Cuma, Nisan 19, 2024
MEDYADA BUGÜN

Mete Kaan Kaynar: AKP İktidarından AKP’nin İktidarına

Kapitalist dünya-ekonomi, bu yapı içerisindeki dinamik (eşitsiz) ilişkiler ağının -jeopolitiğin- ve bu yapının küresel ideolojisindeki dönüşümün 2000’lerdeki izdüşümleri izlenmeden, tartışılmadan Türkiye’nin 2000’li yılları, Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) yılları tartışılabilir mi? Bomboş bir beyaz kâğıt üzerine çizilmiş tek (başına ve boşluktaki) bir çiçek ne kadar bir “nature morte” tabloysa, küresel kapitalizmin 2000’li yılları içinde kompoze edilmemiş AKP tartışması da o kadar bir (sosyal bilimsel) “analiz” olabilir. Allah’tan, ben değil ama Duvar komşularım bunu hakkıyla yapacaklardır -ki zaten bu iş bölümünde bana AKP’yi Türkiye tarihi içinde bir yerlere yerleştirmek düştü.

1980’lerin başlarında Başbakan Turgut Özal… Türk ekonomisini liberalleştirmeye çalıştı… 1980’lerin sonlarında ekonomi yavaşlamaya başladı. Kamu kesimi önemli bir rant ve siyasal vesayet kaynağı olduğundan malî disiplini gerçekleştirmenin zor olduğu ve büyümeyi sürdürmek için ikinci nesil reformlar gerekli olduğu ortaya çıktı. Hükümet devlet teşebbüslerinin özelleştirilmesini sürdürmedi ve toplam açığı azaltamadı…1993 yılında Özal’ın ölümünden sonra, Başbakan Demirel Cumhurbaşkanı oldu ve Tansu Çiller… göreve başladı. Bu, bakanların ve üst düzey kamu görevlilerin sık sık değiştiği bir istikrarsız koalisyon hükümetleri dönemiydi. 1994 yılında, uzun süredir beklenen malî kriz sonunda patlak verdi. Kriz sırasında Hükümet hem Uluslararası Para Fonu hem de Dünya Bankası’ndan destek istedi. Ancak, ekonomi sanıldığından daha dayanıklı olduğunu gösterdi; esnek döviz kuru önemli ölçüde bir reel devalüasyona imkân verdi ve iç borç seviyeleri düşük olduğundan hükümet harcama yaparak krizden çıkabildi. Ekonomi düzelince, hükümet politik olarak hassas önlemler alma konusundaki ilgisini kaybetti ve ne Fon programına ne de Banka uyarlama kredisine devam etmedi. …[G]üçsüz bir koalisyon hükümeti, önemli iç güvenlik sorunları, geniş ölçüde kabul edilmiş yapısal dengesizlikler ve üç haneli rakamlara ulaşan enflasyon olan bir ülkede tuhaf görünebilir, ama bunun birkaç sebebi vardı. Birinci olarak, daha zengin ekonomilerdeki yüksek büyüme oranları ihracat ve Türk işçilerine olan talebi hızla yükseltti. İkinci olarak, eski Sovyetler Birliği ile “bavul ticareti”… Üçüncü olarak, 1880’lerdeki turizm yatırımları 1990’larda bu sektördeki kazançlarda çok büyük bir artış getirdi… 1998’de… Türk ekonomisi yavaşlamaya ve tekrar kriz beklenmeye başladı. Bir önlem olarak… (IMF) tarafından izlenen bir program uygulamaya konuldu. 1999 baharında, yeniden seçilen Hükümet bir istikrar programına ilişkin görüşmeleri başlatmak için Fon’a başvurdu. 1 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe konulan programın başlıca özelliği önceden ilan edilen yönlendirilmiş sabit değer eşitliği ve malî açığın kapatılmasıydı… Kısa vadeli etkiler olumlu oldu ve 2000 yılında yeni bir hızlı canlanma gerçekleşti… 2000 yılındaki ekonomik canlanma kısa ömürlüydü. Başlangıçta, kendi başarısının kurbanı oldu. Nominal faiz hadleri yıllardır Türkiye’de görülmemiş düzeylere düştü… Koalisyon ortakları arasındaki konsensüsü görünürdeki bir canlanma döneminde sürdürmek zordu ve Hükümet piyasaların programa güvenmesini sağlayabilecek diğer malî tedbirleri çok fazla erteledi. 2000 sonlarında, özel bir ticari banka ciddi likidite sorunları yaşadı ve yabancı alacaklılar ödenmemiş borçlarını istemeye karar verdiler. Daha sonra, Şubat 2001’de, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki bir tartışmanın kamuoyuna yansıması piyasaları sarstı ve yönlendirilmiş sabit parite uygulanamaz oldu… Mart 2001’de, dalgalı kur haddi, bankacılık sisteminin yeniden sermayelendirilmesi ve özelleştirilmenin sürdürülmesini de içeren önemli bir istikrar ve yapısal reform programı başlatıldı. Bu, o tarihe kadar en kapsamlı destek programı olan, 16.2 milyar $ tutarında bir IMF programı ile desteklendi. Bu paket ekonomiyi istikrara kavuşturdu, 2002-2004 döneminde canlanma ve hızlı büyüme gerçekleşti ve enflasyon 2004 yılı sonuna doğru tek haneli rakamlara indi. 2002 sonbaharında seçilen yeni hükümet reform paketinin kilit öğelerini devam ettirdi ve Aralık 2004’te kritik bir dönüm noktası olarak, AB üyeliği için müzakerelerin başlatılması konusunda anlaşmaya varıldı. (s. 1-3)

Türkiye’nin bu son merkez sağ iktidarı Haziran 2015’te son bulmaya başlayacak, 20 Şubat 2018’e Cumhur İttifakı’nın kurulmasıyla birlikte Dördüncü Koalisyon Dönemi’nin hiç değilse adı konmuş olacaktır.

Mete Kaan KAYNAR’ın Yazısı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir