Cuma, Nisan 19, 2024
AÇIK GÖRÜŞ

Öngörülebilir İş Cinayetleri Devam Ediyor

Sami Evren

Kırsal kesimin yoksulları genellikle maden ocaklarında, kentlerin yoksulları metropollerin varoşlarında kurulan atölye ya da fabrikalarda çalışmak durumundalar. Seri cinayet şebekesine dönüşmüş olan bu şirketlerde meydana gelen can kayıpları iş kazası diye kayıtlara geçer. Ölü sayısı başlangıçta açıklanmaz, sonra alıştıra alıştıra açıklanır.

Sakarya’daki havai fişek fabrikasındaki patlama sonrasında da öyle oldu.

Yaşamını kaybedenlerin sayısı şimdilik dört, kayıp işçi sayısı üç olarak açıklandı.

Bu ülkede Soma’da 301 işçi toprak altından çıkartıldı. Yıllar süren davada aklımızda kalan işçi yakınlarının tepkilerine polisin sert müdahalesiydi, nerdeyse işçiler suçlu çıkarılacaktı.

Mahkemelerde “Öngörülebilir” ve “Önlenebilir” kaza nitelendirmesi kayıtlara geçti. Çalışma koşullarının insan yaşamını tehdit ettiği öngörülebiliyorsa ölümle veya yaralanma ile sonuçlanacak bir durum ortadan kaldırılarak bütün tedbirler alınmak zorunda.

Riskler ortadan kaldırılmadığı sürece o işyeri çalışmaya devam etmemeli. İş yeri çalışmaya riskli ise, iş güvenliği sağlanmadan üretim devam ediyorsa o işyerinde meydana gelen olay kaza değildir. İş cinayetidir.

İstanbul Davutpaşa’da maytap atölyesi patlamasında da 31 Ocak 2008’de 21 kişinin yaşamını yitirdiği, 115 kişinin de yaralandığı olay hafızalarımızdan silinmedi. Bu konuda mücadele eden, davayı takip edenlerin direnmesinin önemi büyüktür.

Kent yoksullarının, göçmen işçilerin, sigortasız çalıştırılan insanların neredeyse bedava emeğinin satın alınacağı ortamı ve semtleri, tercih edilen mafya tipi şirketleri neo liberal kapitalist sistem üretmiştir. Bu şirketlerin kıskacına genellikle, göçmen işçiler, kadın ve çocuklar düşer. Taşeron firmalar mahallelerde adeta işçi avındadır.

Kayıt dışı istihdamın merkezlerine kim göz yumuyorsa, taammüden işlenen cinayetin azmettiricisidir.

İşçi ölümlerinin nedeni eldeki verilere göre patlama, yüksekten düşme, cisim çarpması ve elektrikten kaynaklı şeklindedir.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 2019 iş cinayeti raporuna göre en az 1736 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Buna göre Ocak’ta 159 işçi, Şubat’ta 127 işçi, Mart’ta 114 işçi, Nisan’da 153 işçi, Mayıs’ta 164 işçi, Haziran’da 131 işçi, Temmuz’da 178 işçi, Ağustos’ta 149 işçi, Eylül’de 147 işçi, Ekim’de 158 işçi, Kasım’da 129 işçi, Aralık’ta ise 127 işçi meydana gelen iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

İş cinayetlerinde ölen işçilerin 1713’ü (yüzde 98,68) sendikasız bir şekilde çalışıyorken, sendikalı işçilerin sayısı sadece 23’tü (yüzde 1,32).

Yaşamını yitirenlerin 29’u 15 yaş altında olmak üzere 67’si çocuk işçi.

Yaşamını kaybedenlerin çoğunluğu Suriyeli ve Afganistanlı olmak üzere 112’si göçmen/mülteci işçi.

Ölen işçilerin yüzde 98’i sendika üyesi değildir. Bir işyerinde sendikalı olmak “gayri resmi yasak” ise, “Öngörülebilir “cinayete de gayrı resmi evet demektir. Sendika sadece işçilerin ücretleri için mücadele etmez, aynı zamanda çalışma yaşamının bütün aşamalarını denetleyen bir örgütlülüktür. Tabii sendika sağcıların elinde, yada sarı değilse.

Tabelasında sendika yazan birçok kuruluşun işverenle kol kola olduğu bir ülkede yaşadığımızın farkındayız.

Demokrasinin olmadığı ülkelerde, otoriter rejimlerden bu cinayetleri durdurmasını bekleyemeyiz. Ölmemek için sendikalı, örgütlü ve dayanışma içinde olmak zorundayız.

Uzlaşmacı, sarı, bürokrat, hani yönetişimçi, aktivist filan da değil.

İşçilerin yönettiği sendikalara, doğrudan demokrasinin işlediği meşru örgütlere ihtiyaç var.

Gezegenimizde olup bitenlerin tüm müsebbiplerine karşı hayatın her alanındaki mücadele sınıf mücadelesinin ta kendisidir. İşçi cinayeti, kadın cinayeti, doğa cinayeti, savaşlarda işlenen cinayetler ve yok sayarak öldürülenler.

Ölmemek için direnmeliyiz, yaşamak için direnmeliyiz, yaşatmak için birleşmeliyiz.

Demokrat Haber

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir