Salı, Kasım 5, 2024
YAZARLAR

Aynı Gemide Olan KHK’lılar!

20 Temmuz 2016’dan sonra yüzbinlerce insanın yeni bir ortak kimliği oldu. Bu ortak kimlik içerisinde pek çok farklı siyasi ve ideolojik bakış açısına sahip bireylerin olmasının yanında bu bireylerin etnisiteleri ve inancı da birbirinden farklıydı. Ancak bu farklılıkların eritildiği veya erimek zorunda bırakıldığı süreç OHAL/KHK süreciydi. KHK’lıların kadın, erkek, Kürt, Türk, Alevi veya Sünni oluşuna bakılmadan sırf muhalif olmalarından, sırf iktidar yanlısı herhangi bir tavırda bulunamayacaklarına kanaat getirilmesinden, sırf “her şeye ve herkese sorgusuz sualsiz evet” demeyeceklerinden dolayı bir gecede hem de Resmi Gazete’de açık kimlikleri ve vatandaşlık numaraları ile terörist ilan edildiler. Bu tam bir akıl tutulması haliydi. Çünkü hayatlarında belki de hiç silah bile görmemiş ve hep barış mücadelesi içinde ön saflarda olmuş bu insanlar birdenbire “silahlı terör örgütü üyesi veya irtibatlı ve iltisaklısı” ilan edildiler ve maalesef bu argüman ilk başlarda da toplumdan ciddi bir destek de bulmuş oldu. İlginç bir şekilde toplumun önemli bir bölümü bu saçmalığa inandı.

KHK’lar eliyle ihraç edilen 152 bin kamu emekçisi, güvenlik soruşturmaları gerekçe gösterilerek işlerine başlatılmayanlar, OHAL uygulamaları üzerinden mal varlıklarına el konulanlar derken doğrudan ve dolaylı şekilde etkilenen milyonlarca insanı kapsayan bir cadı avı maalesef ülkemizde yaşandı. İhraç edilenlerin bir kısmı elbette ki birtakım soruşturma ve kovuşturmalara da maruz kaldılar. Bunlar incelendiğinde;

-Haklarında hiç bir soruşturma dahi yapılmayanlar

-Soruşturma ve yargılamalar sonucunda beraat veya takipsizlik alanlar

-Daha düne kadar yasal olan ama sonradan yasadışı ilan edilen “kriterlere” bakılarak haksız ve hukuksuz şekilde cezalara çarptırılanlar

şeklinde ifade edilebilir.

KHK’lılar her ne kadar bu süreçleri farklı şekilde yaşamış olsalar da bu durum KHK’lıların hukuksuz KHK’larla ihraç edilmiş olmalarını, normal hukuki süreçten farklı olarak önce işlerinden el çektirilme sonra haklarında suç uydurma ve sonuç olarak KHK’lı olma ortak kimliğine sahip olmaları gerçekliğini değiştirmiyor. Her bir KHK’lının bir KHK numarası var.

Yine KHK’lıları ortaklaştıran özelliklerden biri de yaşadıkları toplumsal linç ve 146 çeşit hak ihlalidir. Bu hak ihlallerini hepimiz bir şekilde iliklerimize kadar yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz.

Bizim aslında baştan şunu kabul etmemiz gerekiyor. Madem siyasi iktidar bizi birbirimizden ayırmadan sokağa attı. O zaman biz de hep birlikte iktidarın bu uygulamalarına itiraz etmeliyiz. Ancak burada asla kendi durumumuzla ilgili “Ben beraat aldım ,ben suçsuzum benim iade edilmem lazım. Diğerleri beni ilgilendirmez” dememizi gerektirmez. Çünkü bu düşman hukuku hepimize aynı şekilde uygulandı. Bu söylem ve tavır tehlikeli olmakla birlikte KHK’lıların mücadelesini bölen ve etkisizleştiren bir argümandır.

“Beraat veya takipsizlik” söylemi KHK’ların ilk başında çok söylenmişti ve KHK sorununun çözümüne dair özellikle de muhalefet tarafından sürekli dillendiriliyordu. Bu tabii ki işin kolay tarafı. Belki de onlara bu kolay söylemi yanlış yaklaşımlarla biz KHK’lılar verdik. Bunu neden söylüyorum. 375 sayılı kanunun geçici 35. maddesi kapsamında bu Temmuz ayında pek çok emniyet personeli ihraç edildi. İhraç edilenlerin beraat, takipsizlik veya hakkında bir soruşturma olmayanlar olması sonrası bizim 6 yıldır duyduğumuz cümlelerin tekrarı olan “biz beraat takipsizlik aldık. Hükümetimizden habersiz bir müfettiş bizi ihraç etti” sözler kurulduğunu gördük. Ancak bu yeni KHK’lıların bilmesi gereken şudur: Sizler de bizler gibi siyasi iktidarın hukuk dışı kararıyla ihraç edildiniz. Evet acı ama gerçek bu..

İktidar, 35. maddenin yürürlükten kalkacağı son gün sizi de sokağa attı. Bunu kabul etmeli ve sizler de bizlerle birlikte mücadele etmelisiniz. Çünkü bize de size de uygulanan modern devletler tarihinde dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir hukuksuzluktur. Bu hukuksuzluğu hepimiz yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Eğer kendi aramızda ayrışır ve adil yargılama yapılmadan hukuksuz hükümler uydurulan KHK’lıları suçlu kabul ederek hareket edilirse bu bizim haklı mücadelemizi sekteye uğratır.

Bizim hep birlikte savunmamız gereken konu büyük bir oranda ortaklaşmış olduğumuz çözüm önerileri üzerinde ortak mücadele etmektir. Yani

1-KHK’ların tüm sonuçları ile iptal edilmesi. Altı yılın sonunda yaşanan tüm kayıpların tanzim edilmesi ve iadeyi itibar sağlanması

2-Göreve başlamasında yasal engel olan arkadaşlara adil bir şekilde yeniden yargılanma hakkı tanınması ve bunun evrensel hukuka göre çok kısa sürede sonuçlandırılması

3-Bu KHK zulmüne sebep olan sorumlulardan tek tek hukuk önünde hesap sorulması

Eğer biz birlik olur bu çözüm önerilerimizi muhataplarımıza ısrarla anlatırsak KHK’lar çöp olmaya mahkumdur. Tabii ki burada şunu asla unutmamalıyız! Bizim bu yaşadığımız şeylerin asıl nedeni ülkemizde demokrasinin olmayışıdır. Bizim yaşadıklarımızı bizden sonra gelecek nesillerin yaşamaması için bu ülkenin demokratikleşmesinde taraf olmamız gerekiyor. Çünkü demokrasinin olduğu yerlerde bu tür saçmalıklar olmaz.

Ben gerçek anlamda hukukun olduğu, demokratik bir ülkeye kavuşacağımıza candan inanıyorum ve son söz olarak ” Biz haklıyız, kazanacağız, o KHK’lar çöp olacak” diyorum.

Münir KORKMAZ