Çarşamba, Nisan 17, 2024
YAZARLAR

Adalet ve Zulüm Nedir?

Uzun yıllardır “adalet” ve karşıtı olan “zulüm” konusunda yazıyorum. Bu süre içerisinde edindiğim izlenim ve tecrübe şu; “Aklı başında olan herkes kavram olarak (içerik olarak değil) adaleti savunur / savunuyor. Yine aklı başında hiç kimse kavram olarak (içerik olarak değil) zulmü savunamaz.” Ancak hayatın olağan akışı içerisinde kavram ile anlam dünyası birbirinden uzaklaşıyor; mahiyetine, içeriğine göre gerçekleşmiyor. Olmadığını da insanlığın varoluşundan bugün kadar olan hadiseler bize gösteriyor. Bu anlamda adalet savunuculuğu veya tersinden zulme karşı tavır alıcı konum soyut veya iddia boyutunda kalabiliyor.

Toplumuzda “adalet” ve zıddı “zulüm” çok kaba hatlarıyla biliniyor ve değerlendiriliyor. Onun için de zaman zaman bazıları için zulüm addedilen bir söz veya eylem karşılarındaki diğerleri için rahat bir şekilde “adalet” olarak görülebiliyor. Bunda da en önemli ölçekler ideolojik / inançsal; etnik yargılardır. Hasımların karşılıklı kin ve husumetlerinden kaynaklanan indi / enfüsi kanaatleridir.

Adalet ve zulmü anlamlandırmada bir başka mani, ilmi ve ahlaki anlamda izahı olmayan kutsal bellediklerimizdir. Bunlar aleyhine işlenen tüm fiiller için güç sahiplerince söz veya fiil sahiplerine müeyyide uygulamak; yani, zulüm uygulamak meşru hale geliyor; zulmü adalet olarak takdim edebiliyorlar.

Adalet ve zulüm iki zıt kadim mesele. Habil ve Kabil ile başlayan ve insanlığın bugün eriştiği seviyeye rağmen halen hükmünü sürdüren temel insanlık problemi. İnsanlık tarihinde hep konuşuldu ve yazıldı.

Dini metinlerin en önemli konusu oldu. İslam dini açısından dini tüm rükünlerin zulüm ve adalet merkezinde anlamlandırıldığını ve yaşanıldığını ifade etsek herhalde yanlış olmaz. Kur’an’ın dört ana konusu; “tevhit, nübüvvet, haşir ve adalet”tir.

Meseleyi şu şekilde temellendirecek olursak, dört temel konuyu sadece “adalet” başlığı altında toplayabiliriz. İslam dini açısından “adalet” kavramının iki temel mevzusu vardır. Birincisi, Allah’ın hukuku. Yani hudutları Allah tarafından belirlenmiş olan ve inanılması, yapılması emredilen her şeye tam bir sadakatle iman etmek ve gereğini yapmak. Yani, Allah’ın hukukunu gözetmek. Diğer taraftan, yeryüzünde yaratılan canlı ve cansız tüm varlık âleminin hukukunu gözetmek ve korumak.

Burada sadece varlık alemindeki adaleti izah etmeye çalışacağız. Yani, yeryüzünde var /mevcut olan varlıkların hukuku…

Aslında bu mevzuda Allah çok açık, net, anlaşılır örneklemeler / misaller üzerinden bize mesajlar veriyor. Burada en önemli misal, Kur’an’daki ayetlerde sık sık vurgu yapılan kozmik alem düzenidir. Allah dikkatleri oraya yoğunlaştırır. Elbette buradaki amaç bizlerin kozmoloji bilgisini artırmak değil, yeryüzü ile ilişkilendirerek bilinci yükseltmektir. Kozmik alemde belirlenmiş yörüngelerinde yüzen milyonlarca gezegenin yine milyon senedir nasıl bir düzen ve ölçü ile hareket ettiklerine dikkat çekerek yeryüzündeki halifeye (insana) çok önemli mesajlar yüklüyor. Adeta bize hal diliyle şunu ima ediyor; Yeryüzünde öyle bir muamelat hukuku, sistemi ve rejimi uygulayın ki, tıpkı kozmik alemdeki düzen gibi süreğen olsun; şaşmasın. Kozmik alemdeki düzen, kâmil adaletin bütün unsurlarıyla hareket halinde olmasıyla mümkün oluyor.

Yeryüzündeki halifelere de mesaj şudur; Varlık aleminde öyle bir düzen inşa edin ki, her şey kendi yörüngesinde; başkalarının hak ve hukuklarına girmeden yörüngelerinde yüzüp dursunlar. Böylece varlık alemindeki bütün yaratılmış varlıklar, fıtri yaratılışlarına uygun alanlarda birbirlerinin hak ve hukuklarına girmeden mutlu ve mesut bir hayat yaşasınlar.

Hakka ve adalete istinat etmiş siyasal rejimlerin sistemleştirdiği yönetim prensip ve ölçüleriyle tıpkı kozmik alemde olduğu gibi her şey kendi merkezinde bir düzen içinde yürüyecektir. Herkes hakkını, hukukunu, sınırlarını bilecek ve onun dışına çıkmayacaktır. Çıkma istidadında olan olursa ölçüler ve kurallar otomatik olarak harekete geçecek ve onları yine bulunmaları gereken yere konumlandıracaktır. Zaten adaletin anlamı da budur; “Her şeyi olması gereken yere koymaktır.” Bir şeyi olması gereken yerden ederseniz ona zulmetmiş olursunuz. Adalet ve zıddı olan “zulüm” kavramlarının temel anlamı da budur. “Güneş”le “Ay”ı yer değiştiremezsiniz. Kozmosun yasasına göre belirlenmiş konumlarıdır. Kozmik düzenin yer yüzüne yansıması da budur; her şeyi olması gereken yerde konumlandırmaktır; düzenlerini bozmamaktır…

Fahrettin DAĞLI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir