Bağcılar, Nayman Ana ve Kollektif Şuur Kaybı

Geçtiğimiz günlerde İstanbul-Bağcılar’daki maalesef iyi olmayan bir haber, Bağcılar özeli kapsamında dikkatimi celbetti. Dört sene görev yaptığım İstanbul-Bağcılar ile alakalı haberler, bir nevi algıda seçicilik halinde dikkatimi çekiyor. Detaya girmeden kısaca haberi özetlemek gerekirse: madde bağımlısı bir şahıs, annesini katlederek cinayet işlemişti.

Bağcılar’daki görev sürem boyunca bütün gerekli platformlarda ve ilgili kişilere karşı, (çapraşık imarı, vasat eğitim seviyesi, altyapısı olmayan, aşırı göç alan ve düşük gelir düzeyi ile gelir seviyesi İstanbul ortalamasının altındaki bir ilçede, bütün bunları geride bırakan), en önemli problemin madde bağımlılığı olduğunu her fırsatta ifade etmiştim. Bu ciddi meselede, temin ettiğimiz bir Avrupa Birliği fonu ile deniz yıldızı kurtarma misali bir şeyler yapmaya çalışmıştık.

Projede ilginç sonuçlara ulaşmıştık. Bu kapsamda, aile içinde yaşanan olayların sadece bir kısmının dışarıya aksettiğini, diğerlerinin aile içinde kapalı kaldığını tesbit etmiştik. Kamuoyuna ve resmi kurumlara intikal eden konuların aslında buzdağının sadece görünen kısmı olduğu görülmüştü. Gerek proje çerçevesinde yapılan faaliyetlerde olsun, gerekse aile ve muhatap kitle ile yaptığımız temas ve görüşmelerde, neredeyse bir kitap olduracak kadar ilginç olay ve hatıra stoklamıştık.

Böylesi büyük bir toplumsal yarayı iyileştirmede veya en azından daha kötüsüne engel olma konusunda, görevli resmi kurumların ne kadar yetersiz ve isteksiz olduklarını fark etmek bizleri hem üzmüş hem de çok zorlamıştı.

Bu konuda oluşmuş bilgi altyapımdan dolayı, Bağcılar’daki hadise aslında beni çok fazla şaşırtmamıştı.

Bu üzücü olayın ben de bir takım farklı çağrışımları da oldu. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un “Gün Olur Asra Bedel” isimli romanında bahsettiği bir efsane hatırıma geldi. Kısaca: Yabancılar tarafından kaçırılmış oğlunu arayan ve çocuğunu, başına bir deve derisi sıkıştırılarak tamamıyla geçmişi unutturulmuş halde bulduktan sonra, ona tekrar eski hafızasını hatırlatmaya çalışırken yine kendi öz oğlu tarafından öldürülen Nayman Ana efsanesi.

Efsanede, kaçırılan ve meşhur ifadesi ile mankurtlaşan çocuk, beyni yıkandığı için geçmişini unutuyor ve Nayman ana Oğluna hep geçmişi, kendisini, Oğlunun Babasıyla yaşadıklarını hatırlatmaya çalışır. Oğlunun bunların hiçbirini hatırlamaması, Nayman Ana’yı hem dehşete düşürür hem de çok üzer. Annesinin bütün geçmişi hatırlatma çabalarına karşın, 2

Oğlu, onu dinlemeyip kendisini köleleştirenlerin yönlendirmesiyle Annesinin kendi düşmanı olduğuna inanıp kendi öz Annesini öldürür.

Geçtiğimiz yakın senelerde, toplumda çok keskin ve radikal bakış açısı değişiklikleri gördük. Bu toplum, daha evvel en çok güvendiği, baş tacı ettiği ve zamanı geldiğinde canını, malını, ırzını, namusunu, ailesini, eşini ve çocuklarını, gözünü kırpmadan emanet ettiği bir grup insana, bir anda bakışını değiştirmiş, bir günde tamamıyla unutmuş, dinlemez olmuş, başkalaştırmış, itibarsızlaştırmış, görmezden gelmiş, itelemiş ve bir çeşit hafıza yitimine uğramıştır.

Bu kitle, kimi bürokrat olarak, Kimi eğitimci, sağlıkçı, akademisyen yahut güvenlik gücü olarak, belki kendi hayatlarından birçok şeyi kısıtlayarak hizmet etme gayretinde olmuşlardı. Bütün geçmiş yaşanmışlıklardan sonra, halkın kendilerine bu yeni bakışı karşısında, bu insanların hepsi birer Nayman ana şaşkınlığı yaşadılar, yaşıyorlar.

Peki bu noktaya nasıl gelindi? Bazen evinin anahtarını teslim ettiği komşusu, bazen çocuğunu emanet ettiği öğretmeni, ve bazen canını teslim ettiği sağlık personeli,…olan, kendi akrabası, yeğeni, hatta evladı olan bu kişilerle ilgili, halk, o zamana kadar ki görüp bildiklerini değil, kendilerine bir günde bildirilen şeyleri dikkate aldılar. Senelerdir tanıdığı bu kişilere değil, hiç bir ortak hayat anısı olmayanların dediklerini doğru kabul ettiler. Halk, karşısında gördüğüne değil, yaşadıklarına değil, öğrendiklerine değil, sadece kulağına fısıldananlara inandı. Sonuç, genel çaplı illüzyon, kitlesel algı bozukluğu, toplumsal amnezi..

Halkın yaşadığı bu kolektif toplu şuur kaybı ne kadar sürer ve daha nelere mal olur bu konuda herhangi bir öngörüm maalesef yok. Daha ne kadar gider ve nerede durur ve nasıl düzelir bu merak edilenlerin cevabını belki sosyal bilimciler bulacaktır.

Bir tarafta, kafasında deve derisiyle, Nayman Ananın oğlu gibi şuursuzcasına kendi temelini oyan halk, diğer tarafta, bunu bir Nayman Ana şaşkınlığı ve hüznüyle takip edenler.

Nayman Ana, mankurtlaşan oğlu tarafından, Bağcılar’da öz oğlunun öldürdüğü kadın gibi katledilmişti. Ben ümit ediyorum ki bu millet, kendi geçmişini, kendi altyapısını, kendi ruhunu ayakta tutan bu yetişmiş insan gücünü, entellektüel temelleri katletmez, çabuk uyanır. Kendine gelir.

Dua ve ümit ediyorum.

Erdal ÇAKIR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir