Memleket Can Pazarına Dönmüşken, Utanırım Aşktan Söz Etmeye…

Sana son zamanlarda sevgili tadında mektuplar yazamıyorum diye kızma. Elimde değil yazamıyorum işte… Mümkün olmuyor her zaman yazmak. Memleket can pazarına dönmüşken, utanırım aşktan söz etmeye…

Bir bakıyorum kuş cıvıltılarını, çiçekleri, böcekleri anlatan sözcüklerimin arasına hıçkırıkları karışıyor yetim bir çocuğun.
Ağıtları yükseliyor bir annenin madende göçük altında kalmış yavrusuna yaktığı,
Elleri kelepçeli bir babanın, körpecik yavrusunun cenazesindeki hali geliyor gözümün önüne. Darmadağın oluyorum sevgili. Sana olan özlemlerim, yaşanan trajedinin önüne geçemiyor Susuyorum. Ne olur kızma! Sevgili…

Yazamıyorum sevgili . Çünkü cesetler çıkarılıyor yerin altından. Cesetler çıkarılıyor tekrar toprağa gömülmek üzere gözyaşları arasında.

Zaten dört bir yanı sarmışken karanlık,baskılar ve zulüm arş-ı alâya yükselmişken, ardı ardına işlenirken iş cinayetleri ve tüm kabahat emekçiye biçilirken, mahkemeler karartmışken sönen ocaklarda yaşayan yoksulların umutlarını, çiçekten, böcekten söz etmeme en çok sen kızarsın Sevgili…
“Ne bu vurdumduymazlık?” Sen de bir gece, ansızın! aşından ekmeğinden olan, yüzbinlerce KHK’lilerden biri değil misin? diyerek surat asarsın biliyorum.

Yoksulun yaşadığı kader bile sınıflara ayrılmış sevgili. Gazete kağıdına sarılmış yarım tavuk döner gibi bir şey yoksulun kaderi. Yanında ayranı dahi olmayan. Oysa birinci sınıf yaşayanların kaderinde bindiği araçlar kaza yapmaz, düşmez bindikleri uçaklar, yıkılmaz depremde oturdukları hiçbir bina ve batmaz seyahat ettikleri o lüks yatlar.

Kaza ve kader ,yoksulu ikna etme literatüründen çıkarılmalı artık. Şişme botlarla çocukların denizlerde kaybolması kaza olamaz. Kader; yoksulları teselli etmenin can simidi olmamalı sevgili. Vicdan!! Azıcık vicdan! Fakat kime söylüyorum?

Sana, sevgili tadında mektuplar yazmak istemez miyim? İstemez miyim seni ne kadar özlediğimi anlatan sözcüklerle şiirler yazmayı? Parklarda çocuğunu sallıyorsa yüzü gülen bir anne. Akşam evine küçük bir poşette, abur cubur da olsa götürebiliyorsa bir baba. Yüzü gülüyorsa insanların. Ev sahibi, kiracısını tehdit etmiyorsa! Her evin kapısında iki araba! olmasına rağmen belediye otobüsleri balık istifi gibi tıklım tıklım değilse yazılmaz mı şiirlerin en güzeli? Yazılır elbet…

İçim yanıyor sevgili! Affet. Televizyondan izliyorum; kaderi, kömür karasını yıkayan gözyaşlarıyla emekçileri. Bir başka toprağa gömülmek üzere bir başka topraktan çıkarılıyorlar eller üstünde taşınırken.

İçim yanıyor sevgili ,içim…

Sevgili tadında yazma umudumu, memlekete baharın gelmesine bağlıyorum ve bu memleketin bahara kavuşmasının sadece kavli değil, filli dualarla mümkün olduğunu da biliyorum. O halde her iki duada buluşabilmek umuduyla… Kendine ve memleketime iyi davran..

Nurullah DÖNMEZ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir