Fren Patladı, Bu Kamyon Nerede Duracak?
Türkiye’nin kendini yasaklara karşıyım diyerek iktidar koltuğuna yerleştiren tek partisi yasağın padişahını bize hazırlıyor.
AKP- MHP koalisyonunun demokrasiden nasibini almayan sıkıcılığı, iç karartan bir hal aldı.
Televizyonu seyredilmez, gazeteyi okunmaz kılan bu sıkıcılıkta son perde sosyal medyayı yasaklamak oldu.
Cebimizdeki telefonun bekçiliğine soyunan bu ahir zaman sosyalizmi eğer kendisine dur denmezse ülke sınırlarında Facebook’u İnstagram’ı Twitter’ı kapatacak.
Herkesin bildiği fakat kimsenin söylemediği gerçekler sıralamasında, sosyal medyanın AKP koalisyonunu cin görmüş gibi korkuttuğu realitesi ön safta yer alıyor.
İnsanların kişiselleşmiş dünyalarını kısıtlayarak; kendi doğrusunu dikte etme girişimine yasal kılıf uydurma, iktidarın gerçeklikle ciddi anlamda bağını kopardığına delalet ediyor.
Halka sorulsa alınacak cevap aşikar iken, bu girişimin arka planındaki akıl bize tarihte yazılmış ilk romanı anımsatıyor:
Donkişot’un değirmenlere açtığı savaş misali, AKP koalisyonu sanal dünyayı insanlardan uzaklaştırma gayretinde.
Ülke zaten döviz kurlarının 3 senede 3 katına çıkmasıyla zahiri parmaklıklarla kapandı.
3 senede maaşı ancak %30 artan her Türk vatandaşının geliri dolar bazında tam %60 geriledi.
Yurtdışına tatile gitsek marketten su alırken bile düşüneceğiz.
Otelde kalmak yerine parkta yatmak gerekecek. Uzak doğuya alacağınız gidiş dönüş uçak bileti ile altınıza bir yerli/milli araba çekersiniz.
Başarısızlığını tescil ederek yoksulluğa karşı başkanlık sistemini değil, Hazreti Eyüp’ten yadigar sabır kavramını öneren Cumhurbaşkanımız, belli ki sosyal medyada temas etmemizi istemiyor.
Partinin eteklerine yığılmış bağımlı siyasetin mugalata ve söz oyunları ile tüm parlatma çabalarına rağmen, sansürden öte tanımı olmayan bu düzenin önündeki tek engel, ülkenin anayasasında yazan hak ve özgürlükleri korumakla mükellef Anayasa Mahkemesi.
Eğer bu kurum da bu yasakların sonuçlarını ve yaratacağı felaket düzenini tespit ve teşhis etmezse, Türkiye Kapıkule’den Habur’a kadar, George Orwell’in 1984 romanının sürekli temaşa edildiği bir tiyatro sahnesine dönüşecek.
Yürütmenin el koyduğu düzenleyici otoritelerin (RTÜK vs) tahakkümü aleni iken, buraların da kısa sürede çölleşeceğini öngörmek için müneccim olmaya gerek yok.
Sanal ve sahte hükümet bültenleri ile; artık tarihin en arka odalarına atılmış eski komünist rejimleri andıran bir haberleşme ve medya düzeninin, hayal edildiği aşikar.
Bu olanaksız distopyaya ulaşmak için harcanan çabanın acıklı hali ise, bu ülkenin insanlarına yoksulluk olarak fatura ediliyor.
Sosyal yardımla değil, kendi emeğiyle yaşamak isteyen milyonlarca genç işsiz. Ülke 5.sınıf süpermarketlerin hazır ürünlerle piyasaya sağlıksızlık sunduğu bir aşamaya geldi.
Ucuz gıdalarla özleşen kalitesizlik uzun dönemde sağlık sistemine fatura olacak. Gerçek şu ki sağlık sisteminin hasta garantili modeli de sanki bunun için elini oğuşturuyor.
AKP’nin internetin, sosyal medyanın, dijital çağın tüm imkanlarını kullanarak sürdürdüğü uzun iktidarının bu aşamasında halkı bundan mahrum ederek var olma çabası nafiledir.
Buna rağmen yaşayacağımız sürecin bize kaybettirecekleri reel ve elle tutulur olacaktır.
Ülke 20.Yüzyılın ortalarında doğmuş ve daha güncel kavramların adını bile telaffuz edemeyen bir arkaik yapının, onu geçmişte sabitleme çabası ile yorulmaya devam ediyor.
Faizle kurla mücadeleyi kendisine bırakmamızı isteyenler; bugün kurun önemsizliğini, faizin neden değil sonuç olduğunu bize anlatma derdinde.
Çare olarak zaten çok iyi bildiğimiz, onlardan çok daha önce yazılmış kutsal kitabın öğretilerini bize sunuyorlar.
Yine de bununla ikna olmuyor ve birbirimizle iletişim kurmayalım diye sosyal medyayı kapatmaya çabalıyorlar.
Bütün bu distopik sürecin, bütün bu zorlamanın mantıksız bir gidişi doğrulamak için olduğunu anlamak güç değil.
Bu frensiz giden kamyonun duracağı yeri kestiremiyoruz.
Sadece şundan eminiz. Fren patlak ve bu kamyon hiçbir araç muayene istasyonundan yol izni alamaz.
7.10.2020