Pazar, Aralık 29, 2024
AÇIK GÖRÜŞGÜNDEM

İnsan  İnsanın Kurdu Mudur?

“İnsan insanın kurdudur.” sözünü 6 yıl önce bir insan söylese anlamazdım ve önem vermezdim.Çünkü o zamanlar her ne kadar muhalif de olsam kendimle ilgiliydim, bencil yönlerim vardı.Gerçi halen de bireyci özelliklerimi tam kırmış değilim.Birçok eksikliğim var.Özetle insan olmak, insan kalmak zor bir şey.

“İnsan insanın kurdudur.” sözünün bir benzerini üniversite yıllarında sözde solcu  bir hocamız söylerdi.Sınıfta maddi bir şeylerin alımıyla ilgili  tartışma vardı.Şöyle bir sözü oldu; “tercih meselesi…” Yani şunu demek istiyordu: insanlar özgürler,isteyen istediği tercihi yapabilir.

Şimdi bizler gerçekten özgür müyüz? Mesela Türkiye’de yaşayan insanlar olarak son yirmi yılda gerçekten özgür olabildik mi ve özgür bir şekilde tercih  yapabildik mi?

Kendi adıma söyleyeyim hayır.Üniversite hocasının dediği cinsten bir özgür tercihi(elbise almak,araba almak, ev almak..)  özgürlük olarak görmüyorum.Kapitalizmin reklam vs yoluyla oluşturduğu bu yapay özgürlüğe özgürlük denebilir mi.Örneğin milyonlarca dolar tutarında çok lüks bir aracın alınmasında ya da milyarlarca dolar tutarında bir çantanın ,saatin alınmasında özgür bir tercih olsa da bunun nedenleri ve sonuçları beni ilgilendirdiği için bu özgürlüğü başkasının hayatını yok ederek elde edilmiş göreceli ve çarpık bir özgürlük olarak görürüm.Nasıl mı? Birincisi milyonlarca dolar tutarında lüks bir aracın sahibi onu kendi hakkıyla almamıştır.Onun içinde işçinin yoksulun alınteri vardır.Şimdi Türkiye’de çalışan bir işçi ,emekçi böyle bir araca sahip olabilir mi.Ya da bir işçi ,emekçi İstanbul Boğazı’nda Bodrum’da deniz kenarında bir daireye sahip olabir mi? Elbette ki hayır.Bu lüks maddi şeyler birilerinin gençliğinin, yaşamının, ömrünün, alınterinin gasbedilmesiyle elde edilebilir.Yani başkasının hayatını gasbederek sağlanan bir özgürlük.Bunun sosyolojik, psikolojik olumsuz yanları da var;daha yoksul insanlar bunları gördükçe niye benim de yok diye rekabete girer daha verimli olabilecekleri alanlardan uzaklaşır kısa yoldan zengin olmanın hayalini kurar ve bütün ömrünü bunları elde etmek için harcar.Elde edemediğinde psikolojisi bozulur başka kötü yollara başvurur.Cinayet, yankesicilik ,hırsızlık vs…

Üniversite hocasının söylediği bu sözlere o zamanlar   eleştirel bakmadığım için bu sözler bana da normal gelmişti.Dikkatimi çeken bu sözleri üstelik solculuk adına yapıyordu.Dersin sonlarına doğru  güler yüzüyle zafer işareti yaparak noktaladı bu tercih meselesini…Belki de inanıyordu bu sözlerine ya da inanmış gibi yapıyordu.Aradan geçen yaklaşık 17-18 yıldan sonra bu sözler sık sık aklıma gelir.Şu an vardığım sonuç şu; bu sözler kapitalizmin,bencilliği  ön plana çıkaran gerçek anlamda dayanışmayı gerileten “insan insanın kurdudur.” sözünün bir değişik versiyonu.. Peki  neden bu hoca bilinçli ya da bilinçsiz bu sözleri söylüyordu çünkü ona da o şekil öğretilmişti.Amaçlanan okulları kapitalizmin ideolojik kurumları haline getirip burada bencil, kendisinden başka bir kimseyi düşünmeyen çıkarcı kişilikler yaratmak.Aslında sessiz ve gizliden insanlar bu sözlerle zehirleniyorlar.

Zaman geçti. Bir gün televizyon izlerken baktım kapitalizmin bu en temel “insan insanın kurdudur” söyleminin bir başka şeklini bir muhalefet partisi lideri söylüyor.

 “Bir insan önce birey olmalı.” Ne kadar kulağa hoş gelen bir söz değil mi?Bu sözlerin anlamı şu; toplumsal sorunlara müdahil olma.Toplumdan önce birey ol, kendini  kanıtla, kendini gerçekleştir….Özetle toplum değil birey.

Yine buna benzer bir konu var onu yazmadan geçemeyeceğim.Sözde solcu  birkaç öğretmen arkadaş tanıdım.Ağızlarında şöyle benzer cümleler vardı;”günü yaşa bir daha  geri gelmez.” Yani yoksulun, emekçinin, kürdün, alevinin…derdiyle sorunuyla ilgilenmeyeyim mi?

Bunun bedeli işkenceler,sürgünler, ölümlerdir diye vaz mı geçeyim? Bu sömürü düzenine itirazım olmasın mı?Çünkü  günü yaşayacaksam toplumun sorunlarını göz ardı etmem gerekir.Yoksa herkes de biliyor kürdün ,alevinin, işçinin, emekçinin ,yoksulun haklarını savunmak ateşten gömlektir.Bu hakların savunulması günlük bireysel mutluluğun peşine düşmekle değil bedel ödemekle olur.Yani günü yaşayarak bu haklar mücadelesi verilemez.

Patronlar  ve onların hizmetindeki iktidar ve yandaşları insanları sömürmek için böl ,parçala, yönet yöntemini uygular ve bizi birbirimizle uğraştırır.Böylece “adam sen de”ciliğin, duyarsızlığın, vurdumduymazlığın önü açılmış olur.Sermaye ve emrindeki yandaşları çalışanları duyarsız ,birer robot haline getirmek için “böl, parçala, yönet” politikasını izlerken birçok yola başvurur.(konudan uzaklaşmamak için bu yollara  ayrıntılı değinmeyeceğim).Konumuz olması itibariyle az önce değindim büyülü süslü ideolojik sözler burada büyük rol oynar  ve yanı başımızdaki insanların zihinlerini bile işgal edebilir. “Günü yaşa, bir daha  geri gelmez.”,”insan insanın kurdudur”, “bir insan önce birey olmalı’,”tercih meselesi”…sözleri  ne kadar da birbirine yakın ve akrabalar.

Bazı Rus roman yazarlarının  “insanın ruhunun öldürülmesi” konusuyla  ilgili sözleri var. İşte tam da buraya denk geliyor.Büyülü sözlerle insanın beynini ,ruhunu zehirliyorlar.Bunu da kapitalist sistem, ideolojik kurumlarıyla(Medya,Eğitim kurumları vs), hizmetinde bulunan siyasetçisiyle yapıyor.

Sermayenin hizmetinde bulunan medya,siyaset,eğitim kurumları insanları düşünemez birer robot haline getirmek için en küçük bir ayrıntıyı hesaba katarken kendini sosyal demokrat ya da solcu gören insanları bile kandırabiliyor, etkileyebiliyorlar.Zaten kendi yandaşlarını anlatmayacağım.Onların durumu çok daha vahim, içler acısı…

 Oysa sözümüzün şu olması gerekmez mi? İnsan insanın kurdu değil, insan insanın kardeşidir.

KHK’li Maliyeci Cengiz ZANA