Ahlaksız Ekonomi

İlk defa Özal Hükümetleri döneminde özel televizyonların yayınlarıyla birlikte enflasyon kavramı halk arasında yaygın bir şekilde konuşulur oldu. O zamanlar yine enflasyon üç rakamlı hanelerde dolaşıyordu. Zamanın başbakanı Özal, “enflasyonu” dolaylı bir “hırsızlık” olarak tanımlamıştı. Onu da mealen şöyle izah etmişti; “her yıl enflasyon oranı nispetinde, toplum arasında dolaşımda olan mal ve varlıklar haksız bir şekilde birilerinden alınıp diğer birilerine veriliyor veya birinin cebinden enflasyon oranı nispetinde para çalınıp diğerinin cebine konuluyor…”

Bu izah bağlamında, enflasyonun dolaylı adının “hırsızlık”; hukuki anlamının “haksız kazanç”; dini manasının ise “kul hakkı” olduğunu ifade edebiliriz. Ve bunların sağlıklı toplum hayatındaki karşılığı da “ahlaksızlıktır.”

Ekonomi politikalarının, moral değerler üzerinde etkisi var mı? Ahlaki anlamda bir dönüştürme etkisine sahip mi?

Neden bu suali soruyorum? Çünkü son günlerde iktidar mahfillerince, “Piyasalardaki pahalılık; tüccarın, esnafın, iş dünyasının aşırı kar hırsından kaynaklanmaktadır. Yani, aslında iktidar masum. Onlar ne yapsın? Herkesin başına bekçi tutacak değiller ya?” diye bir dezenformasyon yapıp, savunma mekanizmaları geliştiriyorlar.

Peki, gerçekte öyle mi?

Tabii ki, Hayır!

Toplumun tacir ve esnaf kesiminin ahlaken bir çürüme yaşadığı muhakkak. Ekonomik krizi kendileri açısından fırsata dönüştürme anlamında birilerinin bir gayret içerisinde oldukları artık her alanda gözlemlenmektedir. Son günlerde bir arkadaşımıza satın almak için ev arıyoruz. Satıcıların, şartların daha çok lehlerine dönüşebileceği beklentisi içerisinde fiyatları fahiş düzeyde tuttuklarına bizatihi şahit olduk. Bu durum muhtemelen hayatın tüm alanlarında hissedilmektedir.

Evet, piyasaların durumu bu. Her vesileyle ifade ettiğim gibi yaşadığımız hadiseleri yorumlarken sebep-sonuç ilişkisi kurmadan yapacağınız bütün yorumlar eksik veya yanlış olmaya mahkumdur.

Resmi verilere göre % 80; gayri resmi verilere göre ise 3 rakamlı (% 180) hanelerle ifade edilen enflasyonun yaşandığı bir ekonomide her türlü hastalık ve ahlaksızlığın faal olacağı izahtan varestedir. Bir sene öncesine göre enerji fiyatlarının neredeyse üç katı nispetinde artmış olması aynı zamanda enflasyon oranı konusunda bir kıstastır. Tabii ki enerji girdilerinin sebep olduğu diğer piyasa fiyatlarındaki artış da anlaşılır niteliktedir. Her mamulün üretiminde, taşınmasında, işlenmesinde temel girdi olan enerji fiyatlarındaki artış haliyle tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansımaktadır. Ve bugün olan da budur.

Ekonominin bünyesine yerleşmiş bu ahlaksız virüs ekonominin tüm azalarını felç etmiş durumdadır. Bu ekonomiyle beslenen halkın sosyal ahlakı da haliyle çürümektedir. Aslında bu virüs nereye bulaşıyorsa orayı çürütüyor.

Peki, burada ülkeyi yöneten politik aktörleri masum mu sayacağız?

Tabii ki hayır! Birinci fail durumundalar. Bir yeraltı mafyası aktörü her Allah’ın günü onlarca yolsuzluk ihbarı yapıyor. Hem de yer, zaman ve mekan belirterek veya video kayıtlarıyla birlikte somut belgeler sunarak ihbarda / ifşaatta bulunmaktadır. Bugüne kadar kamuoyu zorlamasıyla bir, iki iddia dışında onlarca ihbar ve itiraf askıda bırakılmıştır. Herhangi bir soruşturma, kovuşturma başlatılmamıştır.

Peki bu durumun halk nezdinde aksülameli nasıl oluyor?

Hemen kestirmeden söyleyeyim; ülkeyi yöneten zirvedekilerin yolsuzluk yaptıkları; kamu malından çaldıkları ve haklarında hiçbir takibatın yapılmadığını gören kötü niyet sahiplerine gün doğuyor. Nasıl olsa herkesin yaptığı yanına kâr kalıyor; hiç olmazsa ben de gücümün yettiğini veya imkan bulduğumu yapayım ahlaksızlığına savruluyor.

Bunu ifade ederken yine geçmişte müfettişlik hayatımda yaşadığım bir vaka aklıma geldi. Kamu lojmanında kalıyordum. Lojmanın mutfağı boya gerektiriyordu. Hastanelerimizin birisinde görev yapan bir personelin hafta sonları yevmiye mukabilinde boyacılık yaptığını öğrenince kendisiyle hafta sonu gelip mutfağı boyaması konusunda anlaştık. Anlaştığımız gün gelip işe başlayınca baktım ki iş çantasından malzeme çıkarırken eldiven olarak hastanelerimizde kullanılan cerrahi eldivenleri kullandığını fark ettim. Dikkatle baktığımı ve bozulduğumu görünce; bana durumu izah etme gereği duydu. Ve başından geçmiş şu olayı anlattı:

“Birkaç yıl önce X hastanesinde çalışan dindar filan kadın doktor kendi evinin boya işi için benimle anlaştı. Kararlaştırdığımız günde gelip işe başlayacağımız sırada, yine kamu hastanelerinin birinde görev yapan hekim kocası çıkıp geldi. Bana ‘eşimle kaç lira karşılığında anlaştınız?’ dedi. Ben de şu kadar TL. karşılığında anlaştık deyince; bana ‘Bu fiyat pahalı; hem o boyaları hastanenin deposundan almadığını nereden bileyim?’ veya başka bir deyişle ‘o boyayı hastanenin deposundan almışsındır.’ Dolayısıyla ‘bu fiyata olmaz; şu fiyata yaparsan yap, değilse bırak git.’ dedi. “Bu durum karşısında mecburen onun fiyatına uyup yapmak zorunda kaldım ve zarar ettim.” Burada noktayı koydu ama devamını ben getireyim. Demek istiyor ki; “çalmadığım halde bana hırsız muamelesi yaptı. Anlaşılan bu işler böyle yürüyor. İyisi mi, bundan böyle ben de böyle yapayım dedim ve bu eldivenler de onun bir eseri…”

Evet, aşağıdakiler yukarıdakilere bakarlar veya halk tabiriyle ayaklar başa bağlıdır. Yine Anadolu’da anlatılır: Yengeç, yavrusuna “niçin yan yan yürüyorsun, düzgün yürüsene” demiş… Yavru da annesine, “sen önümde düzgün yürü ben seni takip ederim…” demiş. Yukarıda yolsuzluk, usulsüzlük faal olarak yürürken altındakilerin ahlaklı olmalarını bekleyemezsiniz. Türkiye’de de bugün olan budur.

Yine bir zamanlar Özal’a atfedilen bir cümle vardı; “Anayasayı bir defa çiğnemekle ne olur?” Ki bugünkü muktedirler de aynı mealde ifadelerde bulundular.

Bu söz toplum arasında yaygın bir şekilde konuşulurken, bir dost bu sözle ilgili şöyle bir yorumda bulundu; “Temenni ederim ki bu söz söylenmemiş olsun. Çünkü bir ülkenin anayasası o ülkenin namusudur. O namusun iffetine bir defa da olsa kastederseniz yol açmış olursunuz. Af edersiniz artık herkes o namusa göz diker; ben de bir defa çiğnesem ne olur?” gibi enfüsi duygular geçirir içinden…

Evet, başta anayasa olmak üzere hukuk düzeni bu ülkenin, bu toplumun namusudur. Bir defa çiğnemekle, on defa çiğnemek arasında hiçbir fark yoktur. Namus bozulmuştur; iffeti kirlenmiştir, tamiri mümkün değildir.

Ekonomide politika belirleyenler ve yürütenler, bu akıldan ve hikmetten mahrum ekonomi politikaları ve uygulamalarla bu ahlaksız düzene işlerlik kazandırmaktasınız. Öyle MB politika faizini birkaç puan aşağı indirmekle ne kadar dindar olduğunuzu ispatlama gayretinizle ancak kendi kendinizi aldatabilirsiniz. Bütün ekonomik düzen arsızlık ve hırsızlık üzerine kuruluyken, sistemin bir parametresini göstermelik olarak iyiye çevirdiğiniz gibi bir manevranın bu toplumda artık bir karşılığı olmayacaktır. Çünkü siz ne derseniz deyin; yolsuzluğun, düzensizliğin, ölçüsüzlüğün, usulsüzlüğün, rüşvet düzeninin sebep olduğu ekonomik hastalık, hanelerin mutfaklarını yangın yerine çevirmiştir. Hiç sağa sola çekmeyin; bu akla ve hikmete muhalif siyasetiniz ülke ekonomisini de; toplumun sosyal bünyesini de bütünüyle hastalıklı kılmıştır; şu an hasta can çekişmektedir. Günü kurtarma adına yaptığınız palyatif tedbirlerin sonuç vermediğini görmenize rağmen hâlâ sağı, solu suçlayıp kendinizi temize çıkartmaya çalışıyorsunuz. Görün artık yolun sonu göründü; daha fazla bu toplumu germeyin…

Kral çıplak…

Fahrettin DAĞLI

Avatar photo

Fatma Ayparçası

Sayfamızın baş editörü

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir