Dindarların Kayıp Gündemi
Metin KARABAŞOĞLU
Dindar-seküler gerilimine odun taşıyıp siyasetin ateşini harlamadığı sürece, işçiler ölmüş, kadınlar öldürülmüş, alınmayan tedbirler sebebiyle görevi başında insanlar yitirilmiş; hiçbiri dindarlarımız için dert, tasa ve gündem konusu olmuyor nedense ve nasılsa…
Sadece tarım işçileri için sözkonusu da değildir bu. Fabrikalar, madenler, inşaatlar… Kaza ve ölüm, bu ülkede her alanın gerçeğidir. Her sene uygulanmayan standartlar, alınmayan önlemler ve yapılmayan denetimler yüzünden binlerce insan yitip gider ve geride onbinlerce insan bir tarafları kopmuş, eksik kalmış bir halde yaşamaya mecbur kalır. Ama bütün bunların olmaması için hatırda tutulması gereken, bunlar olup biterken akla gelir.
Bu topraklarda insanların büyük kısmının inandığı din, insanın âlem kıymetinde olduğunu, bir hayatı kurtarmanın insanlığı kurtarmak kadar Allah katında değerli olduğunu bildirdiği halde hayatı aziz bilme ve muhafaza etme konusunda dikkate alınmazken, önlenebilir ölümlerde önlemsizliğin sorumluluğu birilerinin üstüne gitmesin, patrondan devletlûlara bir dizi sorumluya lâf gelmesin diye ölümlerin akabinde ancak bir ‘susturucu’ niyetine hatırlanır. Misal; aynı madenler dünyanın her yerinde varken, mesela ABD’deki madenci ölümleri ile Türkiye’deki ölümler arasında zuhur eden dörtyüz kat—evet, 400 kat—farkın muhasebesi yapılmaz da, bunun hesabı sorulmasın diye ‘takdir,’ ‘kader’ ve ‘fıtrat’ kelimelerinin istismarıyla insan cinsinden birilerinin sorumlu olduğu nice ölümün faturası Yaratıcıya havale edilir.
Oysa benim inandığım din, benim okuduğum Kur’ân, benim tâbi olduğum peygamber, hayata ve insana saygı üzere yaşamam gerektiğinin dersini veriyor bana. Yaratıcıya karşı sorumluluğumuzun idrakinde olup olmadığımızın yarattıklarına karşı sorumluluk bilincimiz üzerinden tartıldığı ve test olunduğu dersini de veriyor. İnsaniyet ile İslâmiyet arasındaki bağın; kötü bir insan olarak iyi bir Müslüman olamayacağımızın, İslamlığımızın kalitesinin insanlığımızın kalitesine bağlı olduğu dersini de veriyor.
Durum buyken, bir önceki yazımızda da dikkat çekildiği üzere, İslâm’ın insanla bağını koparmış, Müslümanlığı dar bir kimlik tanımının içine hapsetmiş, herşeyi siyaseten çıkar sağlaması umulan bir zaviyeden değerlendirmeye odaklı garip bir gündemin içinde yaşıyor bugün bu ülkenin dindarları.
Allah katında her hayat aziz ise, bizatihi Kur’ân’ın ifadesiyle bir canı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmak kadar kıymetli ise ve haksız yere bir canı heder etmek Allah katında bütün insanlığı öldürmek mesabesinde bir cürüm sayılıyorsa, önlenebilir bütün ölümler mü’minlerin olmazsa olmaz derdi, tasası olmalı değil mi? Hele ki sorumluluk mevkiinde olanlar bu sorumlulukları sebebiyle tir tir titremeli; diğerleri de onları bu konuda sürekli uyarmalı ve denetlemeli değil mi?
Umarım ve dilerim, daha da geç olmadan bu ülkenin dindarları başlarını siyasetin çamurlu çukurundan kaldırıp yüzleriyle birlikte zihinlerini ve kalplerini de temizlerler de bu gerçeği hatırlarlar…
https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/dindarlarin-kayip-gundemi-155243/