Irkçılığın Temelinde Öteki’ni Daha Az İnsan Görme Vardır
ESRA ÇİFTÇİ
Irkçılık siyasi, sosyal ve kurumsal bir yapıdır, ideolojik olarak yeniden üretildiği süreçlerin karmaşıklığına dikkat çekmek gerekir.
Irkçılık farklı bir ırk veya etnik kökene sahip oldukları için diğer insanlara yönelik önyargı, ayrımcılık veya düşmanlıktır. Malcolm X, ırkçılığın bir psikolojik hastalık olduğunu söylemiştir. Oysa ırkçılık sanılanın aksine bir hastalık değil, gayet tehlikeli, doktrine bir ideolojidir.
Irkçılar doğuştan gelen, katılımla geçmiş özelliklerin biyolojik olarak insan davranışını belirlediğine inanan kişilerdir. Irkçılık doktrini, insanın taşıdığı kanın ulusal-etnik kimliğinin belirleyicisi olduğunu iddia eder. Irkçı bir çerçevede insanın değeri bireyliğiyle değil, “rka özel toplu ulus”un üyeliğiyle tanımlanır. Bilim insanları da dahil olmak üzere, birçok aydının ırkçı yaklaşımı desteklemek için bilimsel olmayan dayanaklar ortaya attığını tarihten biliyoruz. Houston Chamberlain gibi on dokuzuncu yüzyıl düşünürlerinin Adolf Hitler kuşağı üzerinde önemli bir etkisi vardı. Naziler bütün insanlık tarihini farklı ırklardan gelen insanlar arasında biyolojik açıdan belirlenen bir mücadelenin tarihi olarak değerlendirdi.
Türkiye’de durum farklı mı? Orman yangınları ile körüklenmeye çalışılan ırkçılık mı alevlendiriliyor?
Bugün “Irkçılık Bir Hastalık Değil, Bir İdeolojidir’ yazı dizimizin ikinci bölümünde, akademisyen, milletvekili, insan hakları savunucuları ile konuştuk,
“IRKÇILIK SÖMÜRGECİLİK DÖNEMİNDE ORTAYA ÇIKAN BASKICI, DIŞLAYICI BİR İDEOLOJİDİR”
Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sinan Özbek, ırkçılığın genellikle milliyetçilik kavramlarıyla birlikte anıldığını, ancak bu iki ideoloji arasında benzerlikler ve ayrımların bilindiğini söylemenin pek mümkün görünmediğini ifade ediyor,
“Irkçılık özellikle son yıllarda çok sık duyulan bir kavram. Basından akademisyenlere, sokaktaki insandan siyasetçiye hemen herkes bir olguyu adlandırmak için bu kavramı kullanıyor. Irkçılık genellikle milliyetçilik kavramıyla birlikte anılıyor. Irkçılık ve milliyetçilik kardeş kavramlar gibi. Ancak bu iki ideoloji arasındaki benzerlikler ve ayrımların bilindiğini söylemek pek mümkün görünmüyor. Daha garip olan en kaba türünden ırkçı görüşlere sahip insanların dahi, bu ırkçı görüşlerini anlattıkları konuşmalarına “ben ırkçı değilim” diye başlaması. Sanki bu ifadeyle ırkçılık lanetleniyor ve ondan azade olunuyormuş gibi.
Irkçılık sömürgecilik döneminde ortaya çıkan baskıcı, dışlayıcı bir ideolojidir. 16. yüzyılda azgın bir sömürgecilik yaşanıyor. Özellikle İspanyol işgalciler eylemlerine “uygarlık misyonu” adını veriyorlar. “Uygarlık misyonu” işgal edilen topraklarda karşılaşılan insanların nasıl muhatap alınacağını gösteren bir kavram. Buna göre işgal edilen topraklarda yaşayan insanlar “doğaları gereği aşağı değerdeler” ve “yozlaşmışlar”.
Dikkat edilirse burada iki alan vurgu yapılıyor. Yerliler hem fiziki, zihinsel özellikleriyle aşağı oldukları ve hem de ahlaksal olarak bozulmuş oldukları söyleniyor. İşte bu daha ‘az insan’ olanlara uygarlık, ahlak taşıma bir misyon oluyor ve işgal için bir temellendirme geliştiriliyor. Bu açıklama kalıbı sadece işgalleri haklı çıkarmak için kullanılmıyor, işgalden sonra da yerlilerin köleleştirilmesinin zeminini yaratıyor.
Bu dönemde ırkçılık son derece azılı bir şekilde yaşanıyor ve temel olarak biyolojik özelliklere vurgu yaparak ifade ediliyor. Bu dönemin biyolojik gösterene işaret ederek işleyen ırkçılığı zaten “biyolojik ırkçılık” kavramıyla tanımlanıyor. Türkçe’de sıklıkla kullanılan “kafatasçı ırkçılık” da çarpıcı bir şekilde biyolojik ırkçılığı ifade ediyor.”
“KAPİTALİZMDE SÖMÜRÜ ÖZGÜR ÜCRETLİ EMEĞE DAYANIR”
“Kapitalizmde sömürü özgür ücretli emeğe dayanır. Bu demektir ki işçi emeğini satıp satmamakta özgürdür. Özgür ücretli emeği ucuza mal etmek ya da kapitalizmde köle emeği kullanmak, bu işleyişe eşlik eden ırkçı ideolojiyle mümkündür. İkinci cevap bekleyen soru ise tarih boyunca karşılaşılan antisemitizmin ırkçılık olup olmadığıdır.
Antisemitizm ırk öğretisi olarak oldukça yakın zamanlarda ortaya çıkmıştır. Yahudilerin Orta Avrupa’da ekonomik alanda rekabet edebilecek bir güç olarak ortaya çıkmasıyla birlikte onlara karşı bir azgın ırkçılık başlıyor. Yahudilere karşı yapılan ekonomik rekabete ırkçı ideoloji eşlik ediyor. Tarihteki antiyudaizm ise dinsel renkli bir dışlama pratiği, bir düşmanlıktır.
“Kölecilik temel olarak tarihe mal olduğuna göre günümüzde görülen ırkçılığı nasıl açıklayabiliriz? Kölecilikten kalma bir ideolojik artık mı günümüzde ırkçılık? Cevaplamayı deniyorum: Irkçılık son derece işlevsel ve yeni koşullara cevap üretebilen bir ideolojidir. Biyolojik ırkçılık Nazilerin kullandığı etkin ideoloji olmakla yıpranmıştır. Bunun gibi ırkçılığın “bilimsel” açıklamaları da sahte bilim olmakla mahkûm edilmiştir. Ancak günümüzde ırkçılık kültürel ırkçılık olarak varlığını sürdürmektedir. Bunu nasıl açıklamak mümkündür? Öyle görünüyor ki kapitalist üretim ilişkisi ırkçılığa ihtiyaç duyuyor.
Her nerede kapitalist üretim ilişkileri varsa orada şu ya da bu biçimde ortaya çıkacak olan bir ırkçılık mevcuttur. Bu ırkçılıklarda tarihsel bağlardan kaynaklanan kimi farklılıklar olsa da sonuç değişmez. Dolayısıyla herhangi bir kapitalist ülke, ırkçılık olgusunun ‘Batılı’ bir olgu olmakla açıklayamaz, bu yolla kendi içindeki ırkçılığı saklayamaz.”
PROF.DR. SİNAN ÖZBEK
“HİÇBİR İNSAN AĞAÇ YAKMAZ”
HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, meydana gelen yangınları sanki Kürtler çıkarmış, sanki HDP’liler çıkarmış gibi ırkçı hezeyanlara yol açacak uygulamaların yapıldığını ifade ediyor.
“Orman yangınlarının geldiği boyut tam bir facia tam bir katliam ve tam olarak ne yazık ki doğanın yok oluşu durumudur. Özellikle Antalya’da Manavgat, Muğla’da Köyceğiz, Milas, Marmaris gibi yerlerde ve daha Türkiye’nin birçok yerinde meydana gelen yangınlar ne yazık ki facia durumuna ulaştı. Ancak şunu özellikle belirtmek isterim ki Cudi’de, Dersim’de, Munzurlarda birçok yerde meydana gelen yangınlar havuz medyası tarafından hiç umursanmıyor yine devlet yetkilileri bölgedeki yangına müdahaleye giden halkımıza, partililerimize müdahale ediyor.
Yangının söndürülmesini istemiyor en son Dersim’de bunu gördük ve batıda meydana gelen yangınları da sanki Kürtler çıkarmış, sanki HDP’liler çıkarmış gibi ırkçı, faşist hezeyanlara yol açacak planlı bir özel savaş uygulaması yapılıyor. Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki hiçbir HDP’li, hiçbir Kürt, hiçbir devrimci, demokrat, hiçbir Alevi ve hiçbir insan ağaç yakmak, can yakmak, orman yakmak-yıkmak gibi bir caniliğe tenezzül etmez.
Bunu ancak Madımak’ı yakanlar, bunu ancak Konya’da yedi insanımızı katledip evlerini ateşe verenler, bunu ancak IŞİD caniliği yapıp gar katliamı yapanlar, bunu insan yakanlar ‘Allah u Ekber” diyerek Allah’ı da kirli emellerine ırkçı, faşist emellerine alet edip baş kesenler yaparlar. İkizdere’yi yok eden, Kaz Dağlarını yok eden, Hasankeyf’i sular altına gömen, İstanbul’da birçok yerde doğa katliamı yapan, yol yapma adı altında çevre- ağaç katliamı yapan utanmaz zihniyet kalkıp HDP’lileri yangın çıkarmakla suçluyor.”
“TÜRKİYE’NİN ÇEŞİTLİ YERLERİNE GİDEN MEVSİMLİK İŞÇİLERE DÖNÜK IRKÇILIK VAR”
“Türkiye’nin kıyıları özellikle dağların çoğu ormanla kaplı ve bununla ilgili bir yangın söndürme tekniği yönteminin sistematiğinin olmuş olması gerekiyordu. Şimdi bunu yapamadığı gibi bir de ırkçılık geliştirildi. Nasıl bir ırkçılık? Manavgat’ta yolda, yolakta, sokakta geceleyin yol kesiyorlar, kimlik soruyorlar bu görüntülere de yansıdı. Bu tamamen bir suçtur, bu doğayı korumak değildir, bu kendini güvenlik güçleri yerine, kendini devlet yerine koymaktır, bu yasalara karşı da suç işlemektir, bu insanlığa karşı da suç işlemektir. Burada yapılan sistematik ırkçılık zaten devlet yetkililerinin, içişleri bakanlığının tarzından kaynaklıdır. Şimdi devlet yetkilileri başkanından, bakanlara, cumhurbaşkanlığı yetkililerinden, bakanlık yetkililerine, valilerden kaymakamlara kadar hepsi kaba, saldırgan, nefret suçu işleyen bir dil kullanıyor ve bu dili yereldeki magandalar bir talimat olarak alıyorlar.
Türkiye’nin çeşitli yerlerine giden mevsimlik işçilere dönük de bu konuda ciddi bir ırkçılık var işte en son Çorum’da görüldü, Antalya’nın Elmalı ilçesinde görüldü. Bununla ilgili olarak Antalya valisine Elmalı kaymakamına yerel idarecilere mülkiye idare amirlerine ulaşmaya çalıştık, telefonlarımıza çıkmadılar ve görev başında olduklarını söylediler, bizim telefonlarımıza çıkmak da bir görev ve sorumluluk ve mecburiyet aynı zamanda. Ben buranın seçilmiş vekiliyim ve yerel idareciden bilgi almak istiyorum, soru sormak istiyorum ve burada olup bitenler konusunda düşüncelerimizi belirtmek, katkı sunmak onlardan bilgi almak sormak soruşturmak istiyoruz ama telefonlarımıza çıkmıyorlar.
Örneğin Elmalı’daki ırkçı saldırıya ilişkin, biz Elmalı’ya giderken, Elmalı kaymakamını aradık orada güvenlik güçlerini, emniyet müdürlüğünü arayıp önlem almalarını söyledik ancak gittiğimizde hiçbir önlem alınmadığını gördük ve çevremizde sivil araçlar dolaşmaya başladı. Bu da bir saldırı planının olduğunu gösteriyordu. Yetkilileri bir kere daha uyarıyoruz bu suçtur, sivillerin hiçbir yetkisi, görevi, sorumluluğu, yasal bir karşılığı olmadığı halde caddelerde, sokaklarda denetleme yapmaya kalkması suçtur.”
KEMAL BÜLBÜL
“HALKLAR ÜZERİNDE OYNANAN KİRLİ BİR OYUN VAR”
İHD Antalya Şube Eş Başkanı Semra Çağlar Gökalp, iktidarın kullandığı dilin son yıllarda toplumlar arası şiddeti ve ırkçı saldırıları körüklediğini dile getiriyor:
“Türkiye’de iktidarın kullandığı dilin son yıllarda toplumlar arası şiddeti ve ırkçı saldırıları daha fazla körükleyen bir ortam yarattığı hepimizin malumu. İnsan Hakları savunucuları olarak, sistematik bir şekilde gerçekleştirilen bu saldırıların amacının farklı renklerin eritilerek tek tipleştirilmeye çalışılan bir toplum modeli yaratma arzusu taşıdığının farkındayız.
Yıllarca verilen mücadelemizin özü, herkesin eşit haklara sahip olduğu, doğaya, tüm canlılara ve farklılıklara saygı duyabilen bir topluma dönüşebilmeye dayanmaktadır. Konya ve Elmalı’da Kürt ailelere yönelik yapılan saldırıların temel amacı, farklı kültürlerin ve kimliklerin bir arada yaşayabilme zenginliğini ortadan kaldırıp etnik kimlik üzerinden karşı kaşıya getirerek düşmanlaştırmaktır. Ne yazık ki bu formül daima Türkiye’de tutmuştur ve geliştirilen bu saldırılarda failler cezasız kaldığı için bu cezasızlık hali daha büyük saldırılarında zeminini hazırlamıştır. İklim krizinin bir sonucu olarak ortaya çıkan yangınların bile faturasının Kürtlere kesildiğini görüyoruz. Yangını söndürmek için risk alarak bölgeye desteğe giderek, canhıraş bir şekilde yangın söndürme çalışmasında bulunan Kürtlerin orada bulunma amacını ispat etme çabası bile ırkçılığın toplumu nasıl bir aşamaya getirdiğinin en bariz kanıtıdır. Halklar üzerinde çok boyutlu oynanan kirli bir oyun var ve toplumun gitgide barış dilinden uzaklaşan bir noktada olması maalesef bu oyunun amacına ulaşmaya yakın olduğunu bizlere göstermektedir. İHD olarak bilinçli ve sistematik bir şekilde örülen bu kırım politikasına karşı daima mücadele halinde olacağımızı, ötekileştirilen ve ırkçı söylemlerle hedef haline getirilen tüm kesimlerin yanında olacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.”
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP
“DEMOKRATİK SİYASETİN ÖNÜNÜ KESMEYE ÇALIŞIYORLAR”
Adana KHK Platformundan Münir Korkmaz, Kürtleri terörize etmeye veya demokratik siyasetin önünün kesilmeye çalışıldığını ifade ediyor:
“Ege ve Akdeniz bölgesinde çok yoğun bir Kürt nüfus yaşıyor ve bunların birçoğu geçim kaygısıyla bölgelere göçmüş insanlar, bir kısmı da on yıllar önce zorunlu iskanla özellikle Konya’ya göçen insanlar. Bir şekilde göçmüş ve bir şekilde halklar bir arada yaşıyorlar. Konya’daki gibi, İzmir’deki gibi katliamlar, ırkçı saldırıların temel nedeni aslında. Egemenlerin kullandığı ırkçı dil ve Kürtleri terörize etme veyahut demokratik siyaseti etkisiz hale getirmek için zaman zaman kullanılan yöntemler. İşte dolmuşta Kürtçe konuştuğu için veya bulunduğu mahallede Kürtçe konuştuğu için insanlar bir şekilde linçe tabii tutuluyor. Bu kabul edilebilecek bir şey değil asla bunu kabul etmiyor, reddediyoruz. Bu ülkede halklar bir arada özgürce yaşamalı, eşit olarak yaşamalı. Amaç burada Kürtleri bölgeden sürmek dışında aslında demokratik siyaseti engellemek, demokratik siyasetin elini güçsüzleştirmek için yapılan uygulamalardır diye düşünüyorum. Bu yeni olan bir şey değil yani zaman zaman hep başvurulan bir yöntem. Bu tabi hem sosyal medyada hem de siyasetçilerin kullandığı nefret dilinin sonucu”
MÜNİR KORKMAZ