Prof. Dr. Haluk Savaş Anısına: “Kumandanlar Savaşta Ölürmüş”
İnsan Hakları Savunucusu Prof. Dr. Haluk Savaş, aramızdan ayrılalı 12 gün oldu.
Kendisini tanıyalı yaklaşık dört yıl olmuştu. O kara 15 Temmuz gecesinden sonra muhalif tweetleri ile tanıştım kendisini. Muhteşem bir insan olduğunu; o tarihten sonra öğrendim.
Muhteşem diyorum; çünkü kendisi bir bilim adamıydı. İnsan Hakları Savunucusuydu, KHK Tv’nin kurucusuydu, farklı bir insandı. Ne bildiğiniz klasik profesörler gibi egolu ne de bildiklerinden ötürü fildişi kulelerde oturan bir bilim adamıydı. Tam aksine alanında uzman ve hatta derya deniz bir psikiyatrist idi.
Savaş, hayatımda tanıdığım diğer profesörlere hiç benzemiyordu. Asla kibirli değil, tam aksine fazlasıyla mütevazi ve şefkat dolu bir insandı.
KHK’lı Platformlarında ilk tanışmamızda bana en sıcak ve samimi gelen sima Haluk Savaş’tı. Ama öylesine sıradan bir samimiyet değil, öyle bir sıcaklıktı ki sanki babamdı, sanki 30 yıllık dostumdu, arkadaşımdı…
Tüm bunların yanında bir o kadar kibar, nazik ve misafirperverdi. Öylesine misafirperverdi ki hastanede yatıyor. Nefes almakta dahi güçlük çekiyordu. Ama eşi Esen Hanıma, gelen misafire meyve suyu ver, elma ikram et…vs. O halde iken bile bir sürü ikramda bulunmak istiyordu.
Onu görünce ben eriyordum. Bir insan nasıl olur da bu kadar bilgili, şefkatli, merhametli, dost canlısı, nezaketli olabilirdi. Tüm bu meziyetler nasıl olmuştu da bir insanda tecelli etmişti.
Tam bir mücadele insanıydı. Ama öyle böyle değil; kanser hastalığı ve o yaşına rağmen platformların adeta lokomotif iydi. Her anlamda bir denge insanıydı.
Azimliydi, haksızlığa asla tahammülü yoktu. Zaten yaşanılan süreç de bunu doğruluyordu. O lanet geceden sonra yaşadıkları… Gözaltı, hapis ve amansız kanser hastalığının ortaya çıkması… Yaşanan haksızlığa tahammülünün olmamasındandı.
Evet, yaşadığı tüm bu olumsuzluklara rağmen hep umut oldu. Hep umudu aşıladı. İnsanlara cesaret verdi. “Yahu biz KHK’lılar bir suç işlemedik. Çıkın artık şu suçluluk psikolojisinden ve meşru zeminde hakkımızı arayalım” diyordu.
Ekonomik olarak ihtiyacı da yoktu; ama ihraç edilen on binlercesinin yaşadığı dramı görüyor ve hepsinin acısını ayrı ayrı yüreğinde yaşıyor. Hepsine ayrı üzülüyordu.
O nedenle “mücadele etmeli ve bir an evvel gasp edilen haklarımızı almalıyız. KHK’lar gidecek biz kalacağız diyordu” o derece emin, haklı ve umutluydu.
Umutluydu diyorum. Çünkü bize tam da “bittik” dediğimiz yerde umudu Haluk Hoca aşıladı.
Hemen her konuda kendisini geliştirmiş bir bilim adamıydı. Sinemadan edebiyata, antropolojiden sosyolojiye derin bilgiler aktarırdı.
Kumandanlar savaşta, er meydanında ölürmüş. Haluk Hoca da aynen öyle vefat etti. Son an’a kadar KHK Akademiye katıldı. Son an’a kadar KHK TV’nin çalışmalarını titizlikle izliyor ve arkadaşlarının gönderdiği videoya -nefes almakta güçlük çekmesine rağmen- cevap veriyor. Hasta yatağından aynı nezaketle video gönderiyordu.
Asla rahatı seçmemişti. Hastayım, bir kenara çekileyim, dinleneyim asla demedi. Son ana kadar sürünerek KHK’lılar haklarını gasp edenlerden almalı ve alacak diyordu. Evet, bu bir yaşam biçimiydi. Asla pes etmedi. Ve Son ana kadar mücadele etmeyi kendisi seçmişti.
Dedim ya… Kumandanlar savaşta ölürmüş. Evet, koca bir profesör, bilim insanı, psikiyatri uzmanı, KHK Tv Genel Yayın Yönetmeni… Son ana kadar mücadeleyi elden bırakmadı. Hasta yatağında bile ziyaret eden misafire aynı nezaketle -olabildiğince- konuşmaya çalıştı. Ve en son aramızdan uçup gitti güzel insan.
Işıklar içinde uyusun.
(Not: Burada anlatılanlar asla bir “güzelleme” değildir. Zira hayatı boyunca karıncayı dahi incitmemiş bir insan için yazılanların eksiği var, fazlası yoktur.
Vefatının ardından on iki gün sonra ancak elim kolum kalktı da birazcık kendime gelebildim ve geç bulup tez yitirdiğim koca yürekli insanı kifayetsiz birkaç paragrafla anlatmaya çalıştım.)
Abdullah Salihoğlu