Devşirmeler-1
Halil Köken
Devşirme sisteminin Osmanlılar ’da başlaması 1363 tarihinde pencik kanununun çıkarılması ile başlar. Pencik Fars’ça bir tabirdir ve beşte bir demektir. Daha önceki Türk devletlerinin uyguladığı Gulam sisteminin bir devamıdır.
Savaşta elde edilen ganimetlerin 1/5 i İslam hukukuna göre devletin hakkıdır. Buradan hareketle oluşturulmuştur. Kısaca açıklamak gerekirse savaşta elde edilen esirlerin 1/5’i devletin olduğundan dolayı bunları gene düşmanlara karşı kullanma esasına dayanır. Esirlerin 1/5’i devletin olduğu için devlet bunları Gelibolu Acemi oğlanlar ocağına gönderiyor, bu insanlar akli baliğ olana kadar, yani buluğ çağına erinceye kadar Anadolu’da bulunan Müslüman ailelerin yanına gönderilirdi. Buluğ çağına erişen kişiler toplanır ve Yeniçeri ocağına kaydedilirdi.
Bunların buluğ çağına erişinceye kadar Anadolu’ya gönderildiğine göre reşit olmaması gerekir. Bunlarda savaşa katılıp esir düşemeyeceğine göre demek ki elde edilen esirlerin çocukları da esir kabul edilmiştir.
Bunların içinde zeki olanlar Enderun mektebine alınırlar ve burada eğitim görerek devlette yönetici olurlardı. Diğerleri ise istek ve yeteneklerine göre ve ihtiyaca göre sistemin içinde diğer ocaklara dağıtılırdı.
Bunlarda Cebeci ocağı, Bostancı ocağı, Topçu ocağı, Kapı Süvarileri idi. Bunlar 3 ayda bir “ulufe” adı verilen maaş almaktaydılar. Bunların emekli oluncaya kadar evlenmeleri yasaktı. İstanbul’un fethinden sonra Başkent’te ve belli merkezlerde oturmak zorundaydılar.
Enderun mektebini bitirenler ise çeşitli kademelerde görev alırlardı. İlk defa Fatih döneminde Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın Bizans’tan rüşvet aldığı iddiasıyla idam edilmesiyle boşalan vezirlik ve sadrazamlık görevlerine bu gayri Müslim kökenli insanların geldiğini görüyoruz. Fatih’in atadığı vezirler ’in içinde sadece son sadrazamı Karamanı Mehmet Paşa olduğunu görüyoruz. O da zaten Fatih’in ölümü sırasında çıkan olaylarda öldürülmüştür. Sadece bu olay bile devşirmelerin bütün yönetimi bir örümcek ağı gibi sardığını gösterir. Kimilerine göre bu durum imparatorluk olmanın gereğidir.
Arnavutluk olayında İskender Bey olayı ve Fatih’i en fazla uğraştıran Eflak ve Buğdan prensi Kazıklı Voyvoda’nın Enderun mektebinde okumuş olmaları bize bu sistemin çok da mükemmel işlemediğini gösterir.
Zavallı Türk bir kez daha bir oyunun içine düşürülmüştü. Vergi verdiği ve sınırlarını koruduğu vatan topraklarını yönetmek bir kez daha azınlıklara verilmişti. Selçuklular zamanında Fars’ça öylesine devlete egemen olmuştu ki 1277 yılında bir ferman yayınlayarak bundan sonra Türkçe ’den gayri dil kullanmayı yasaklayan o meşhur fermanını yayınlamıştı. Karamanoğlu Mehmet Bey Moğolları yenerek Konya’ya girmiş, burada vezirliğe yükselmiş ve “Şimdiden gerü hiç kimesne, divanda, dergâhta, bargâhta ve dahi her yerde Türk dilinden özde söz söylemeye.(13 Mayıs 1277) ve bu fermandan kısa bir süre sonra 20 Haziran 1277’de Moğollar tarafından öldürülmüştür. Devam edecek.