Yakın Bütün Kimlikleri…
Âdem peygamberi yücelten “ilahi nefha” ve isimlerin bilgeliği iken, İblis, ikisi de ontolojik unsur olan ateş ile toprak arasındaki farkı, mukayeseli bir şekilde ön plana çıkarmıştır. Âdem peygamber niteliğini ortaya koyarken, İblis yaradılışından getirdiği özelliği ile ön plana çıkmaya çalışmıştır.
O günden beri bütün ontolojik üstünlük iddiaları ve bunlara dayalı ırk ayrımcılığı, ten rengi küçümseyiciliği ve cinsiyetçi söylemler, coğrafi veya sosyal üstünlükler hep maddeye dayalı materyalist temelde kendine gelişme alanı buldu. Aristokrasinin üstünlük iddialarından, efendi-köle paganlığına, burjuvazi- parya çatışmalarından, havas ile avam arasındaki tartışmalara kadar insanlık tarihi bu kavgaların çığlıklarıyla doludur.
İbrahim peygamberin Nemrut’a karşı haykırışı, Firavun ve paranoyasına karşı Musa peygamberin direnişi, Roma’da ikinci adam olacağıma Alpler’de bir köyde birinci adam olmayı tercih ederim diyen Sezar’a karşı Roma halkının var olma mücadelesi, Haccacı Zalime karşı Abdullah İbni Zübeyir’in canını feda etmesi, Franco’ya, Mussolini’ye, Hitler’e feda edilen milyonların canı…
Sadece 20. yüzyılda akan kan insanlık tarihinin başlangıcından 20. yüzyıla kadar akan kandan çok daha fazladır. Irkçılığın, faşizmin, fundamental hareketlerin, Doğu despotizminin, Batı emperyalist anlayışının getirdiği dünyanın hal-i pür melali…
Yaşadığımız yüzyılın ve tüm insanlık tarihinin en büyük sosyal sorunlarından birisi, insanların ve toplumların birbirlerine karşı geliştirdiği olumsuz zihinsel yönelimler ve bu yönelimlerin bir sonucu olarak ortaya çıkan birlikte yaşama kültürünün zarar görmüş olmasıdır.
Yıllarca yarışmacı, çatışmacı ve savaşçı bir toplum tasavvuru üzerinde “think-tank”lar oluşturuldu. Rövanşizm cellatlığını ve dönüştürme fetişizmini de eklediğimizde dünya yaşanılmaz bir dünya haline geldi.
Ötekileştirilen her kesime karşı ya asimilasyon ya etnik arındırma ya da tamamen yok etme narsizmi dünyayı hastalıklı bir yer haline getirdi. Bana benze derdi, ancak benim gibi düşündüğün takdirde beraber yol alırız çıkmazı insanları, toplumları birbirinden uzaklaştırdı
Beşerî dünya sahip olduğu bu kadar maddi zenginlik, bilimsel gelişme ve teknolojik üstünlüğe rağmen hala “öteki”yle bir arada yaşama, başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma ve daha adaletli bir toplumsal sistem inşa etme yönünde büyük zaaflarından maalesef ki kurtulmuş değil.
Cumhuriyetin yüzüncü yılını tamamlayacağımız bu dönemlerde, Cumhuriyet Dönemi akla hitap eden toplumsal medenileşme konusunda bir model teşkil ederken, sosyal ethos ve birlikte yaşam için bir “gök kubbe” oluşturmada istenilen hedeflere pek ulaşamamıştır. Bugünkü sancılar bu ethosu oluşturamayışımızın neticeleridir.
Devlet anlayışı açısından kolektif bilincimizde barındırmış olduğumuz devletçi, otoriter ve etnik reflekslerden acilen arınma vaktinin geldiğini, hatta bu konuda çok geç kaldığımızı deklare edeyim.
Siyaseti, sanatı, bilimi ve yaşamı özgürleştiremediğimiz ve birbirimizle barışamadığımız müddetçe bu böyle devam edecek gibi gözüküyor.
Barışalım,
Kendimizle barışalım,
Doğayla, tabiatla barışalım,
Öteki ile barışalım,
Kendimizle barışmak için ruhsal bir cesarete, doğa ile barışmak için ahlaki bir cesarete ve öteki ile barışmak için entelektüel bir cesarete ihtiyacımız var.
Yakalım bütün kimlikleri, dünyaya bir de sadece insan olarak bakalım.
Ne dersiniz?
Vahap AKTAŞ