Bu Nasıl Bir Riyakarlık?
Zaman zaman tekrarlarla insanımızın bu yaman sorununu gündeme getirip sorgulama yapmalarını bekledim. Ne yazık ki, hiçbir zaman tam bir karşılık alamadım.
Nedir bu yaman sorun?
Evet yine sözüm Müslümanlık iddiasında olanlara…
Şundan; çünkü iddialarıyla eylemleri çelişiyor. Sözlerini eylemleriyle tasdik etmiyorlar.
Her vesileyle ifade ettiğim gibi Türkiye Müslümanlarının en büyük problemi ahlakidir. Müslümanların dışındaki azınlıklar için bir şey diyemem. Gerçi şunu genel olarak ifade edebilirim; bu toplumun topyekûn bir ahlaki erozyon yaşadığı muhakkak.
Toplum olarak ahlak deyince de ayrışıyoruz. Müslümanlar dini inançlarına ters düşen her türlü söz ve eylemi ahlaksızlık kapsamında değerlendiriyorlar. Halbuki herhangi bir şeye inanmayanlar veya İslam dışında bir inanca sahip olanlar inançlarını paylaşmadıkları için sizinle aynı duyguları yaşamak gibi bir mecburiyetleri yok. Din de onları icbar etmiyor.
Tarihten tevarüsle bu anlayış inatla sürdürülüyor. İnandıkları iddiasında bulundukları inanç konusunda samimi, dürüst ve ciddiyet sahibi olsalardı, oturup dinin kaynaklarına müracaat edip hakikati öğrenme imkanına kavuşabilirlerdi. İddialarının ispatı da bununla mümkündür. İddialarının aksine bir söz ve eylem içerisinde bulunmak da bir ahlaki problemdir. Yalancılıktır; hilebazlıktır, riyakarlıktır; daha alt derecesi ise münafıklıktır. Dinin fevkalade yanlış ve haram kabul ettiği eylemlerdir. Her Müslümanlık iddiasında bulunan kişi, eğer iddiasında samimi, dürüst ve ciddiyse bu mevzuları bilmek mecburiyetindedir. Aksi takdirde iddiasını ciddiye almayan, gayri samimi bir insan profili ortaya koyar ki, bu tipoloji de yukarıda ifade ettiğim kavramların kapsamında değerlendirilir.
Bu girizgahı yaptıktan sonra mevzuu somut bir hadiseyle daha açık bir şekilde ortaya koymuş olayım.
Son zamanlarda mahalle mukimleri LGBTİ ve dolayısıyla aile kurumunun tehlikede olduğundan bahisle mitingler yaparak kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Mevzu bu olmadığı için bu hususta söylenecekler söyleniyor zaten. Ancak işte burada bu iddia sahiplerinin samimiyetlerini sorguluyorum. Beğeniriz veya beğenmeyiz, herkesin düşüncesini ve inancını dile getirmesi, seslendirmesi en tabii haklarıdır. Bir şeye karşı olabilirsiniz; sebeplerini de izah edersiniz; toplumsal kabul görür veya görmez. Ama hiç kimsenin, bu düşüncenizden dolayı sizi kınamaya, yermeye hakkı yoktur. Varsa sözü olan onu söyler.
LGBTİ ile ilgili söylenenler de bu kapsam içerisinde değerlendirilir. İnsanlar birtakım endişelerden hareketle kendilerince gidişatın tehlikelerini ve alınması gereken tedbirleri ifade edebilirler. Şiddet ve hakaret içermeyen her türlü düşünce ve fikir, sahibini bağlar. Karşıdakilerin varsa cevapları onu ifade ederler veya oturup adam gibi karşılıklı müzakere yaparlar. İnsani ve İslami olan da budur.
Şimdi o boyutu geçtim. İslami endişelerle meydanlarda tepkide bulunan insanlara mevzunun ciddiyetine binaen şu konulara dikkatlerini çekmek isterim. Eyvallah, bu sizin en tabii hakkınız. Ancak eğer iddialarınızda samimi ve dürüst iseniz öncelikle protesto etmeniz gerekli olan bir iki mevzuyu dikkatlerinize sunayım.
Allah aşkına uzun yıllardır ana akım medyanın televizyonlarında aile ihtilaflarının konuşulduğu programlar yapılıyor. Ailenin bireyleri karşı karşıya getirilerek bütün mahremiyetler deşifre ediliyor. Küfürleşmeler ve hakaretler havada uçuşuyor. En son yaşanan bir aile dramı ile ilgili bir fotoğrafı yazıma görsel olarak koydum. YouTube üzerinden bir bölümünü seyrettiğim zaman inanınız tüylerim diken diken oldu. Nasıl bu kadar aile mahremiyeti içerisindeki bir mevzu bu kadar edepsizce, ölçüsüzce alenileştirilir?
Şimdi soruyorum; Allah aşkına bu mevzu LGBTİ kadar gündeminizde niçin yok?
Hiç sağa sola çekmeyin. Bu televizyonun bağlı bulunduğu medya gurubunun başında da damadın abisi oturuyor. Yani Reisin çok rahatlıkla müdahale edebileceği bir medya grubu. Lütfen yanlış anlaşılmasın, tabii ki ben siyaset kurumunun medyaya direk müdahalesine taraftar değilim. Ancak bu devletin RTÜK diye bir kurumu var. Ve bu kurum bunun için var. Ancak hepimiz biliyoruz ki, o kurumdaki üyeler partilerin gösterdikleri kontenjanlardan seçiliyorlar ve sayısal olarak da çoğunluk iktidar bloğunda. Yani iktidar çok rahat bir şekilde RTÜK’e görevini, mevzuatın gereğini yapmasını isteyebilir. İktidarın bugüne kadar böyle bir rahatsızlığına tanık olmadık.
Sadece bu mu?
Evimde TV yok ama YouTube üzerinden gördüğüm kadarıyla havuz medyası diye konuşulan medyanın yayınlarının genel olarak aile kurumu için fevkalade sakıncalar içerdiğini görmek mümkün. Ancak bugüne kadar mahalle mukimlerinin mevzuu ile ilgili herhangi bir tepkilerinin olduğuna tanık oldunuz mu? Olmadınız. Çünkü bu medya grupları şu veya bu şekilde iktidarın kontrolünde… Veya biraz daha ileri bir ifadeyle iktidarın borazanı durumunda. Bunların ayakta durabilmesi için de reytingi yüksek programlara ihtiyaç var. Toplumun yararına sunabilecekleri bir yayınları olmadığı için de aile, ahlaki değerler sermayeye kurban edilebiliyor. Para bütün ahlaki değerlere tercih ediliyor.
Bir örnek daha; Allah aşkına siz LGBTİ konusunda gerçekten çok mu endişelisiniz? İddianız da çok mu samimisiniz?
Haydi buyurun samimiyetinizi, ihlasınızı sorgulamak, ölçmek için bir örnek daha; Sayın Erdoğan Ramazan’da sarayda verdiği iftara Bülent Ersoy’u davet edip baş köşeye oturttuğunda ve aynı masayı paylaştığında hiç sesiniz çıktı mı?
Yine yanlış anlaşılmaması adına şunu ifade edeyim; kim kimi davet eder; onunla oturur muhabbet eder; o benim meselem değil; kişinin kendi tercihidir. Ben burada sadece bir samimiyet sorgulaması yapıyorum.
Mademki çoğunluğu iktidar mensubu ve taraftarı olan sizler LGBTİ ile ilgili olarak endişeleriniz var ve bu nedenle feveran ediyorsunuz. O zaman soruyorum, hem de ramazan iftar sofrasında adını andığım kişiyi ağırlarken; ona özel ilgi gösterirken hiç tepki verdiniz mi? Bu siyasi tercihinizle bu akıma hoşgörü ile yaklaşıyorsunuz diye bir tenkit veya protestoda bulundunuz mu? Veya kendisine sordunuz mu; “nasıl böyle bir şey yaparsınız?” diye… Hayır sormadınız; soramazsınız da. Çünkü ancak izin verilen; akredite edilen kadar protestosunu yapabiliyorsunuz. İktidarın ajandasına göre tutum ve davranış belirliyorsunuz.
Mevzuu ile ilgili bir ilave daha yapayım. Kamuoyunda yüzlerce yolsuzluk mevzusu konuşuluyor; yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet ve mafyatik örgütlerin rezillikleri bu kadar konuşulurken; hiç şunu sorma ihtiyacı hissettiniz mi?
Bu toplumun bir kesimi ciddi bir şekilde kul haklarına giriyor ve haram yiyor. Hırsızlık yapıp halkın sofrasından çalıyorlar. Bunun dini anlamdaki sonucunun toplamsal çürüme olabileceğini ve o toplumu helaka sürükleyebileceğini akletmiyor musunuz? Bu günahların neticesinde; başta aile kurumu olmak üzere toplumun sosyal ve ekonomik yapısının çok ağır bir tahribata maruz kalabileceğini fikretmiyor musunuz? Bu mevzularla ilgili onlarca ayet ve hadis zikredebilirim. Bir toplumu yıkacak, tarihten silecek en önemli mevzulardan birisi, insanların haklarının birbirlerine geçmesidir. Yani kul haklarının oluşmasıdır.
Bu mevzular, bu sorular gündeminizde var mı?
Çıkmışsınız meydanlarda LGBTİ’yi telin ediyorsunuz. Çünkü bu mevzuda ruhsatlısınız. Yani konuşabilirsiniz; bağırıp, çağırabilirsiniz. Bu mudur inancınızdaki samimiyet? Bu mu ahlaki endişeniz?
Sizi seyredenler muhtemelen sinirlerinden tıpkı o programdaki gelin Cemile Hanım’ın kayın validesine tepki gösterirken yaptığı gibi yapıyorlar; “he he…” diyorlar. Kim bilir, belki de anlayışsız; samimiyetsiz insanların tutum ve davranışları o kadını delirtti.
LGBTİ’ye varıncaya kadar önce oturun kendinizin ahlaki pozisyonunu sorgulayın. Siz çok büyük bir sınavı kaybettiniz. Sığ sularda gömüldünüz, bataklığa saplandınız.
Ne uğruna?
Bir siyasal iktidarı ve kendi küçük şahsi iktidarlarınızı ayakta tutmak uğruna… Halbuki inandığınız Allah size “ADALETİ” ayakta tutmanızı emretmiyor mu?
Kendinize de içinde yaşadığımız topluma da yazık ettiniz…
Fahrettin DAĞLI