dönüşümlerin ve değişimlerin olduğu bir zaman dilimi olarak anılacak.
Erdal ÇAKIR