Demirtaş: En ideal Günah Keçisi Olarak Gösteriliyorum

3 Kasım 2016 tarihinden beri Edirne F tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 29 gazetecinin sorusunu yanıtladı. Demirtaş, 7 Haziran – 1 Kasım 2015 sürecine illişkin olarak da açıklamalarda bulundu.

Artı Gerçek’ten İrfan Aktan’ın haberine göre Selahattin Demirtaş, tutuklu bulunduğu Edirne F tipi Cezaevi’nden gazetecilerin kendisine gönderdiği soruları yanıtladı. Sorular ve yanıtlardan bazıları şöyle:

“Altılı Masa, kendi adayını nasıl belirleyeceğine kendisi karar verecek”

Ali Haydar Fırat (Politik Yol): İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 27 Eylül’de katıldığı bir TV programında, Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimalinin önüne çeşitli bariyerler koydu. HDP ile de hiçbir biçimde aynı masada olmayacaklarını söyledi. Sizce Sayın Akşener hangi toplumsal ve siyasal güçlerle bu seçimi kazanmayı düşünüyor? Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması, karşımıza nasıl bir tablo çıkarır?

Doğrusu, ben kendisinin konuşmasını bir bariyer gibi algılamadım ama Altılı Masa, kendi adayını nasıl belirleyeceğine kendisi karar verecek. Bu bizim dahil olabileceğimiz bir süreç değil. Nasıl kazanacakları sorusunun muhatabı da doğal olarak kendileridir, bunu onlara sormak daha doğru olur. 

“Seçimden sonra, 7 Haziran 2015 – 1 Kasım 2015 dönemi için Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalı”

Candan Yıldız (T24): Siz Ahmet Davutoğlu’nun katılım ve şikayetinin de olduğu bir davadan yargılanıyorsunuz. Davutoğlu’nun şikayetten feragat etmesinin sizin açınızdan ne gibi bir anlamı olacak? Sizce 7 Haziran-1 Kasım 2015 süreciyle ilgili kimler konuşmalı?

Hukuki açıdan değişen pek fazla bir şey olmaz ama siyasi tutum açısından olumlu bir adım olur. Özgürlükleri savunmak pratikte de tutarlı olmayı gerektirir. 7 Haziran 2015 – 1 Kasım 2015 arasında yaşananları birilerinin anlatmasını bekleyerek gerçekleri öğrenemeyeceğiz. Seçimden sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmalı ve o dönem tüm yönleriyle araştırılıp rapor alarak TBMM ‘ye sunulmalı. Ben de o komisyona beyanda bulunmaya, katkı sunmaya hazırım. O dönemde son derece sinsi, kirli ve karanlık bir operasyonlar silsilesi yaşandı. 15 Temmuz şaibeli darbe girişiminin taşları da o dönemde döşendi. Bunların hepsinin ortaya çıkarılması hayati önemdedir. Bugünkü tek adam rejimini inşa süreci de o dönemin yıkımı üzerinden planlandı. Gerçekler mutlaka ortaya çıkarılmalı, hesaplaşma ve yüzleşme gerçekleşmeli ki, bu tür kirli oyunlar bir daha sahnelenmesin. 

“En ideal günah keçisi olarak gösteriliyorum”

Nergis Demirkaya (Gazete Duvar): Yüzlerce insanın hayatını kaybettiği 7 Haziran – 1 Kasım 2015 sürecinde HDP Eş Genel Başkanıydınız. Türkiye yeni bir seçime giderken son Mersin saldırısı ile benzer bir sürecin ortaya çıkacağı endişesini yaşıyor, bu yönde uyarılar yapılıyor. O döneme dair bir siyasetçi olarak özeleştiriniz var mı, bugün başta kendi partiniz olmak üzere muhalefete önerileriniz nedir?

