Bu Coğrafyada Ne Değişti!
Bu hafta on dört asırlık tefrikanın, ayrılıkların, acıların başlangıcı olan Kerbela vakasını, katliamını, İmam Hüseyin’in şehadetini ve Muhtar es-Sekafi hakkında bir yazı yazmak istiyordum açıkçası.
Yazamadım…
O kadar çok yazıldı, o kadar çok anlatıldı, o kadar çok göz yaşı döküldü ki.
Ne değişti İslam coğrafyasında?
On dört asır evvelinden farklı olan ne var?
Kardeş katli durdu mu?
Acımasızca devam ediyor. Yaşamı değil, ölümü yücelten bir din anlayışı hâkim bu coğrafyada asırlardır ve devam ediyor yirmi birinci yüzyılda.
Hamaset revaçta. Ne yazık ki İslam dünyasının az sayılmayacak önemli bir kısmı, içinde yüzdüğü cehalet, fakirlik ve tefrika çamuruna birde kutsallık atfediyor. Hatta daha da ileri giderek o çamura ne kadar bulanırsa cennete gitme ihtimalinin de o oranda artacağını düşünüyor.
Hain edebiyatı bütün kafiyeleriyle, büyük puntolarla serlevha, baş tacı.
Otoriter yasalar ve emredici araçlar veya devlet fetişizmi(putçuluk) en zirve dönemlerini yaşamıyor mu?
Kestiği kurbanın gözünü bağlamayı buyuran bir öğretiden, bir medeniyet tasavvurundan; gözünü kırpmadan zulmeden, insanı, varlığı, doğayı katleden bir me/deniyete dönüşmek nasıl bir savrulma şekli…
Amin Maalouf “İnsanlar bir dine inandıkları için ahlaka ihtiyacı kalmamış gibi davranıyorlar” diyor. Evet; dini sadece kutsalımızla bizim aramızdaki bir ilişki olarak görme vasatlığı, ritüele, şekle indirgeme çabası inançların birleştirici bir gök kubbe olmasına engel oluyor. Farklı bir dine mensubiyet veya aynı dinde farklı mezhep ve meşrebe aidiyet, ötekilere karşı insaniyeti öldürmemeli, öldürüyorsa çok zararlı bir bağ hali oluşturuyor. Ki İslam coğrafyası bu durumu yoğun bir şekilde yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.
İslam coğrafyası ve Müslümanlar, maalesef ki korkaklıklarıyla, tembellikleriyle, birbirleriyle olan kavgalarıyla, bir tarafta şehirleşen bir dünyaya karşı hâlâ köy hayatına göre yorumlanan, akıldan, düşünceden uzak yorumuyla İslam’ı günümüz dünyasının dışına bıraktı.
Hasıl-ı kelam, fakirliği, cehaleti ve kini bu coğrafyada ortadan kaldırmadıkça, kavmiyetçilik soslu kaos belası, en sofistike stratejileriyle egemenlere hizmet etmeye devam edecek.
Ve…
Bu coğrafya da kavmiyetçilik, kabilecilik gibi alt değerlerin üzerinde ahlak gibi, adalet gibi, insanca yaşam gibi üst değerler üretemezsek bu güç çatışmaları bu coğrafyaya huzur getirmeyecek.
Üretelim diyoruz ama…
Ne yazık ki mülkü-İslam’da hep SARAYlar, CAMİler, AVM’ler çok büyük; üniversiteler, kütüphaneler, insanlar ve özgürlükler çok zayıf ve çok küçük.
Eğer insani değerlerimiz değerini kaybetmiş, ayaklar altına alınmış; adaletin, insan hak ve hukukunun kaleleri, sac ayakları yer ile yeksan olmuş, yıkılmışsa sahip olduğumuz konforların ne ehemmiyeti var…
Vahap AKTAŞ
Yeni yazılarınızı sabırsızlıkla bekliyorum. “Ne yazık ki mülkü-İslam’da hep SARAYlar, CAMİler, AVM’ler çok büyük; üniversiteler, kütüphaneler, insanlar ve özgürlükler çok zayıf ve çok küçük.” bu kısmı koyu renk çok uygun olmuş.
Hasıl-ı kelam, fakirliği, cehaleti ve kini bu coğrafyada ortadan kaldırmadıkça, kavmiyetçilik soslu kaos belası, en sofistike stratejileriyle egemenlere hizmet etmeye devam edecek.
Nasıl değişicek, nasıl olucak, nasıl nasıl, bizden sonraki kuşaklarda maalesef bu döngüyü yaşamak zorunda. Taki egemenler kendilerine başka bir eğlence alanı, sömürü alanı bulana kadar.