Salı, Nisan 16, 2024
YAZARLAR

Danıştay Kararı “Makbul Kadın Olun” Demenin Hukukçasıdır

20 yıldır ülkeyi yöneten AKP, her dönem ve durumda bazen tek tek, bazen topluca, tüm toplumsal kesimleri düşman ilan etti, yarattığı düşmana karşı toplumu taraflaştırmayı da başardı. Özellikle hak arayan, muhalif olan, AKP’nin düşündüğü gibi düşünmeyen, yaşadığı gibi yaşamayan her toplumsal kesim, siyasal anlayış, kurum, grup ve kişiler sırayla AKP’nin hışmına uğradı ve  bu saldırgan tutumdan, var olan örgütsüzlüğünde etkisiyle, kendi nasibine düşeni  yalnız başına yaşamak zorunda kaldı.  

AKP’nin, milli görüş gömleğini çıkarttığını iddia edip, kendisini demokrasi sosuna bulayıp hükümet olduğu günden bu yana ve artık devletin partisi olduğu bu günlerde de hedef tahtasında hep kadınlar, kadın hareketi ve kadınların kazanımları oldu.

AKP,  kadınların; sokakta, iş yerinde, siyasal, sosyal ve ekonomik hayatta elde ettiği tüm kazanımlara göz dikti. Kadınları; en yetkili ağızlar başta olmak üzere aşağılamaya kalktı. İş yerinden, siyasal ve sosyal yaşamın içinden koparmak, eve kapamak, çocuk bakmak “asli görevlerine” hapsetmek istedi. Ataerkil, dinci, toplumsal cinsiyet rollerinin gereğine “uygun” davranması için elinden geleni yapmayı temel görevleri arasında gördü ve buna uygun politik, stratejik program ve planlamalar hayata geçirdi. Kadınların, kaç çocuk doğuracağından, eteğinin boyuna, kahkahasından, eve kaçta döneceğine kadar, yaşamına müdahale edip,  yaşamlarını dizayn etmeye kalktı. AKP iktidarı döneminde, kadına yönelik şiddet yüzde bin dört yüz(%1400) oranında artarken her gün 3 kadın cinayeti yaşandı, yaşanıyor. AKP iktidarı dönemine “kadın katliamları dönemi” de diyebiliriz. İktidarın dili, tutumu, orta çağdan kalma kadına bakışı, kadınların elde ettiği kazanımlara tahammülsüzlüğü, dinci ve en ilkel biçimiyle ataerkil ideolojisi, siyasallaşan, yandaşlaşan ve yanısıra aparat haline gelen yargının verdiği kararlar, kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin en önemli nedeni ve belirleyicisi oldu.

AKP iktidarı, kadınları, ya “makbul” kadın olup benden olacaksın ve benim verdiğim nimetlerden yararlanacaksın ya da “müsait” kadın olup karşı taraftan olacak ve bana karşı olduğun için hiçbir nimetten yararlanamayacak ve hatta emeğin ile elde ettiğin kazanılmış hakların da gasp edilecektir ikilemiyle karşı karşıya bıraktı ve bu ikilemde bir seçim yapmak zorunda bıraktı. Ancak bu zorunlu seçime rağmen kadınlar, demokrasi sosuna bulandığı günlerde bile AKP’ye karşı “biz varız, bizim haklarımız var, haklarımızı vermeyeceğiz” ve hatta daha fazla hak için “sokakları da, işyerlerini de ,sosyal ve siyasal hayatı da terk etmiyoruz” diyerek mücadele yolunu seçti, seçiyor.

AKP’nin bilinçli bir tercihle, kadınlara saldırmasına rağmen kadınlar, “kaç çocuk doğuracağımıza, nasıl giyineceğimize ve eve saat kaçta döneceğimize  kendimiz karar veririz.” dedi ve bunun mücadelesini verdi, veriyor.  AKP’nin tüm saldırgan tutumuna, polis devlet uygulamalarına, OHAL’ine, KHK’lerine  ve KAYYUM’larına rağmen son yılların en dinamik ve en örgütlü kesimi olarak kadınlar AKP’yi en çok korkutan ve diz çöktürmese bile belli dönem ve durumlarda geri adım attıran en önemli toplumsal güç haline geldi. 25 Kasım, 8 Mart günleri şölen haline geldi, kadınlar ve AKP( ataerkil, dinci ideoloji) arasındaki mücadelenin görünen yüzleri oldular.   Kadınlar, AKP’nin tüm antidemokratik uygulamalarına rağmen özgüvenle, haklı ve meşruluğundan aldığı güçle “haklarımdan ,geleceğimden ve yaşamımdan vazgeçmiyorum” talebi ile örgütlü mücadele verdi, veriyor. Kadınlar, mücadele ile elde ettiği kazanımları, iktidarın tüm pervasız uygulamalarına, saldırılarına rağmen vermeyeceğim, koruyacağım hatta daha fazlasını istiyorum, alacağım mesajını veriyor bunu da her zemin ve alanda gösteriyorlar. Hatta mücadeleleriyle başta Khk’li biz kadınlar olmak üzere Khk’liler ve tüm toplumsal kesimlere yol gösterdi, gösteriyorlar. Kadınlar, kendi kurumlarını, kendi örgütlülüklerini yarattılar, var olan örgütlülüklerini büyüttüler, yaygınlaştırdılar.  Tüm saldırılarına rağmen kadınları dize getiremeyeceğini anlayan AKP, “çözüm olarak”, yandaşlaşan,  siyasallaşan, tarafsız olmayan yargı eliyle kadınların örgütlü olduğu kurumları kapatmak,  öncü kadınları siyasi rehine haline getirmek ve uluslararası sözleşmeleri tek taraflı feshetmek gibi adımlar atmaya başladı.

 Kadınlar; “bir kişi daha eksilmeyeceğiz”, “kadın cinayetleri politiktir” şiarıyla mücadeleyi büyütüyorlar ve mücadeleleri kazanıma dönüşüyor. Kadın cinayetleri politiktir çünkü özel alanı (aile içi, cinslerarası ilişkiler vb) belirleyen var olan toplumsal, siyasal ve ekonomik sistemdir. Aynı zamanda kadın cinayetleri sınıfsaldır. Çünkü AKP döneminde, işçi, emekçi, yoksul kadınlar daha çok katledildi, daha fazla yoksullaştı, daha fazla işsiz kaldı, daha fazla şiddet gördü, daha fazla çocuk doğurmak zorunda kaldı.

AKP,  kadınları ekonomik, sosyal, siyasal hayattan koparmak için elinden geleni yaparken AKP’ye yakın kadınlar ise istediği kurumları kurabilmekte, ülke yönetiminde söz sahibi, toplumsal, siyasal ve ekonomik hayatın en önemli öznesi ve belirleyeni olabilmektedirler.  Yine AKP, siyasal kimlik ve aidiyete  göre kadınları kutuplaştırdı, siyasal kimliğe göre kadın politikaları belirledi. “Başörtülü bacılarım” üzerinden geliştirdiği söylem ve pratik ile aldığı oylarına oy kattı. En önemli toplumsal zemini olan “Başörtülü bacıları” üzerinden büyüyen AKP, başörtülü kadınların, açlık sınırı altında çok uzun saatler boyunca çalışmasına, sokak ortasında katledilmesine çözüm üretmek şöyle dursun  başörtülü bacıları olmak üzere kadınların açlığının, yoksulluğunun, işsizliğinin, öldürülmesinin, katledilmesinin artışına neden oldu, oluyor. Öte yandan bazı başörtülü bacılar, zenginliğine zenginlik katarken bazıları ise derinleşen ekonomik krizin pençesinde debelenmektedirler. AKP döneminde, çocuk gelinler ve işçilik artmış, kız çocuklarının örgün eğitime katılımı azalmıştır.

Kadınlar her türlü olumsuzluğa rağmen mücadeleleri ile bir çok kazanıma imza atmışlardır. Fabrikalarda en önde kadın işçiler vardır. Nerde bir direniş, nerde bir mücadele varsa kadınlar en öndedir. İstanbul sözleşmesini de bir çok kazanımda olduğu gibi  verilen bu mücadele ile elde etmişlerdir. Ancak gelinen noktada ülkeyi KHK, Kayyum ve Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yönetir hale gelen AKP, tek adam rejimini bu aparatları kullanarak tahkim etmeye başlamıştır. Uluslararası, anayasal ve yasal haklar çok keyfi bir şekilde rafa kaldırılmıştır.  İşte tam da buradan aldığı güçle İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası bir sözleşme, tek taraflı olarak cumhurbaşkanının çok keyfi ve tek bir imzası ile bir gece yarısı yürürlükten kaldırılmıştır. Bu keyfi tutum Danıştay’ın verdiği kararla da onaylanmıştır.  Kadınlar, “İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz” diyerek verilen keyfi karara karşı mücadeleyi seçmiş, sokakları da meydanları da mücadele alanına dönüştürmüşlerdir. Yine Kadınlar, kadın katillerine iyi halden indirim yapan ve neredeyse kadın katillerine ödül veren, tek adam rejiminin aparatı haline gelen yargı makamlarından biri olan  Danıştay’ın, Cumhurbaşkanlığının tek taraflı feshettiği kararı onaylamasına karşı da mücadele edeceklerini, verilen kararı tanımayacaklarını ortaya koydukları pratik tutum ile  göstermektedirler.

Bizler biliyoruz ki kadınlar dünden bugüne “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz meydanları da, sokakları da terk etmiyoruz” diyerek kazandılar ve bu ruhla mücadele ederek haklarına, geleceğine ve yaşamlarına sahip çıkacaklardır. Mücadele yaşatacak, mücadele ve mücadele ile dayanışarak kazanacağız!

Yurdagül ŞAHİN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir