İhsan Dağı: Tarikat, Cemaat, Siyaset: Kim Kime Muhtaç?
Cemaat ve tarikatların neredeyse karışmadıkları iş, konuşmadıkları konu kalmadı. Muhtemelen tarihlerinin en cüretkar dönemini yaşıyorlar. Osmanlılar altında bile bu kadar pervasız değillerdi. Korkarlardı devletin öfkesinden. ‘Güç merkezi’ gibi göründükleri anda Osmanlı çökerdi tepelerine çünkü.
…
Bugünkü varlıkları ‘sosyal bir realite’ olmaktan öte ‘hormonlu’ bir büyüme. Çok partili yaşama geçildiğinden bu yana türlü teşviklerle ekonomik kalkınmayı sağlayamayan iktidarlar, tarikat ve cemaatleri özel teşviklerle ‘kalkındırmayı’ başardı. Bu, özellikle ‘merkez sağ’ siyasetin bir başarısı! Elbette, 12 Eylül’ün ‘Atatürkçü’ paşalarının payını da unutmamak gerek.
Devletlular tarikat ve cemaatleri bir müsekkin olarak da kullanmak istediler, meşruiyet ve oy devşirmek için de. Vardığımız noktada kimin kimi kullandığı ortada. Siyasetin, özellikle de merkez sağ siyasetin bu yapılarla ilişkisini yeniden düşünmesinin, tarihsel ezberleriyle yüzleşmesinin zamanı. Cemaat ve tarikatlar ne bir oy deposu ne de siyasetin gereksinim duyduğu bir meşruiyet odağı. Aksine, her partiden ‘merkez seçmen’e hiç de sempatik gelmeyen, tepki duyulan, ‘marjinal’ görülen oluşumlar.
…
Sonuçta, tarikatlar ve cemaatler 1950’lerden bu yana oy potansiyellerini ve meşruiyet sağlayıcı işlevlerini sağ siyaset üzerinde bir ‘denetim ve vesayet aracı’ olarak kullandılar. Dahası, siyasetle kurdukları bu ilişki 1960’ların sonunda merkez sağı böldü, 1990’ların sonunda da muhafazakar-dindar kimliği merkez sağın yegane alameti farikası haline getirdi. Kısaca ‘merkez siyaseti’ni yavaş yavaş ‘tüketti‘ fethetti. Ancak bunu yaparken ‘toplumsal‘ı da karşısına aldı. Sergiledikleri abartılı güç gösterileri ve marjinal görüşleriyle toplumun büyük çoğunluğunun tepkisine neden oldular.
…
Tarikat ve cemaatlerle ‘iş tutma’ geleneğinden gelen merkez sağ siyaset, 20 yıllık AKP iktidarının ve Gülen cemaati tecrübesinin ardından dini gruplarla kurulan vesayet ilişkilerinin toplumda kabul görmediğini anlamak zorunda. Kız çocukların okula gönderilmesinden hamile kadınların sokağa çıkmasına kadar her konuda ‘marjinal’ mesajlar veren dini grup ve aktörlerin toplumda yarattığı olumsuz algının siyasete yansıması kaçınılmaz. Kısaca, tarikat ve cemaatlerle kurulan ilişkiler siyasette bir avantaj değil bir yük artık.
Ezberlerimizi bozalım; tarikat ve cemaatler bugün güçlü görünüyor olabilirler ama bu toplumsal zemini olan bir güç değil, siyasetin sağladığı bir güç. Siyaset arkasından çekildiğinde de çökecek bir güç.