Cuma, Nisan 19, 2024
YAZARLAR

Müşterek Morale İhtiyacımız Var…

Üzülerek söylüyorum ki, ülkenin sosyolojik fay hattındaki kırılmalara bakıldığında İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirilen saldırının oluşturmak istediği etki maalesef amacına ulaşmış gibi.

Hain saldırı sadece altı masum insanın ölümüyle ve onlarca insanın yaralanmasıyla sonuçlanmadı, ülkenin siyaset dili yine sertleşti ve medya dili alabildiğine hoyratlaştı.

Dünyada terör saldırılarına hedef olan, maruz kalan birçok ülke var. Tamamında siyasi rekabet ve tartışmalar yaşanıyor. Tartışmak, çatışmak (fikirsel boyutta), rekabet, siyasetin özünde ve doğasında var. Olması da gerekiyor.

Terör saldırısı sonrasında her ülke siyaseti istihbarat zafiyetini ve uluslararası politikalarını gözden geçirme gereği duymuştur. Hiçbirinde siyaseten ve toplumsal olarak bizdeki gibi bir ayrışma ve savrulma yaşanmamıştır.

Teröre, terörizme maruz kalan Batılı toplumlarda, terör o ülkenin yurttaşlarını hiçbir şekilde ayrıştırıp bölmedi. Tersine olması gereken tavırları sergileyip ideolojik, inançsal farklılıklarına rağmen yaşanılan acıda bir araya gelip acılarını hep birlikte yaşadılar, birlikte yas tutup birlikte ağladılar. İnsan olmanın, millet olmanın gereği de bu değil mi zaten?

Trolizasyon medyası ve daha önceki yazılarımdan birinin konusu olan linç kültürü ve suçlu arama yarışı, ortak acılarımızın bihakkın yaşanmasına müsaade etmedi.

Mensubiyetler üzerinden nasırlı yerlere basarak kabuk bağlamış yaraları tekrar kanatmanın bu coğrafyaya hiçbir dönem fayda getirmediği tarihin küflü raflarındaki kelamlar bize sunuyor. Artık ders alma, akletme vakti gelmedi mi? 

Bu ülke çok kez sosyolojik ve ekonomik olarak krizler yaşamış, dip yapmış ama tam istenilen seviyede olmasa da toparlanmayı başarmıştır. Yaraların derinliğine göre farz edelim ki toparlanamadık. O zaman “Bade Harab-ülBasra”…

Yakın dönem dünya tarihi bu örneklerle dolu. İçine düştükleri kaotik ortamdan yıllarca, on yıllarca çıkamayan devletler var. Bakınız Irak, bakınız Suriye, Afganistan, Venezüella, Yemen ve daha onlarca örnek. Kabul edelim, ne yazık ki Türkiye Orta Doğu girdabına sürüklendi. Irak, Suriye, Filistin, Mısır diplomasisinde ve politikalarında strateji belirlemede ve uygulamalarında başarılı olamadık.

Harita romantizmine kapılmadan ortalama tarih bilgisi, bize 950 km. sınırı olan bir ülkede çıkan yangının bize sıçrayacağını gösterir. Sosyolojinin tedriciliği göz ardı edilip dikkate alınmadığı zaman demokrasi ihraç etmeye çalıştığınız ülkeye (sanki biz demokrasi konusunda kemale ermişiz gibi!!!) demokrasi götüremediğimiz gibi, onların bize terör ihraç etme gibi bir zemin oluştuğu bugünlerde net olarak ortaya çıkmıştır.

İç politikada etnik, mezhepsel ve hayat tarzı fay hatları üzerinde bir kutuplaşmanın varlığı inkâr edilemez. Endişem ve bir sonraki korktuğum aşama bu kutuplaşmanın şiddete dönüşmesi. Siyasi söylemlerin kışkırtıcılığı, akil kurumların duyarsızlığı ve sivil toplumun acziyeti ümidimi daha da zayıflatıyor.

Türkiye’yi yönetenler daha sorumlu davranıp bu fay hatlarını toparlayabilseler, söylemlerine ve himayelerindeki “dördüncü güç” olarak addedilen medyaya mukayyet olabilseler, belki bir çıkış yolumuz olur.

Hali pürmelalimizin iyi olmadığı aşikâr. Ancak kimsenin de birkaç dakika durup düşünecek mecali yok. 

Metal yorgunluğu mu? Yoksa kalplerdeki vicdan yorgunluğu mu?

Vahap AKTAŞ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir