Yüzyılda Bir…
Geçen Haziran ayında bir yakınım yeni bir ev satın almıştı. Kendisi ile bir ay sonraki görüşmemizde, alış fiyatını öğrendiğimde kendisine “acaba biraz pahalıya almış olabilir misin?”diye bir soru yöneltmiştim. Yakınım hemen internet üzerinden mevcut ev civarındaki benzer evlerin ilan ve fiyatlarını çıkarıp bana gösterdi. Şaşırmıştım. Sadece bir ay içinde benzer konutlar toplam %80 civarında bir artış görmüştü.
Ve bu artışlar sadece 1-2 ay periyodunda değil, bugün itibarıyla yaklaşık 7-8 aydır devam etmekte ve gayrimenkul fiyatları tahmin edilemez bir noktaya doğru gitmektedir.
Tam da bugünlerde, bir genel seçime doğru doludizgin giderken, Hükümet “YÜZYILIN KONUT PROJESİ” adıyla yeni bir konut hamlesi başlattığını duyurdu.
Konu ile ilgili bazı iktisatçılar mevcut, ödeme sistemi içinde konut taksitlerinin çok kısa bir sürede ödenemez bir rakama geleceğini söylerken bir diğerleri de tam aksine bu rakamlara hiç bir müteahhitin makul bir kalitede konut yapamayacağını iddia etmekte.
Bir tarafta inanılmaz boyutlara doğru giden bir konut piyasası, diğer tarafta taksitleri ödeyip ödeyemeyeceği şüpheli bir insan kalabalığı…Tehlikeli bir denklem.
“Artan konut fiyatları ve ödeme gücü düşük ve giderek daha da düşen halk.” Bu ifadeler, aklımda birden eskilerden bir takım çağrışımlara yol açtı. 2008’de ABD başlayan ve bütün dünyaya yayılan ve “mortgage krizi” tanımlamasıyla da bilinen bir ekonomik krizle ilgili yaşananları hatırladım.
Kısaca, özetle, ilk olarak Lehman Brothers’ın 15 Eylül 2008 tarihinde “YÜZYILIN İFLASI” olarak adlandırılan iflasını açıklamasıyla, ABD tarihinin en büyük iflası meydana geldi. Hemen ardından yüzlerce Finans Kurumu gerek Amerika’da gerek Dünyanın değişik yerlerinde zincirleme olarak iflasa sürüklendi.
Lehman Brothers’ın iflas’ta kaybettiği para 623 milyar $ civarında idi. ( Daha somut anlaşılabilmesi için şöyle bir açıklamada bulunmak isterim : IMF tahminine göre 2022 ‘de Türkiye için 692 milyar $ lık bir Gsmh beklenmektedir. Yani 2022 yılı itibarıyla Türkiye’de üretilen ve üretilecek olan bütün mal ürün ve hizmetlerin toplam değerine yakın bir miktarda para, sadece Lehman Brothers’ın iflas sonucu kaybettiği miktara karşılık gelmekteydi.)
Daha sonra 2010 senesinde, o tarihlerde George W. Bush’un ekonomi danışmanlığını da yapmış olan bir ekonomi profesöründen olan biteni genel hatları ile dinleme imkanı bulmuştum.
Kendi ifadeleriyle “YÜZYILIN KRİZİ” olan bu yaşananları ekonomi terimlerine girmeden, daha anlaşılabilir bir şekilde ve ana hatlarıyla, mümkün olduğunca sade ve anlaşılabilir şekliyle özetlemeye çalışmak istiyorum.
Öncelikle buharlaşıp yok olan bu akıl almaz miktardaki para kime aitti? Tahmin ettiğiniz üzere paranın hatırı sayılır bir miktarı körfezin Petro-dolarları idi. Petrol satışından elde edilen muazzam rakamlar, tabii ki çok büyük bir oranda yine Amerikan bankalarında stoklanmıştı. Diğer bir büyük miktar para ise şaşırtıcı bir şekilde Çin’e aitti. Peki Çin bu kadar parayı nereden temin edip niye Amerika’ya tekrar götürmüştü? Şöyle: Çin halen de dünyanın en büyük imalat devidir. O tarihte de dünyanın her tarafına göre hala ucuz kalmış olan iş gücü ile ürün pazarlamakta ve iş gücünün aşırı ucuzluğundan dolayı arada muazzam bir kârâ ulaşmaktaydı. Üretiminin çok büyük bir kısmını da ABD’ye ihraç etmekteydi. Yani Çin’in bir numaralı ticari ortağı ABD idi. (Muhtemelen hâlâ da öyledir)
Çin bu satışlardan elde ettiği büyük paranın bir kısmını yatırımda kullanıyor ancak yatırımlardan sonra bile elinde hala kalan büyük miktarı, mal satıp dolar aldığı Amerika’ya tekrar geri götürüp Amerikan bankalarına yatırıyordu. Çünkü Amerikan bankalarındaki faiz miktarı diğer dünya ülkelerine göre nispeten yüksek durumdaydı. Bu yüksekliğin bir diğer sebebi de o günlerde Amerika’daki ev fiyatlarında devam eden fiyat artışlarıydı. İnsanlar ev almak için bankalardan kredi çekiyor daha çok kredi çekip daha çok ev alınca ev fiyatları daha da yükseliyor Bu defa yeni ev alacak olanlar için kredi miktarları bankalarca daha da yükseğe çekiliyordu. Bankalar mevcut nakit durumlarını güçlendirmek için faizleri artırıyor ve yurt dışından dolarları (bilhassa Körfez ve Çin’den) Amerika’ya çekiyorlardı. Bu krediler sonucu oluşan mortgage senetleri de bankalar tarafından sanki nakit para gibi diğer Finans aracılarına iletiliyor, böylece mortgage senetleri sanki hamiline bir çek gibi piyasada dolaşıyordu.
Evlerini ilk önce 100 bin dolardan kredi ile alıp konuta 100.000 dolarlık ipotek yaptıranlar daha sonra evinin değeri 200 bin dolara çıkınca bankadan 100.000 dolarlık ek kredi çekme imkanına kavuştular. Diğer bir ifade ile insanlar hangi fiyattan evi alırlarsa alsınlar ev fiyatlarındaki devam eden artıştan dolayı çok kısa bir sürede hemen kâra geçmeye başladılar. Ve bu fiyat artışını da tekrar kredi olarak kullanmaya başladılar.
İplerin ne zaman koptuğuna gelince: ekonomi profesörü Hocanın kendi ifadesiyle “ daha düzgün İngilizceyi bile konuşamayan, doğru dürüst iş sahibi bile olmayan ve parayı düzgünce ödeyemeyeceği açık olan hispanikler de” ev almak için bankadan kredi çektiğinde sistem çökmeye başladı. Olayları hızlıca geçersek, krediler geri dönememeye başlayınca panikleyen Finans kurumları ellerindeki ipotekleri hızlıca bozdurmaya girişti ve piyasada bir anda anormal bir konut arz fazlası ortaya çıktı. Bu defa da iş tersine dönmüş ve 100.000 dolarlık ev 50.000 dolar bile etmemeye başlamıştı.
Hem birinci derece bankalar hem üst Finans kuruluşları hem de mortgage senetlerini ellerinde bulunduran diğer Finans unsurları çok kısa bir süre sonra ellerindeki ipotek ve senetlerin bir değerinin kalmadığını gördüler. Ve ilk iflaslar başladı. Nihayetinde de 14 sene evvel tam da bugünlerde, Lehman Brothers’ın iflas açıklaması ile iş önlenemez bir boyuta ulaştı.
Dünyanın her tarafında sayısız finans kuruluşu zincirleme iflas etti, işletmeler kapandı, milyonlarca insan işsiz kaldı.
Amerika ile ticareti toplam ticaretinin çok büyük bir kısmını oluşturmayan, ABD ile ticari bağı az olan, Türkiye gibi ülkeler bu krizden daha az zararlı çıktılar.
Devamında Amerika’da bir ekonomik durgunluk resesyon başladı.
Amerika’nın Bu ekonomik krizden çıkması ise tam bir üst ekonomik kurmay zeka örneği sayılabilir.
İlk aşamada yüksek miktarda dolar bastırıldı. Ancak bu para, Amerika’da kapatılan, iflas eden işletmelerin tekrar üretime geçmesi için doğrudan kendilerine ucuz kredi olarak verilmedi. ( zira bu enflasyonu kontrol dışına iterdi). Ayrıca zaten Alım gücü de azaldığından insanların bu ürün arz artışına karşılık bir talepte bulunma imkanları yoktu.
Değişik bir uygulama ile parayı ABD içine değil dışarıya, gelişen ve gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, yabancı devlet tahvillerine yatırdılar. Bütün dünya ülkelerinde devletlerin elinde aniden bol miktarda Amerikan doları fazlası oluştu. Doların dünya genelinde değeri düştü. Global bir dolar ucuzlaması yaşandı o tarihlerde. Türkiye’de de 1 dolar Neredeyse 1 liraya kadar düştü. Böylece Amerika’da üretilen mallar dünya genelinde çok ucuzlamış olduğundan bütün dünya Amerika’dan ithalata başladı. Dışarıya pompalanan para tekrar ABD’ye geri dönüş yaptı. Böylece talep patlaması yaşayan Amerika’daki üreticiler kısa sürede eski ekonomik durumlarına yeniden ulaştılar. Sonuç olarak ekonomiyi, enflasyonu patlatmadan tekrar eski durumuna getirdiler.
Devamında 2011 yılından itibaren, FED faizleri tekrar eski haline getirerek son noktayı koydu. Böyle olunca bütün dünyadaki zaten fazla olan Amerikan doları stoğu tekrar Amerikan bankalarına doğru hızlı şekilde göç etmeye başladı. (Ekonomistlerin o zamanki ifadesi ile “ Amerika kurtlarını yuvaya çağırdı”.) Piyasa normal devir rölantisine geri geldi. (Ancak Körfez Ülkelerinin ve Çin’in paraları bu arada buharlaşmıştı.) Yani aslında, bir yönüyle, ABD kendi krizini bile dış dünyaya finanse ettirmişti. Böylece yüksek konut fiyatı balonu-düşük gelirli konut alıcıları matematik eşitsizliğinin çığırından çıkarmasıyla yaşanan “YÜZYILIN KRİZİ” sona ermiş oldu.
Son günlerdeki “YÜZYILIN KONUT ATAĞI” projesi işte bana her nedense bu yüzyılın en büyük iflasını hatırlattı.
Bir tarafta konut fiyatlarında olduğu iddia edilen aşırı yükseklik ve diğer tarafta da konuta yönlendirilecek alt gelir grubu insanların, tehlikeli bir matematik denklemi çözümsüzlüğüne yol açmamasını temenni ediyorum. Sonuç olarak ta ,ümit ediyorum ki Bu proje halka yönelik bir seçim illüzyonu değil de halkın gerçekten ihtiyaçlarını görmek için hazırlanmış bir proje olsun.
Erdal ÇAKIR