Çarşamba, Aralık 4, 2024
AÇIK GÖRÜŞ

HDP ve Sancar

HDP Eş Başkanı Mithat Sancar, demokratik kimliği, donanımı ve kişiliğiyle bu göreve geldiği zaman çok insana umut vermişti.

Gazeteci, Yazar Ali Bayramoğlu’nun Karar’daki köşe yazısında

HDP’nin Kürt hareketinde özerk ve merkezi parça haline gelmesi,  Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adaylığı sırasında esen “Türkiyelilik” rüzgarının yeniden bu siyasi partinin en güçlü kozunu oluşturması, Sancar gibi bir ismin katkılarıyla mümkün olabilirdi.

Mithat Sancar bunun bir örneğini 23 Nisan günü mecliste yaptığı konuşmayla verdi.  Konuşması meclisin az gördüğü bir üslup ve içerik kalitesi taşıyordu. O konuşurken Bahçeli bile konuşurken kulak kesilmişti. Konuşmasında, Kürt meselesini merkeze almadı. Günü vesile bilip HDP’nin karşı karşıya kaldığı ağır koşulları dile getirmeyi, pozisyon siyaseti yapmayı da tercih etmedi. I. TBMM’nin oluşumunu, milli mücadelenin yerel direniş örgütleri ve yerel kongre iktidarlarıyla bağını, tabandan yukarı çıkış öyküsünü, yasalcılığını, çoğulculuğunu ve gücünü anlattı.

Bugünün meclisiyle karşılaştırdı, cumhuriyet kavramının özüne ve yaşadığı kayıplara dikkat çekti.

Mustafa Kemal Paşa göndermesi dahil, bu konuşma, ortak bellek, ortak tarih, ortak değerler ve ortak kimlik tınısı taşıyordu.

Gerek HDP gerek meclis bakımından tarihi bir konuşmalardan birisi olduğu açıktır.  Umarım bu konuşmanın ima ettiği yol da açılır.

Büyük bir siyasi sorundan, büyük siyasetten söz ediyoruz. 

Kürt meselesi ve bu mesele ile HDP’nin ilişkisi, Türkiye’nin geleceği için, her geçen gün artan bir önem taşıyor. 

Neden?

Türkiye’de otoriter iktidar ittifakının ana yapıştırıcısı, hatta taşıyıcısı, siyasi hareket anlamında “anti-Kürt” bir tutumdur. Ebedi ve ezeli bir tehdit ve tehlike söyleminin, bunun doğurduğu ve doğruladığı, asayişçi ve merkeziyetçi siyasetin, hatta artan “şahin muhafazakar siyasallaşma”nın temelinde bu tutum bulunmaktadır. 

Dolayıyla Kürt meselesi, sadece Hakkari’deki Kürt köylüyü değil, Edirne’deki çiftçiyi de ilgilendirmektedir. Özetle otoriterlikten ve demokrasinin iflasından söz eden her aktörün dönüp geleceği ana nokta burasıdır.

Başka bir şekilde ifade edelim: Kürt meselesinin görülmesi ve çözülmesi, Türkiye’de normalleşmenin tek yönlü güzergahıdır. Çözüm dediğimiz şey ise, onun varlığına dair ülke çapında, özellikle Kürt kökenli vatandaşlarda oluşacak yaygın bir kanaat ve bunu üretecek stratejiler ve siyasettir. 

Sancar, konuşmasında işte bu tür stratejinin iki “olamazsa olmaz”ını ima ediyordu: (1) Bütünlük fikri, (2) Bu çerçevede siyaset (diyalog, konuşma, etkileşim) gereği.

Kürt meselesinin Türk demokrasisi için önemi sadece tarif ettiğimiz bu durum ve hedeften kaynaklanmaz. Aynı zamanda bu hedefe ulaşma yolunun tarifi bakımında da ayrı bir önem taşır.

Bu yolun üç etabı var.

İlk etap HDP’nin Sancar’ın konuşması istikametinde bir yol tutturması, sistemin içine ilerlemesi ve duyarlılıklarını dikkate almasıdır. Bu takdirde Kürt meselesine git gide daha gerçekçi yaklaşmaya başlayan diğer siyasi partilerin, CHP, DEVA ve GP’nin, HDP’ye ve hassasiyetlerine doğru yeni adımlar atacaklarına şüphe yoktur.

İkinci etap HDP’nin Kürt sorununun temsilinde özerk ve taşıyıcı olabilme imkanlarını üretmesidir. Bu, HDP’deki siyasi iradeye, gündem belirleme gücüne ve bunlara kapı açacak diğer siyasi aktörlerin tavırlarına bağlıdır.

Üçüncü etap yeni siyasi düzenin siyasi cephe oluşumlarını teşvik etmesi ve cepheler içi ittifaklar siyaseti gündeme getirmesiyle ilgilidir. Muhalif alan bu çerçevede uzlaşma, taviz, ortak dil gibi gereklerle, tek tek siyasi partileri aşan bir niteliğe kavuşmuştur. HDP, yüzde 10’nun altına inmeyen oy oranıyla bu muhalif cephenin kurucu bir unsurudur. Muhalif partiler arasında yakınlaşma ve uzlaşma arayışı ülke demokrasisi bakımından da önemlidir. Son yerel seçimlerdeki gibi sandık seçmen ittifaklarından partiler arası ittifaklara geçiş, muhalif cephenin gücü ve derinliğini, ayrıca iktidarın el değiştirme imkanlarını arttıracaktır.

Tüm bunlar HDP’yle, ona yaklaşımla ve konumuyla çok yakından ilgilidir.