Cumartesi, Kasım 9, 2024
MEDYADA BUGÜN

Dağhan Irak: Her Ulusalcı Bir Gün Mutlaka Reisçi Olacak!

Sevgili okuyucu, lütfen yazının başlığına bakıp, “Bunlar da tık avcılığına başladı” demeyesin; sana tık tuzağı kurmak gibi bir niyetim yoktur. Gerçi şimdi başlığın hakkı başlığa, bir cazibesi de yok değil ama atılma nedeni vallahi tık almak değil. Zaten benim yazıların ne kadar tık aldığından haberim yok, ahlakım bozulmasın diye sormuyorum; üç kişi de okuyor olabilir, üç yüz bin kişi de. Bence üçe daha yakındır -itirazım da yok- okuyucu artınca yediğim küfür logaritmik olarak artıyor.

Bu yazının ‘Gavrilo Princip’i, yani bardağı taşırıp yazıyı yazdıranı, Ergenekon sürecinde yargılanıp hapis yattıktan sonra Twitter alemlerinde adını duyuran, oradan da önce CHP Parti Meclisine, sonra da aynı partiden İzmir milletvekili olarak parlamentoya giren eski pilot teğmen Mehmet Ali Çelebi. Çelebi, Ocak 2021’de CHP’den ayrılırken, partisini HDP’nin yörüngesine girip, şehitlere ihanet etmekle suçladı, sonrasında da Muharrem İnce’nin yeni kurduğu partiye katıldı. Oradan da kısa sürede istifa etti ve Cumhur İttifakına methiyeler düzmeye başladı. Eski CHP milletvekili, gazeteci Barış Yarkadaş tarafından ‘Çelebi’nin AKP’ye geçeceği’ iddiası ortaya atıldı. Çelebi, şu an Twitter’dan Yarkadaş’a hakaretler yağdırıyor, bir yandan da eski partisine yüklenmeye devam ediyor.

Çelebi’ye tekrar döneceğiz -tabii döndüğümüzde hâlâ aynı yerde duruyorsa- ama önce kavram kargaşalarını engellemek için adet olduğu üzere tanımla başlayalım. Başlıkta iki anahtar terim var; biri ulusalcılık, diğeri Erdoğancılık. Ulusalcılık denen şeyi kim nasıl tanımlıyor tartışılır, ama ben akla yatkın bir tanım ürettiğimi düşünüyorum. Şöyle ki; ulusalcılık dediğimiz şey, ağırlıklı olarak laik ve modernist bir milliyetçiliği savunuyor ama devletperverlik şartıyla. Ulusalcılık tartışmalarında, bu devletperverlik meselesinin fazla gözardı edildiğini düşünüyorum.

Ulusalcılık açısında önemli bir dönüm noktası da Gezi’dir. Gezi, aslında ulusalcılığın AKP’ye karşı yenilgisini iyi etüt etmiş, Erdoğan’a karşı başka türlü bir muhafazakarlıkla değil, yeni bir demokrasi talebiyle ortaya çıkmıştı. Gezi’nin pek çok bileşeninin Cumhuriyet Mitinglerinde nefret kusulan sivil toplum hareketleri olması tesadüf değildir; zira ulusalcılık naftalin kokulu isteri krizleriyle AKP’yi alternatifsiz kılarken, o hareketler çevre eylemlerinde, Onur Yürüyüşlerinde, feminist gece yürüyüşlerinde, sansür karşıtı eylemlerde ve Hrant Dink’in cenazesinde kendi hikayesini yazıyordu. Gezi, eylem repertuarı ve söylem açısından hem radikal solun hem de bu hareketlerin mirası ve fazlası olarak ortaya çıktı. Gezi’ye katılan ulusalcı hareketler, daha sonra bu toplumsal hareketi Gazdanadam’la ele geçirmeye çalıştıysa da sonunda kendi küçük dünyalarına geri hapsoldular.

Mehmet Ali Çelebi’nin AKP’ye geçip geçmemesi hiç önemli değil. Çelebi, aklen ve kalben reisçi. Onun siyasi çizgisini temsil edebilecek, kafasındakileri eyleme geçirebilecek başka bir hareket yok. Diğer ulusalcılar için de bu böyle, hatta bir kısmı karşı ittifakta yer alanlar için bile. Reisçi olmayı açıktan kabul edip etmemeleri yalnızca tâli bir mesele; bugün oraya gelmemişlerse bile, yarın kaçınılmaz olarak gelecekler. Çünkü savundukları bağnaz, ilkel ve hırçın toplum projesini yalnızca reisçilik karşılıyor.

Dağhan IRAK’ın Yazısı