Cumartesi, Ocak 25, 2025
YAZARLAR

İBB Direnişinden Yansıyanlar

Günlerden bir gün İBB Direnişçilerini ziyarete gittim. Direniçilerle tanıştık, selamlaştık. Hal hatır sorduk. Neden direnişe geçtiklerini konuştuk. Madde 42 ile işten atılmayı ilk kez orada, direniş alanında öğrendim.
Direnişe ziyareti, İstanbul KHK Platformu olarak planlamıştık ve platformdan başka arkadaşlar da direniş alanında yerlerini almışlardı. Bir arkadaşımız tıpkı benim gibi çocukları ile gelmişti ve çocuklarına direnişçilerin neden direnişe geçtiğini anlatıyordu.
Arkadaş
_ Ekrem İmamoğlu, Süleyman Soylu hedef gösterdikten sonra güvenlik soruşturmasını gerekçe göstererek işçileri işten attı.
Küçük Kızı
_ Ya şimdi oldu mu? Ekoş! Hani herşey daha güzel olacaktı!
Diye cevap verdi. Ve devam etti. Peki bundan sonra bu adama(Ekoşa) oy verecek misiniz? Diye sordu.
Daha annesi cevap vermeden
Arkadaşın Büyük kızı
Gerçeği varken fotokopisine mi oy vereceğim. Böyle bir durumda fotokopiye değil gerçeğine oy veririm! diye ekledi. Çocuğumuz siyasal tahliller yapıyor ve tercihlerde bulunuyordu. Belki de anne ve babaları devlet tarafından orantısız cezalandırılırken yaşadıklarından, yaşatılanlardan olacak ki yaşları küçük ama söyledikleri ve yaptıkları ile olgunlaşan, Khk’lı çocukları! Yaşlarından büyük şeyler yapıyorlardı. Direniş ilerliyor, İBB yönetimi ile resmi ilişkiler kuruluyordu. Bu resmi buluşmalardan birinin öncesinde İBB Direnişçi Bir Fatma, yine İBB direnişçi olan diğer Fatma’ya; “Fatma seni artık istemiyoruz, direnişe artık gelme” diyordu. Sosyal medyada izlediğim bu görüntüler beni şok etmişti. Çünkü önce Diyanet’ten sonra İBB’den işten atılan Fatma, tıpkı hakları gaspedilen diğer işçiler gibi gaspedilen haklarını geri almak için Saraçhane Parkı’nda direnişe geçmişti. Hem Diyanet’ten hem de İBB’den atılan Fatma; parçası, öznesi olduğu ve büyük bir coşku, hevesle katıldığı direniş alanından da ihraç edilmişti. Hem de birlikte yol yürüdüğü, birlikte bir amaç için direnişe geçtiği yol ve mücadele arkadaşları tarafından ihraç edilmişti.
Fatma’nın bu üçüncü ihracıydı ama herhalde en acısı yol arkadaşları tarafından haklı mücadelesinden ihraç edilmek olmuştur.
(Bu bölüm, Twitter’da gördüğüm görüntüler üzerine yazıya dökülmüştür. Yaşanan olayın öncesi, sonrası, etkileri, sonuçları haklılık ya da haksızlığı hakkında bir bilgiye sahip değilim.)
Yine İBB Direnişinin bir parçası ve öznesi olan Ramazan Hoca ve direnişçilerin, gelişmeler sonrasında birbirlerine karşı gösterdikleri naif ve fedakarca tutumlarıydı. ( Peki ne olmuştu? İBB’li yetkililer, Ramazan Oruç, bu masanın konusu olamaz. Bu masanın konusu, Ramazan Hoca dışında, yani güvenlik soruşturması gerekçe gösterilerek işten atılanlardır ve Ramazanın durumunu görüşme masasında bile görüşmeyeceklerini açıkladılar. Direnişçilerin bu anlayışa yanıtı “ya hep beraber ya hiç birimiz” olmuştur ve görüşme masasından kalkmışlardır. Direnişçiler, İBB’nin, Ramazan Hoca’yı dışarıda bırakan çözüm önerisini kabul etmemişlerdir. Bunun üzerine Ramazan Hoca ise direnişin kazanımla bitmesi için direnişten çekildiğini açıklamıştır.) İBB Direnişçilerinin gösterdiği bu tutum; birlikte direnişin, birlikte direnmenin, insani duygularımızı ne kadar beslediğini, yeri ve zamanı geldiğinde, kendimizden vaz geçip, kollektifin ihtiyaçlarının, kazanımlarının önemli olduğunu diğer taraftan ise kollektifin tek bir kişi eksilmeden, ya hep beraber ya hiç birimiz diyebilmesi, mücadele ve direnmeye olan umudumuzu bir kez daha büyüttü. Bencilliğin, yükselmek için arkadaşını ihbar etmenin, arkadaş satmanın, arkadaşının ayağını kaydırmanın genel geçer bir durum olduğu, insanların işsizlik sopasıyla terbiye edilmeye çalışıldığı böyle bir dönemde, İBB Direnişçilerinin, işsiz kalmayı göze alarak birbirleri için gösterdikleri bu fedakarca tutum, bizlere, örgütlü olmanın, ben değil biz olmanın, birlikte mücadelenin; bencilliği ortadan kaldırdığını ve insanın insan kalabilmesi için olanak sağladığını bir kez daha göstermiş oldu.

Yurdagül ŞAHİN