Özeleştirim var Nergis Hanım. Daha etkili bir barış söylemiyle çatışmaların önünü alabilmeliydik. Fakat ne hikmetse o dönem yaşanan ve yaşatılan dehşet senaryolarına ilişkin herkes benden özeleştiri istiyor. Oysa o dönemin faturasını bir kişiye ya da birkaç kişiye çıkarmak doğru değil. Bu, kolaycı bir yaklaşımdır ve büyük haksızlıktır. Eğer bu her şeyi çözecekse tüm haksızlığına rağmen ben sorumluluk üstlenirim ama durum öyle değil. O sürecin iki taraftan da aktörleri tek kelime özeleştiriye yaklaşmazken en ideal günah keçisi olarak gösteriliyorum. Oysa işin içinde darbeci çeteler var, IŞİD çeteleri var; istihbaratın, JÖH ve PÖH’ün de dahil olduğu SADAT çeteleri var. Hepsi açığa çıkmalı.

Seçimden hemen sonra bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulsa ve o dönem tüm yönleriyle araştırılsa çok daha sağlıklı olur. Cizre bodrumlarında diri diri yakılan onlarca kişinin varlığı bile halen kabul edilmemişken hangi gerçekleri konuşabiliriz ki? Muhalefet bu defa daha dikkatli ve cesur olmalı, barış söyleminden ve ısrarından geri adım atmamalı. Çünkü AKP-MHP ittifakı savaş politikasından beslenen bir çizgiyi yıllardır uyguluyor. Herkesin çok dikkatli olması lazım. Siz gazetecilerden bir de ricam var, o dönemde sokağa çıkma yasağı uygulanan ve yakılıp yıkılan şehirlerde operasyon sorumlusu komutanlar kimlerdir ve sonları ne oldu, buna bir bakın lütfen. Ben mahkemede savunmam sırasında bunları kayda geçtim. Röportajın sonuna o listeyi de ekliyorum. Bundan bir şeyler sezilebilir ve işe oradan başlanabilir.

“AKP-MHP hükümetinin yıllardır sürdürdüğü ve halen eli kanlı şekilde devam ettirdiği savaş politikasına karşı çıkmadan barış için samimi davranmış olmayız”

Murat Yetkin (Yetkin Report): HDP’nin öncülüğünde Emek ve Özgürlük İttifakının kurulup parlamenter siyaseti savunmasından bir gün sonra PKK Mersin’de karakola saldırdı ve sonra da bunu üstlendi. Nasıl değerlendiriyorsunuz, neye bağlıyorsunuz?

Bu konuda kendi duruşumu, tavrımı, değerlendirmelerimi net olarak açıkladım. Savaş ve şiddet dışındaki çözüm arayışlarında ısrarcı olmalıyız. Bir siyasetçinin temel görevlerinden biri, kendi siyasal alanını savunmak ve ilkesel duruşta ısrarcı olmaktır. Ancak AKP-MHP hükümetinin yıllardır sürdürdüğü ve halen eli kanlı şekilde devam ettirdiği savaş politikasını görmeden, ona karşı çıkmadan barış için samimi davranmış olmayız. Evet silah, şiddet olmasın ama AKP-MHP içeride ve dışarıda istediği şekilde savaşta ısrar ederken sessiz kalmak da savaşı onaylamak olur. Bu konuda ilkeli olmak ve tüm savaş politikalarına tutarlı bir şekilde karşı çıkıp samimi bir barış programını ortaya koymakla olur. Biz demokratik siyasete dair umudu büyütmek ve korumak için çalışmaya devam edeceğiz.

“Öcalan, süreç yasal güvenceye bağlanmaz ve barışla sonuçlanmazsa yargılanacağımızı İmralı’da dile getirmişti”

Alican Uludağ (DW Türkçe): Tutuklu yargılandığınız davada size isnat edilen iddiaların ana ekseni, çözüm süreci dönemindeki konuşmalarınız veya eylemleriniz. Örneğin Kandil’de çekilmiş fotoğrafınız. Siz o dönem İmralı görüşmelerine de katıldınız. Örneğin Kandil’e gidilmesi, o fotoğrafın çekilmesi devlet heyetinin kararı mıydı? Bu süreçte devlet heyeti ile görüşmelerinizde, yarın süreç çökerse “yargılanma” konusu gündeme geldi mi? Devlet heyetinden veya sizden bu konuyu açan oldu mu?

İmralı‘da çekilen fotoğrafları Cezaevi Müdürü kendi eliyle çekti ve kendisi elden Adalet Bakanlığına getirdi. Hatta Müdür Bey yolda trafik kazası geçirdi, kazayı da ucuz atlattı. Kaza sonrasında elinde sıkıca tuttuğu çantada o fotoğraflar vardı. Fotoğrafları da Adalet Bakanı bize bizzat kendisi, bir flash bellekte verdi. Flaşh bellekte T.C. Adalet Bakanlığı yazıyordu. Kandil fotoğrafından da devletin bilgisi vardı. Hepsi yasal güvenceler çerçevesinde gerçekleşti tabii ki. Fakat ahlak dışı bir şekilde, bugün o fotoğraflardan hem yargılanıyoruz hem havuz medyasında linç edilmeye çalışılıyoruz. Süreç yasal güvenceye bağlanmaz ve kalıcı barışla sonuçlanmazsa yargılanacağımızı, Öcalan öngörmüş ve bunu İmralı‘da dile getirmişti. Kazadan hemen sonra çekilmiş şu fotoğrafta görülüyor:

O günün haberlerinden bir cümleyi de ekliyorum, Hürriyet gazetesinden: “Yıllardır sürdürdüğü görev nedeniyle Öcalan’ı en yakından izleyen isim olan Duzman’ın, kazada ciddi şekilde yaralanmasına rağmen elindeki çantayı hiç bırakmaması dikkat çekti.”

 

Selahattin Demirtaş: “İmralı‘da çekilen fotoğrafları Cezaevi Müdürü kendi eliyle çekti ve kendisi elden Adalet Bakanlığına getirdi”

“Bir sosyalistim, etnik kimliğim Kürt (Zaza) ama geniş kitle siyaseti yapan bir partideyim”

Bahadır Özgür (Artı TV programcısı): Batı’daki kentlerde doğmuş, yaşamını oralarda kurmuş, kendini oraya ait gören ve artık ailesinin memleketiyle bağı kalmamış Kürtlerle hala Kürt kentlerinde yaşayanlar arasındaki yaşam biçimsel farkların, geleceğe dair politik beklentilere, tercihlere de belirgin biçimde yansımaya başladığına dair bir gözleminiz var mı? Böyle bir gözleminiz varsa eğer, siz hangi kesime daha etkili hitap ettiğinizi düşünüyorsunuz? Bu soruyla bağlantılı olarak, sadece siyasette yarattığınız yeni yaklaşımla değil; aynı zamanda edebiyata, resme, müziğe yönelik ilgiyi aşan pratiğinizle; aile ilişkilerinizdeki cinsiyet eşitlikçi, romantik karakterinizle bir yeni ‘Kürt erkek rol modeli’ne de dönüştüğünüzün farkında mısınız?

Bahsettiğiniz iki farklı sosyolojinin de farkındayım ama makas, şehirli Kürde doğru kapanıyor. Yani baskın sosyoloji şehirleşmeye doğru gidiyor. Ben sadece Kürt sosyolojisine değil, kırdan kente ve tüm sınıfsal kesimlere seslenmeye, ulaşmaya çalışıyorum. Evet, bir sosyalistim, etnik kimliğim Kürt (Zaza) ama geniş kitle siyaseti yapan bir partideyim. Bu nedenle söylemimi, Demirtaş: En ideal günah keçisi olarak gösteriliyorum geniş kesimlere ulaşabilecek şekilde kuruyorum, HDP çizgisini daha görünür kılmaya çalışıyorum. Kürtlerin de tümüne ulaşmaya çalışıyorum elbette. Bahsettiğiniz rol modele dönüşme iddiasını duyuyorum ama o dediğiniz nasıl bir şeydir, nasıl bir etki yaratıyor buradan hissetmem, ölçmem mümkün değil. Ayrıca benim rol model olarak alınmam iyi bir şey mi, bundan emin değilim. 

İrfan AKTAN’ın Yazısı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir