Değişimin İki Koşulu
Değişimin ve devrimin iki koşulu var der Marks..
- Yönetenlerin yönetemiyor olması
2.Yönetilenlerin de yönetilemiyor olması.
Anadolu halkları yaşaan hukuksuzluklar, ötekilestirmeler, ekonomik kriz vb yaşam zorluklarindan dolayı büyük bir değişimin özleminde.
Normal koşullarda muhalefetetin görevi değişime öncülük edip süreci hizlandirmak, değil mi?
Siyasal değişim; olgunlaştığında ağaçtan düşen elma gibi değildir. Onu düşürmeniz lazım.
Şimdi de değişimin koşullarına bir göz atalım. Değişimin koşulları oluşmuş mu. Elmaları düşürmek için muhalefet üzerine düşeni yapıyor mu görelim.
Birinci Koşul; “Yönetenlerin yönetemiyor olması” koşulu. Bu koşulun oluşup olusmadigini ülkedeki sorunlar yumağına bakara anlayabiliriz.
Nedir bu sorunlar?
Saymakla bitmez. Anadolu,siyasal, ekonomik ve sosyal araştırmalar için başlı başına bir labaratuvar gibi. Akademisyenlerin, üniversitelerin araştırma yapması, tez konuları yazması için dolğal bir labaratuvar gibi maşallah.
Lafı uzatmadan Anadolu’da (Saray ve çevresi hariç) yasanan sorunlara bakalım. Her sorunu ayrı bir şekilde açıp değerlendirmek, tartışmak değil amacımız. Bir köşe yazısında bunu yapmamız da olanaksız kanımca.
Hukuk sorunu, Hukukun bittiği yerde diktatörlük başlar”(John Locke)
Demokrasi sorunu,
YSK nin bagimsiz olmaması,
Bütün komsularimizla sorunlu olmamız,
AB ile yürütülemeyen müzakereler,
Eğitimde, sağlıkta yasanan sorunlar,
Gençlerin yurt sorunları,
Yerelin ve akademinin kayyumlarla yönetilmesi,
Yüksek enflasyon,
Hayat pahalılığının dayanilmaz sınırlara ulaşması,
Yüksek kira artışları,
Doğalgazin ve akaryakıtın alınamayacak düzeyde olmasi,
İşsizlik, fakirlik, dış borclardan dolayı doğan her bebeğimizin borçlu doğması,
Hazine garantili hastaneler, otoyollar, havaalanları,
Yüksek faiz, dövizin artması, TL nin degerinin düşmesi,
Merkez bankasının rezervlerinin sıfırın altına düşmesi,
Bütçe açığı, yüksek vergiler, vergilerin çalışana, emekliye ve esnafin sırtına yüklenmesi, holdinglerin vergilerinin silinmesi,
Çiftçilerin ürünlerini toplayamaması, satamaması, zarar etmesi, yüksek yakıt, gübre, tohum bedellerini karşılayabilmek için traktörünü satması,
Liyakata göre değil sadakate göre atamalar,
Atanaması yapılmayan öğretmenler ve diğer meslek grupları,
Yolsuzluklar,
Çevre ve ekolojik sorunlar,
Medyanın tekellesmesi,
Gelir Adaletsizliği,
İş Kazaları,
Soma, Karabük maden faciaları,
Çocuk İşçiliği, çocuk gelinler,
Kadın cinayetleri,
İktidardan yana olmayan herkesin öteki olması, Çözülemeyen ve şiddetle çözülmeye çalışıldığı için bir çok sorunun yaşanmasına sebep olan Kürt sorunu,
Toplumsal Barış ve Huzur Eksikliği ve tüm bunların sonucunda insanı yaşam sorunlari….
………….
Ohhh. Sorunlar bitmeyecek sandım. Elbette bu kadar değil. Şöyle hızlı dusunuce aklıma takılan sorunlardan sadece bazıları. Hele bunları alt başlıklara ayirisaniz Meydan Larousse’ ye sığmaz diye düşünüyorum. Bu sorunların yarattığı acılar, kıyımlar, tahribatları, hiç bir kitap yazamaz, hiç bir yazar ifade edemez, hiçbir ressam çizemez, yasayan bilir.
Bir ülkede bu kadar sorun varsa yönetenler yönetemiyor demektir. Mevcut iktidar bu ülkeyi yönetemiyor.
Değişimin birinci koşulu tamam. Yönetenlerin yönetemiyor olması. Yönetenler yönetemiyor.
Peki değişim için bu yeterli mi. Elbette hayır.
İkinci koşul
“Yönetilenlerin de yönetilemiyor olması” koşulu.
Bu koşul gerçekleşmiş mi.
Çoğunluğun hayır dediğini duyar gibiyim.
Yönetilenler gayet güzel yönetiliyor. Yaşanan bunca sorunlara, hukuksuzluklara, tutuklamalara, ihraçlara rağmen derin bir sessizlik ve korku hakim.
Birçok alanda elbette demokrasi mücadelesi veriliyor. Siyasi partiler, Kürtler, Aleviler, KHK’liler, sendikalar, odalar, dernekler, platformlar, kadın örgütleri, gençler, çevreciler, lgbti+ler, ve diğer ötekiler…
Her kesim kendi çapında mücadele ediyor. Bir kesim diğer kesimin sorunlarına duyarsız kalarak yürüyor bu mücadele. Dağlarda yanan çoban ateşleri gibi. İktidar bu ateşlerin birleşmesini istemiyor doğası gereği.
Ateşler birleşmeyince çoban ateşleri baskı, gözaltı, tutuklama aparatlarıyla söndürülemiyor, ama kontrol altına alınıyor. Kontrol altına alındıkça yönetilenler daha kolay yönetiliyor.
Yukarıda sayılan sorunları bir kenara bırakacak olsak dahi, sadece yolsuzluk, yoksulluk ve adaletsizlik nehirlerinde boğulan milyonları aynı denize kanalize edebilecek bir muhalefet değişimin ikinci koşulunu gerçekleştirebilir. Ama korkmadan, cesurca her kesimi kucaklayarak yapabilir. İktidarın belirlediği sınırlar ve kurallarda kalmadığı sürece başarabilir. Anadolu halkları kimin cumhurbaskani adayı olacağının derdinde değil, Anayasa paketleri açıklamasının derdinde de değil. Elbette anayasa değişiklik çalışması önemli ve değerlidir. Şimdi, şu an Anadolu halklarının en büyük sorunu ekonomik kriz ve bunun sonucunda ortaya çıkan yoksulluk, geçim sıkıntısı. Anadolu insanı yarın çocuğunun karnını nasıl doyura bilirimin derdinde, cebine bırakın harçlık koymayı beslenme çantasına kuru ekmek dışında ne koya bilirimin derdinde. Ödeyemediği faturalarının, ödeyemediği kirasının derdinde.
Sayılacak o kadar çok dert var ki…
“Derdim çoktur hangisine yanayım” demiş ya Pir Sultan Abdal. Evet dert çok. İktidar itaati ve umutsuzluğu dayatıyor. Muhalefet umut vermeli. Sorunların çözüm kıblesi olmalı.
Sendikaları, dernekleri, meslek örgütlerini, işçi örgütlerini, odaları, kadınları, gençleri dinlemeli, harekete geçmeli ve bu kesimlerle birlikte ne olursa kazanabilirim kısmı tartışmalıdır.
Değişimin birinci koşulunu iktidar yerine getiriyor. Siz sadece İkinci koşulu yerine getirin. Tüm Anadolu halklarını, inançlarını, renklerini korkmadan sahiplenerek, halkların kıblesi olarak bunu başarabilirsiniz.