Cuma, Aralık 13, 2024
AÇIK GÖRÜŞ

Bir Şahlanışın Hikâyesi

Halil Köken- Köy Enstitüleri 3

Köy enstitülerinin üzerinde durmamızın sebepleri şunlardır. 26 yıl eğitimin içinde bulunmuş bir eğitimci olarak gözlemim günümüzde ÖSYM sınavlarına girecek olan öğrencilerin çoğunun bir meslek seçememesi maalesef bir açmazımızdır. Oysaki köy enstitüsüne gelen çözük orta 1’e geldiğinde, köy enstitüsünü bitirdiğinde öğretmen olacağını biliyor.

Beyin göçü günümüzde önemli bir problemdir. Düşünün bir insanı yetiştiriyorsunuz ve onun eğitilmesi için yıllarca bu fakir milletin sırtından çuvalla para harcıyorsunuz ve bu insan okulunu bitirdiğinde size değil başkalarına hizmet ediyor.

Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı, İsmail Hakkı Tonguç’un Köy Enstitüleri Genel Müdürü olduğu bir dönemde ortaya koyduğu bu başarı millet için gerçek bir başarı hikâyesi olarak ortada duruyor. Köy Enstitülerine karşı olanların ortaya koyduğu bir model yoktur.

Bırakın ilçeleri illerde bile ortaokul ve liselerin bulunmadığı bir dönemde Köy Enstitüleri zeki öğrencilerinin okuyabilmesi için tek şanstı. Çocuğunu okutmayı düşünen aileler için bir çıkış yolu idi. Yani Köy Enstitüleri Sosyolojik bir olaydır. Unutulmamalı ki okula ulaşmak o dönemde öyle kolay değildi.

Yaparak ve yaşayarak öğretim ideal olan eğitim şeklidir. Tıp mezunu ama tornavida tutmayı bilmeyen bir genç yerine üretim yapabilen bir genç yetiştiriyorsunuz.

Köy Enstitülerini kapatan Demokrat Parti bunu halka anlatabilmek için buralarda okuyan gençlerin komünist, kızların namussuz olduğu yalanını yaymış ve halkı böyle uyutmayı tercih etmiştir. Oysaki varsa aksayan yönleri düzeltilmeli idi. Herhangi bir şeyle yaftalamak en kolay ve ucuz yoldur. Komünist kavramını bilmeyen halkı böyle uyutmak daha ehven gelmiştir. Zaten “komünizm bu kış Sivas’a kadar gelecek” Demokrat Parti döneminin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın halkı korkutmak için başvurduğu bir yoldu.

Bir insanı herhangi bir şeyle yaftaladığınızda yaftaladığınız kişiyi ötekileştiriyorsunuz. Kişi suçlanmamak için savunmaya geçiyor. Kendi düşüncesini açıklayamıyor.  bu durum baskıcı ve otoriter yönetimlerin belli başlı taktiklerinden biridir. Bu suçlama topluma, zamana, yere göre değişebiliyor. “komünist”, faşist”, mürteci”, solcu”, “sağcı”, dinci”, irticacı”, fetö’cü”, terörist”, vb. bunlar çoğaltılabilir.

12 Eylül öncesi sağ, sol diye bölünen gençler cezaevinde yatarken “karıştır, barıştır” yöntemi ile beraber kaldıkları zaman gördüler ki her solcu veya her sağcı vatanını satan insan değilmiş öyle kendilerine anlatıldığı gibi. Memlekette herkes aynı fikirde değil ve olmak zorunda değil. Farklı fikirde olmak düşman olmayı gerektirmiyor. Belli asgari müştereklerde buluşabilir ve buluşmalıdır. Toplumun daha iyi olması için proje üretmelidir. Çünkü askeri ücretin düşük olması, hayat pahalılığı, hak ve hukukun olmaması vb. sadece belli belli kesimleri etkilemiyor ki, Beni de etkiliyor. Bu ve benzeri problemlerin çözülmesi herkesi etkileyecek olan bir gelişmedir. (Devam edecek)