Yargı Enkazının Başında Bekleyen Umutsuz Umutlular
Tüm ülkede nabızlar tutulmuş, herkes göçük altından gelebilecek son bir sese kulak kesilmiş vaziyette. Gerginlik had safhada. Bir hayat emaresi herkes için yeni bir ümit kaynağı olabilir. Değişik diyarlardan gelerek enkaz başına toplanan insanlar aynı rutini tekrarlıyor: Orada kimse var mı? Lütfen bir ses, bir işaret verebilir misiniz? Her defasında gecenin koyu karanlığına çarpan sesler ürkütücü şekilde yankılanarak kayboluyor.
Bu debdebe içinde ilginç olan şu ki aylar, yıllar geçmesine karşın tüm heybetiyle olduğu yerde duran enkazın eşelenmesi ve kaldırılması konusunda kimse inisiyatif almıyor. Söz ile yapılan arama faaliyetleri tamtakır gitse de iş enkaz kaldırma ve kurtarmaya gelince, anlaşılan kimse elini toza toprağa bulamak istemiyor.
Bir başka tuhaflık, enkaz altından şu ana kadar bilinen 4.000’e yakın felaketzedenin yarı ölü yarı diri şekilde yardım almaksızın çıkmış olması. Bu felaketzedelerin kaderlerine terk edilmiş görüntüsü, muhtemelen enkazdakilerin kaderlerini de şekillendiriyor. Bu haliye enkaz altındakiler dışarıya çıkmak adına gönülsüz de olabilirler, belki de enkazın altı, üstünden konforludur.
Tuhaflıkları kendinden menkul bu felakette, yardım adı altında enkazın başına üşüşen kalabalıkların bir yandan da enkaz altından yardım beklemesi olayı bambaşka noktaya taşıyor. Anlaşılması güç olduğunun farkındayım. Ama zaman geçtikçe daha net anlaşılıyor ki “orada kimse var mı” diye seslenen insan öbekleri, aslında “bize yardım eder misiniz, lütfen oradan çıkar mısınız” demek istiyor. Bir nevi enkaz altındakileri itham ediyor, sorumsuzlukla suçluyor. Bu trajik tabloda kim felakete uğramış, kim enkaz altında ayırt etmek gerçekten zor.
Yargının geldiği içler acısı hali, birçok metaforla ele alabiliriz ama herhalde enkaz yakıştırması tam karşılığını buluyor. Bir milletin ümit ve esenlik kaynağı olması gereken adalet müessesesi mevcut sorunları halletmek bir yana, yeni yeni sorunlara yol açıyor. Toplumsal huzur ve barışın tıkandığı noktada devreye girmesi gereken, kitlelerin çıkmazlara sürüklendiği yerde anahtar rolü oynaması gereken yargı, tam tersi şekilde herkesi ümitsizliğe sevk ediyor. Öyle bir ümitsizlik ki koca bir milleti elinde fenerle enkaz yığını altından savcı aramak durumunda bırakıyor.
Bir siyasi hesaplaşma sonucunda kendi mensuplarından binlercesini hiçliğe mahkum eden yargı, mevcut haliyle elbette çözümlerin mercii olamaz. Düşünün ki kıyıma uğrayan yaklaşık 4000 hakim savcı, AİHM önlerine itilmiş durumda. Kendi ülkesinde hakları teslim edilmeyen bu insanlara AİHM hak veriyor, 427 hakim savcı dosyasında hak ihlali kararı verdiği gibi. Daha bir çok dosyada hak ihlali kararı vereceğine de yeşil ışık yakıyor.
Ötekileştirilen cadılaştırılan kesimleri bir kenara bıraktık diyelim, yargının sorunları yine hallolmuyor, yine umut vaat etmiyor. Bakın ekşi sözlükte yer verilen “sürgün bir savcıdan” gelen ses:
“Görevden alınan savcı arkasında kimsenin durmayacağını da biliyor. Bizler hep kahraman arıyoruz ama çabuk da unutuyoruz. Mesela yazın Google’a, Cumhurbaşkanına hakaret suçunda beraat kararı verdiği için önce Erzurum’a oradan da Kars’a sürülen Balıkesir Hakimi kimmiş, kim arkasında durmuş? Devrimci savcı diye anıldığı için BAM Başkanlığından Erzurum Savcılığına atanan savcının arkasında kim durmuş? Bakanlarla ters düştü diye başsavcı iken Yargıtay Savcılığına çekilen başsavcıların arkasında kim durmuş? Onlarca, yüzlerce örnek var. Pek çok hakim görevden alındı ya da sürüldü. arkalarında kimse durmadı. Hal böyle iken kim, neden donkişotluk yapsın? Zaten seçimler oldukça yakın. Seçimden sonra soruşturmayı açıp, yürütebilecek ve sonuçlandırabilecekken kim, neden sonuç alamayacağını bile bile bu soruşturmayı şimdi açsın?”
Yargının ayağa kaldırılması noktasında iktidardan bir beklentimiz yok ama muhalefete büyük iş düştüğü kesin. Örneğin mevcut HSK üyeleri arasında muhalefet partileri (CHP ve İYİ parti) kontenjanların seçilen 3 üye olduğunu biliyoruz. Bu üyelerin siyasi partilerin doğal temsilcisi olmadığını noktasında birleşsek de parti ile üyeler arasında karşılıklı siyasi etkileşim, fikir alış verişi olmadığı ileri sürülemez. Aynen HSK üyesi Hamit Kocabey’in Devlet Bahçeli’ye danışarak bilgisi dahilinde istifa etmesi gibi. Peki CHP ve İYİ partinin seçtiği üyeler ve millet ittifakının yargıdaki diğer inorganik unsurları, yargının ayağı kaldırılması veya en azından sorunlara çareler üretilmesi konusunda hangi cesur adımları atmışlardır? Sormak ve bilmek hakkımız. Aksi halde daha çok savcılar nerede diye aranır dururuz.
KHK’LI HAKİM ERDEM VAROL