Canan Kaftancıoğlu Üzerinden CHP’ye Dair
Kaftancıoğlu’nun, “Mustafa Kemal dedi demedi” tartışmasına çekilmesi aslında, CHP’nin giderek iktidar için ne denli büyük bir dert olarak algılandığını gösterdi.
Hele ki Havuz Medyasının ilk defa bir CHP’liyle bu denli ilgilendiğine şahit olmamıza vesile olan Muharrem İnce’nin de pozisyon alması bu düşüncemizi daha da pekiştirdi.
İnce’nin, “19.23’de atacağım” diye aceleye getirdiği twit için duyduğu heyecan ile, mücadele kelimesini dahi yazamamasıyla; Türkçe özürlü hal alan twiti aslında bir çok şeyi özetliyordu.
İnce’nin Cumhurbaşkanı değil, kazanamamış adayı olduğunu anımsamaktan ısrarla kaçınması CHP’ye dair tartışmalara dair de gayet zihin açıcı oldu.
Canan Hanıma haksızlık yapıldığını düşünenlerse biraz tereddütle CHP’yi aşan bir hareket hayal ettiler. CHP’nin Türkiye’de muhalefetin önünde bir engel olduğunu ve aşılması gerektiğini söyleyenler oldu.
Bu aslında müthiş bir totolojiydi. Kendi kendini yalanlayan bir önermeydi. Çünkü Canan Kaftancıoğlu CHP’yi müzmin mağlubiyetlerden galibiyete taşıyan takımın kaptanıydı.
Canan Hanım bizatihi CHP’ydi. Ve bu CHP İstanbul’da AKP’yi abandone etmişti. Hem de 2 turlu seçimin 2 turunda da.
Türkiye’nin en örgütlü, en kabul gören ve en kalıcı muhalefetinin en büyük şehirdeki örgütünün başındaki kişiden söz ediyoruz.
CHP ile de olabileceğinin imkan ve ihtimal dahilinde olduğunu kanıtlayan ekibin temsilcisi. Buna Mansur Yavaş’ı, Ekrem İmamoğlu’nu hemen ekleyebiliriz.
AKP’nin haksız rekabetli siyaset oyununa rağmen, onu aşacak bir aklı ortaya koyan ekibin Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde bir araya geldiğini düşünüyorum.
CHP’nin Türkiye’nin uzun yıllardır süre giden sağ iktidar sultasını aşmak için yeterli gelmeyeceğini iddia edenler bir bakıma haklıydılar. Ancak çelişki gibi görünen gerçek şu ki, CHP’den başkası da bunu başaramazdı.
CHP’nin yerine yeni bir oluşum kurmak değil, CHP’yi yeniden oluşturmak doğru tercihti. Bu tercihin başarılı formülü siyasi iktidarı o denli rahatsız etti ki, Canan Kaftancıoğlu’na yönelik algı operasyonunu hiç durdurmadan sürdürdüler. İmamoğlu’na tepeden bakarken, Yavaş’ı ise geçmişinden ötürü biraz daha toleranslı muameleye tabi tuttular.
Ancak CHP’den yansıyan görüntü bu ülkede dönüşüm için mihenk taşı olduğunu bir kez daha kanıtladı. İYİ Parti ve HDP arasında bir köprü rolü üstlenmek hiç de azımsanacak bir başarı değildi. CHP’nin 6 okunun aslında Demokratik bir ülkede uygun dozajda bir karışımla, ülkeyi yöneten ana ilkeler manzumesi olduğu gerçeğiydi bunu sağlayan.
Devrimci, Devletçi, Halkçı, Milliyetçi, Laik, Cumhuriyetçi olmanın uygun dozajından ve bireşiminden zarar gelmeyeceğini en azından ülkenin üretime dönük, gelişmiş yöreleri anladı.
AKP’nin yine CHP’nin 6 okundan 2’siyle kurduğu son 5 yıllık düzen ise Devletçi ve Milliyetçi baskının nasıl felakete yol açtığını gözler önüne serdi.
CHP’nin doğru formül ve dönüşümle iktidara alternatif olabileceği gerçeğini hep beraber gördük. Ülkede sivil toplumun gelişmemiş olması, siyasetin arkaik yöntemlerinin geçerliğini koruması bu gerçeğin altını daha da kalın bir kalemle çiziyor.
AKP’nin Devlet Bahçeli’yle beraber giderek Devlet partisine dönüştüğü bir ortamda, CHP duruşunu bunun tam karşısında konumlaması sayesinde İstanbul’u ve tüm büyük ilçeleri kazanıyor. AKP ortağıyla beraber çeperlere ve ülkenin üretimden uzak kesimlerine sıkı biçimde sarılıyor.
Canan Hanım üzerinden oluşturulmak istenen Atatürk karşıtı algısının, CHP içinde alıcı bulmaması Muharrem İnce’yi ve iktidar blokunu üzdü. Kaftancıoğlu’nun duruşundan umut duyan bir kesimse endişeyle CHP’nin tavrını gözlemledi.
Bence endişeye yer yoktu. Başarılı takım değişmez. CHP bundan sonra da üzerine koyarak gidecektir. Her zaman en doğru hamleler gelmeyebilir fakat az hata yapmak için ne gerekiyorsa yapılacağına eminim.
16.9.2020