Perşembe, Nisan 18, 2024
AÇIK GÖRÜŞ

RTE’li Revani

Ferda Demirel

Said Kürdi Asa-yı Musa’da der ki; “Şu kainat öyle bir saraydır ki, o sarayda mütemadiyen tahrip ve tamir içinde çalkalanan bir şehir var. Ve o şehirde her vakit harp ve hicret içinde kaynayan bir memleket var. Ve o memlekette her zaman mevt ve hayat içinde yuvarlanan bir alem var.” (155) Aynı mekanda, aynı zamanda ve tek bir sema altında tahrip ve tamir, harp ve hicret, mevt ve hayat. Hayatın farklı yönleri iç içe, akıp gidiyor, yuvarlanıyor alem. Değişim ve dönüşümün hayatın karakteri olduğunu, hayatı bizlerin kontrol edemediğini ne güzel ifade etmiş, değil mi? Modern tasavvurlara zıt olarak herbir anda umum kainatı gören, nazar-ı teftişinden geçiren birtek Zatın mizanıyla ölçülür, tartılır (155)bu şehir/alem. Kendi kurduğumuz algılara göre yaşananlar karşısında telaşlanıp, ümitsizliğe kapılsak da muvazeneyi bozmaya çalışan ve istila etmek isteyen esbab başıboş olsalardı veyahut maksatsız, serseri tesadüf ve mizansız, kör kuvvete ve şuursuz, zulmetli tabiata havale edilseydi, o muvazene-i eşya ve muvazene-i kainat öyle bozulacaktı ki, bir senede, belki bir günde herc ü merc olurdu.(155) Yani, olaylar birbirinden bağımsız ve ilahi kanunlar silsilesinden ayrı olarak cereyan etseydi denizler kirlenecek, hava kirlenecek, yer yüzü bir bataklığa dönecek ve dünya boğulacaktı. Tabi burada insanın iradesini kötüye kullanarak sebep olduğu tahribatlar; doğaya verdiği zararlar, hayvan ve bitki türleri üzerindeki manipülasyonları veya bireysel, toplumsal kirlenme ve çürümenin de ilahi kanunların varlığına işaret ettiğini ifade etmek gerekiyor.

Evet, yuvarlanıyor alem. Aynı gün içinde çok farklı hadiselere şahit oluyoruz. Benim şahit olduğum gibi; final sınavında olduğum bir zaman diliminde, telefonum çalıyor. Bakamıyorum, mesaj geliyor ardından. “Şu polis merkezinden arıyoruz, acilen dönüş yapın.” Malum COVİD eğitim sistemini bile değiştirdi. Tam hocalar kalem kalem yoklama alma hevesine kapılmışken, uzaktan eğitimi şartlar dayattı. Küçük planlara karşı büyük plan devreye girdi, yani. Sabahları her gün 2 saat süren o yolu nasıl gideceğim ve o yoldan nasıl döneceğim derken, uzaktan eğitim kapıyı çaldı. Hiç hesapta olmayan COVİD-küçücük ve tanımlanamayan ve kontrol edilemeyen bir sebep- ile düzenlerimiz alt üst oldu.  Acaba bir mütedeyyin bu hastalığı nasıl okumalı? Pozitif bilimler eşliğinde bireysel ve toplumsal iç muhasebe yolculuğu güzel olabilirdi, aslında.

İstedikleri gibi acil dönüş yapıyorum. Bu arada da “Acaba bu bir şaka olabilir mi? diye düşünmeden edemiyorum, her ne kadar etrafımda bu derece densiz birinin olmayacağını bilsem de.

 Hiç de şaka değil, gerçekmiş! Üç farklı bölümde yaşadığım, birbiriyle bağlantılı ve neticesinde itibarımın, psikolojimin, sosyal çevremin, maddi şartlarımın, beden sağlığımın, iç dünyamın ve eğitim planlarımın olumsuz etkilendiği mobbing ve sosyal şiddeti sosyal medyada ifşa ettiğim için, içlerinden biri bana iftira ve hakaret davası açmak istemiş. Defalarca bildiğim hemen hemen her yetkiliye sözlü ve yazılı olarak müracaat ettiğim halde hiçbir sonuç alamadığım bir olaydan yine, yeniden mağdur edilmek isteniyordum, yani. Şaşırmadım. Şaşırmıyorum. Tüm değerlerin alt üst olduğu bir devirde hak hukuk tanımaz insanlar “Biz bu insana bu kadar kötülük, yaptık. O bir kişi, biz onlarca kişiyiz. O bir öğrenci, biz makam ve mevki sahibi insanlarız. Onu çok üzdük, mağdur ettik. Özür dilememiz lazım.” demeyeceklerdi tabi. Bana dava açmaları, zamanın ve kendilerinin ruhuna gayet uygun.

Bir makalede yazıyordu “İD seviyesinde olanlara sınır koyamazsınız, eğer onların içindeyseniz, başınıza geleceklere hazırlıklı olun.” İD psikoloji, psikiyatri terimi. İslami terminoloji  nefs-i emmare diyor, kötü özellikleri fazla olan ve asla kendisini sorgulamayan insan yapısına. Hatırlıyorum; danışmanlık almak istediğim akademik ünvanı da olan psikiyatr/psikolog “Siz kendinize nasıl bunu yaptırırsınız?” gibi bir cümle sarf etmişti. Cevabı buradan vereyim. “Ben mi yaptırıyorum? Orada duruyorlar, işte. Gidin, girin içlerine. Buyrun, siz başa çıkın!”  Meşru şekilde hiçbir sorunuzu çözemiyorsunuz kitle ile. Hukuk da yok! Uzaklaşsanız da peşinizdeler! Bir kişi de değiller ki!

Zamanında savcılığa vermiştim bazılarını. Kurtuldular. Nasıl mı? Revani ile! Evet, revani! Üzerine fıstıkla RTE yazdıkları revaniyi sosyal medya hesabından paylaşayan akademisyenler ile ben mücadele edemedim. Çözmüşler sistemi; halk arasında kullandığımız terminolojilerden yalakalık devreye giriyor burada. Güçlü olanın arkasına saklanıp, her suçu ört bas edebileceklerini biliyorlar. Düzenin böyle kurulduğunu biliyorlar. Düzenden nasıl istifade edebileceklerini bildikleri gibi.

Sahi hep öyle değil miydi? Atatürk’ün arkasına saklanarak, Türk milliyetçiliğinin arkasına saklanarak, bayrağın arkasına saklanarak, başörtüsünün arkasına saklanarak, caminin arkasına saklanarak ne kötülükler işlendi, değil mi?

İnsanın tabiatını biliyoruz. Daha doğrusu bilen bildiriyor: “Şüphesiz ki o (insan), çok zalimdir, çok cahildir.”(Ahzab 72) Kötülüğe karşı bilgiyi ama ezberci olanı değil, nefsin eğitimine dair olan bilgiyi arttırmak, içselleştirmek lazım, öyleyse. Cehalet ve zulmet ile mücadele etmek ama nasıl? Hangi metodlar, hangi üslub, hangi kanal?

Sizi bilmiyorum ama bu olumsuz durumlar beni daha çok eğitiyor, aydınlatıyor. Daha çok sorguluyorum, çözümü ve şifayı mana önderlerinde buluyorum. Bana öğretilenler yetersiz çünkü. Koşullar aleyhime. İnsanlar bencil ve vefasız çoğunlukla. İşte bu sırada bir pencere açıyor yine bana Said Kürdi ve diyor ki; “Bir sineğin hakk-ı hayatını rahimane muhafaza eden bir rahmet, bir hikmet, acaba, haşri getirmemekle, umum zişuurların hadsiz hukuk-u hayatlarını ve nihayetsiz mevcudatın nihayetsiz hukuklarını zayi eder mi?”(155)  Bir sineğe dahi kıymet veren bir Zat, elbette ki benim de hukukumu koruyacaktır! Böyle bir teselliyi hangi beşeri ideoloji verebilir ki? Hangi beşeri sistem sineğin dahi hukukunu ciddiye alır veya alıyor? Bu derece adil bir varlığın olduğu düşüncesi kuvvet veriyor!

**Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Özgür Platform’un yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir