Bir Oyalama Komisyonu Hikayesi
20 Temmuz OHAL ilanından sonra, OHAL KHK’ları ve OHAL KHK’larından birine eklenen geçici 35. madde ile 200 binden fazla kamu görevlisi ( Kesin rakam, resmi olarak verilmediği için bilinmiyor) bir daha ömürleri boyunca kamu görevlisi olamayacak şekilde ihraç edildi.
Önceleri devlet imkan ve söylemleri ile şeytanlaştırılan bir grupla irtibat veya iltisak gerekçe gösterilmişti. Daha sonrasında hukuki olmayan fiili bu yöntem, iktidarın hoşuna gitmiş olacak ki hoşlanmadığı farklı muhalif insanları da bu torbanın içine attı ve 2 yıl boyunca kabusa dönen KHKlar ile ihraçlar devam etti .
İrtibat ve iltisak öylesine geniş, yoruma açık bir kavram ki , istenirse Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı her bir kişi bu kavramın içine sokulabilir.
İnsanlar etraflarında ihraç olan kişilere baktılar ve istenirse kendilerinin de bu torbanın içine rahatlıkla girebileceklerini gördüler. Gördükleri için işini kaybetmemek adına kendilerine verilen her görevi hukuka uygun olup olmadıklarını sorgulamadan yaptılar. Çoğu zaman hukuksuz ve haksız olduğunu bildikleri halde birtakım işlemleri yaptılar. Bazı insanlar en yakın dostları, arkadaşları aleyhinde çalışma yürüttüler. Yaptıklarının gizli kalması için üstleri konumundakilere yalvardılar.
Korku, bünyelere o kadar çok işledi ki kimi insanlar en yakın arkadaşlarını, en sevdikleri, akrabalarını bile telefonla arayıp hallerini sormaya çekindiler.
1 Eylül 2016′ da Dünya Barış Günü’nde kurban bayramından sadece 12 gün önce 50 binden fazla insan 672 sayılı KHK ile ihraç edildi. İhraç olanlar ve toplumun beklemediği bu eylem kamuoyunda şok etkisi yaratmıştı. Toplumdan çekildileri için veya toplumun nabzını düşürmek için KHK’lar sonrası devletin üst düzey yetkilileri bazı kişilerle ilgili yanlışlıklar olduğu, “at izinin it izine karıştığını ” , yanlışlıkların başbakanlığa itiraz yolu ile düzeltileceğini beyan ettiler. On binlerce itiraz dilekçesi Ankara’da Başbakanlığa teslim edildi. Toplumun gazı alındı. Eş, dost, akraba bu yanlışlığın düzeltileceğine inandırıldı.
Aradan 3-4 ay geçmesine rağmen düzelen bir şey olmadı. Yargı yolu kapalı olduğu için kişiler doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne hak ihlali başvurusunda bulunmaya başladı. Avrupa kendine doğru gelen göç ve göçmen dalgasını gördüğü gibi yaklaşan hukuksuzluk dalgasını da gördü. Yüz binlerce dosyayı 100 senede bile bakması imkansızdı. AİHM hükûmete bu işlemleri hızlı şekilde inceleyecek ve mahkemeye gitmeden çözüm üretecek bağımsız bir idari komisyon kurulmasını önerdi.
İdare mahkemelerinden daha hızlı çözüm üretseydi bu öneri makul bir öneri olarak değerlendirilebilirdi.
KHKların olması başlı başına bir hukuksuzluktur. Hukuksuz bir işleme hukuk içinde bir kılıf uydurmak mümkün değildir.
Savunması alınmadan, kim tarafından, hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan kişilerce hazırlanan fişleme listeleri ile insanların ekmeği ile oynamak başlı başına haksızlıktır ve hukuk içinde yeri yoktur.
AIHM o tarihte yüz binlerce davaya bakmadan sadece bir pilot karar verip, KHKların hak ihlali olduğuna karar verseydi belki bunca sene, bu kadar çok mağduriyet yaşanmazdı. Avrupa önce kendi menfaatine sonrasında ise hukuka bakıyor.
Ayrıca herkesin İdare Mahkemelerine başvuru yapmasının önüne OHAL Komisyonu’nun kararı ön şart olarak konması, OHAL Komisyonu’nu hızlı çözüm üreten idari bir komisyondan, Anayasanın 37. Maddesinde olağanüstü yetkilere sahip mahkeme kurulamaz denilen hukuk dışı bir komisyona dönüştürmüştür.
İnsanların umut beklediği bir süreçte OHAL Komisyonu mağdurlara çözüm üretecek bir mekanizma olarak sunuldu. Hiç kimsenin aklına Anayasanın 37. Maddesi gelmedi.
OHAL Komisyonu kuruldu kurulacak, üyeler atandı atanacak derken 6 ay geçti.
Temmuz 2017′ de ilk başvurular alınmaya başladı. Komisyon lütfedip 2017 Aralık ayında ilk kararlarını verdi. Komisyon kararlarının oy çokluğuyla verileceği komisyonu düzenleyen kanunda belirtilmişti.
23 Ocak 2017 tarihli 685 sayılı KHK ile 2 yıllığına kurulan ve daha sonra süresi üç kez birer yıl uzatılan OHAL Komisyonu geçen beş yılda çalışmalarını tamamlamadı. 2018 ve 2019 yıllarında ayda 5 bine yakın dosyayı karara bağlayan komisyon son iki yılda işi iyice yavaşlattı. Bir ayda verdiği karar sayısını 1 yılda verir oldu. İhraç olmasından 6 yıl geçmiş olmasına rağmen halen OHAL Komisyonu kararını bekleyen yüzlerce insan var. Komisyon üyeleri için görev süresinin uzaması, insanların beklemesi önemli gözükmüyor. Hem kendi kurumlarındaki maaşlarını alıyorlar hem de komisyon üyeliğinden dolayı extra maaş alıyorlar. İnsanlar bir maaş için yıllarca beklerken kendileri çifter çifter maaş almaya devam ediyorlar.
Diğer bir husus ise kararı verilen 120 bin dosyanın tamamının oy birliği ile verilmiş olmasıdır. Tamamının oy birliği ile olması komisyon üyelerinin kararları müzakere etmediklerini önlerine ne getirilirse imzaladıklarının göstergesidir.
Ayrıca komisyon üyeliği daha üst makama sıçrama taşı olarak da kullanılmıştır. İlk komisyon başkanı Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmıştır. İki mülkiye müfettişi de vali olarak atanmıştır.
Önüne getirilene itiraz etmeden imzalamanın karşılığı çift maaş ve üst görevlere sıçrama olarak kendilerine dönmüş görünüyor.
Hızlı ve etkili çözüm olsun diye Avrupa tarafından önerilen OHAL Komisyonu, tam tersi fonksiyon yüklenmiştir, insanların yargıya erişimini uzun yıllar engelleyen “Oyalama Komisyonu”na dönüşmüştür. Anayasanın kurulamaz dediği komisyon toplumumuza zarar vermiş ve hak ihlallerine sebep olmuştur.
Engin AVCI