Orta Yaşın Kısa Siyasi Otobiyografisi

Orta yaş, hele de işlerin sarpa sardığı yerlerde, dönemlerde yaşanıyorsa, her şeyi fazlasıyla gözünüze sokuyor. Fark ettikleriniz; sadece ateş yakar, su ıslatır cinsinden değil, dahası var.

İşin iyi tarafı, erken yaşlarda hayata dair ham hayaller içindeyken etrafınızda olanlara zaten bu gözle bakamıyorsunuz, toyluk koruyucu zırhınız oluyor. Yoksa hayat acemisi iken haliniz harap olur.

Sanıyorsunuz ki; kötülükler sizin dünyanızın bir parçası değil, olamaz, muhterisleryalancılarzalimler kısacası ‘kötüler’, sizin tanıdıklarınızbirlikte yola çıktıklarınız değil, neredeyse soyut varlıklar.

Onlar, üniforma giymiş çatık kaşlı askerler, şişman para babaları, riyakar politikacılar, vs. Sizin etrafınızdakiler asla öyle değil, olmayacaklar.

Varın siz öyle sanın!

Doğrusu, tüm bunlar tabii ki, sadece şimdilerde orta yaşı bulan bizim neslin, işlerin iyice sarpa sardığı dönemlere özgü değil.

Herkes kendi yaşadığı dönemi en talihsiz bulur, oysa hayatın seyri herkes için her dönemde fazlasıyla çetrefillidir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu derin dondurucun buzları da bu “Soğuk Savaş”ın bitmesi ile erimeye başladı.

Daha doğrusu biz, Türkiye’nin Batı’sında yaşayanlar için bu böyleydi. Benim gençlik yıllarımın, benim için, gerçeği buydu.

Yok, hayat tümüyle güllük gülistanlık değildi, hatta hiç değildi.

Yine de hayata ‘sol’dan bakanlar için düşman belliydi; kapitalizm, onun hastalıklı ürünü faşizmkapitalistlerfaşistlerdarbeleraskerlerpolisler

Bunlar bir yana, meğer her şeyden önce, insan insanın kurduymuş!

Hem insanın içi kurt doluymuş!

Solcu bir burjuva genci” için ilk şok ve onun ilk sarsıntısı, 12 Eylül darbesiaskeri faşizm derken, ortalığın sakinleştiği andan itibaren solcuların kurtlarını dökmeye başlamasıyla oldu.

Meğer bazı abiler – ablalar yanıldıklarını keşfedince biz hep birlikte hükmen mağlup olmuşuz.

Sonra, bir sürü şey oldu ve bunlar olurken yaşlar ilerledi, anladık ki; sadece “ateş yakar, su insanı boğar” değilmiş.

Daha kötüsü varmış; birlikte dertlendiğiniz insanların bambaşka dertleri olabilirmiş. Hem bu dertler çok pespaye olabilirmiş.

Yeni bir dünya kurmaya kalkanların hayali herkes için değil, kendileri için olabiliyormuş.

Bazıları için mesele zengin gönüllülük değil, zenginlikte gönlü olmakmış.

Solcuların itiraz ateşi küllendiği dönemde, yeni devrin İslamcıları, mazlumların sesi olmaya talip oldular.

Sağcılıktan soğumuşlardı, “uysal dindarlık”tan uzaklaşıp, itirazın sesini yükseltmeye giriştiler.

Gerçi onların hayalindeki “bir başka dünya”, kâh dinin isyancı sesine bürünüp neredeyse tüm insanlık adına bir başkaldırıya yaklaşıyor, kâh marazi bir tepkiselliğe savruluyordu. Ama itiraz ediyorlardı, ama sorguluyorlardı, ama mevcut hale baş kaldırıyorlardı, ve “isyandı insana en çok yakışan”!

Meğer, bir kez daha, başka bir kılıkta anladık ki, çoğunun isyanı, mevcut düzende kabul görmemekmiş.

İktidarın gücüyle, düzene hakim olduklarında anladık ki; meğer gönüllerde çok aslanlar yatarmış, hatta gönüller hayvanat bahçesi kıvamındaymış.

Kafalarda tilkiler, ruhlarda akbabalar, derinlerde sırtlanlar cirit atarmış.

Hırs en büyük meziyet, intikam ve öfke ‘dava’ olabilirmiş. İkbali reddedebilenler yok hükmünde, ikbal yolları en iyi haysiyetsiz dostlar ile yürünüyormuş ve bundan kimse utanmayabiliyormuş.

Ancak böylesi bir serüveni yarasız – beresiz atlatanlar ne  kendilerine, ne insanlığa küsmeden, dahası bir kurtuluş sevinci ile doğru, iyi, güzel bildikleri yollarına devam edebilirler.

Orta yaşların güzel tarafı bunu keşfetmek!

Karşıdakilerin kötü değil, zavallı olduğunu fark etmek, o zavallılıktan kendini sıyırmanın coşkusu ile hayatı sevebilmek.

Gençlik hayallerinin yıkılmasının böyle bir ödülü olduğunu fark etmek, bu ödülü hak etmek.

Nuray MERT’in Yazısı

Avatar photo

Fatma Ayparçası

Sayfamızın baş editörü

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir