Öğretmen
Halil Köken
Bir 24 Kasım daha yaklaşıyor. Dünya üzerinde 5 Ekim tarihinde kutlanan öğretmenler günü Türkiye’de Mustafa Kemal’in “Millet Mektepleri” başöğretmenliğini kabul ettiği tarih olan 24 Kasım 1928 tarihinden mülhem 1982 yılından beri bu tarih kutlanıyor. Bunun için bugün öğretmen konusunu işlemeye çalışacağız.
Bir Çin atasözü der ki: “Eğer bir yıl sonrasını düşünüyorsanız pirinç ekin, eğer 10 yıl sonrasını düşünüyorsanız ağaç dikin, eğer 100 sene sonrasını düşünüyorsunuz insan yetiştirin” der. Hz. Ali “Çocuklarını sizin kendi yaşadığınız döneme göre değil, onların yaşayacağı döneme göre yetiştirin” der. Çin atasözünde 100 yılı düşünüyorsanız insan yetiştirin derken eğitimin önemine işaret etmektedir.
Eğitim uzun vadeli bir iştir. Hasadını hemen yapamazsınız. Hz. Ali kendi dönemine göre yetiştirin derken kendimizi de geliştirmemiz gerekir. Anlatılır ki 1973’de Üniversite de Coğrafya dersinde Ay’ı anlatan hoca konuşmasını “inanıyorum ki bir gün insanlık Ay’a ayak basacaktır” diye bitirmiş. Öğrencinin birisi: “hocam siz bir gün olacak diyorsunuz ama insanlık 4 yıl önce Ay’a ayakbastı der. Hoca’da bunun üzerine: “Oturlan ben bu cümleleri öğrenciyken not almıştım” diye cevap verir. Yani öğrenciyken hocası bu sözleri söylemiş oda bu notları öğrencilerine okuyunca İnsanların Ay’a ayak basması televizyonlardan canlı yayınlanmasına rağmen öğretmen notlarını değiştirmemiş.
Benzer bir durumu Fransız tarihçi Mark Blauş yaşamıştır. Bir derste hoca sürekli yazdırıyormuş, mark’ın yazmadığını gören hoca ona: “niye yazmadığını sorar”. O da: “40 yıl önce babam öğrenciniz idi. Derste yazdırdıklarınızla noktasına kadar aynı niye yazayım ki” der.
Onun için öğretmen önce kendini geliştirecek yeni ilmi gelişmeleri takip edecek, teknolojik cihazları kullanmayı, öğrencilere bilgiyi daha akılda kalıcı şekilde verebilmek için teknolojik gelişmeleri takip edecek. Soran, sorgulayan öğrenciler yetiştirecek.
Hal ve hareketleriyle, giyimiyle kuşamıyla öğrencilerine ve topluma örnek olacak. Yaşantısıyla örnek olacak. Psikolojide “özdeşleşme” diye bir şey var. İnsanlar birilerini örnek olacak, ona imrenecek, onun gibi konuşmaya, onun gibi davranmaya çalışır. İşte o rol biz öğretmenler olmalıyız. Bir öğretmen kendi branşıyla ilgili en az 1 dergiyi takip etmeli. İlimdeki gelişmeleri takip etmek için yeni yazılan kitapları takip etmeli, okuyup araştırmalıdır. Ama tabi bunlar komedi maaşlarla değil dünya üzerindeki emsallerle aynı olmalı.
Emekli olmadan bir rehber-Psikolojik danışmanın yaptığı bir konferansta şöyle demişti: “Amerika’da aynı vilayette aynı branştan 2 Öğretmen’in maaşları arasında maaş uçurumu vardı nedenini sorduk. “Burada sene sonunda öğrencilere merkezi bir sınav yapılır. Sınavda sadece öğrencilerin gelişmesini değil, öğretmenlerin de başarısını ölçer maaşları ona göre ayarlarız” diye cevap verdi” demişti.
Yıllar önce Hollanda’da çalışan bir öğretmenle tanışmıştım. Hollanda’ya gitmeden önce ülkemizde de öğretmenlik yapan şahıs şunu demişti: “Hollanda’da devletin öğretmeni diye bir şey yok. Belediye ile 2 yıllık bir sözleşme imzalıyorsunuz. İki sene sonra veli sizden memnunsa bir iki yıl daha böyle devam ediyor” demişti.
Avrupa’da öğretmenlerin başarılı olup olmadığını ölçecek kriterler vardır. Bu kriterler somut kriterlerdir ve sıklıkla tekrarlanır. Yani adam maaşı veriyor ve karşılık bekliyor, sizden başarı bekliyor. Bizde ise bir zamanlar sallabaşı al maaşı diye bir şey yok. Bir zamanlar dedim çünkü 2016 yılındaki kimi olaylar iş garantisi diye bir şeyin olmadığını Anayasa’da memurun ifade alınmadan ceza verilemez hükmüne rağmen eş dost, ahbap çavuş ilişkisi içinde idari soruşturma açmadan iş akitlerini “idari tasarrufla” ihraç ettiler.