Dezenformasyon Yasası: Ağ ve Güvercin
Hicri -sıfır- yılı..
Sevr dağının eteklerinde, eli kılıçlı ve hiddetli bir kalabalık, civardaki mağaraları tek tek araştırıyor, kolaçan ediyorlardı. Sonunda bir mağaraya geldiler. İçeriye girmek üzere hazırlanırlarken son anda vazgeçtiler. Onları mağaraya girmekten alıkoyan şey, mağaranın ağzını kapatmış bir örümcek ağı ve kapı ağzında duran bir güvercin idi.
Mağaranın kapısına gelenler, bu son mağaranın girişinde bir örümcek ağı ve yuva yapmış bir güvercin gördüklerinden içeri girmekten vazgeçerler. Mağaradakiler, sadece incecik bir ağ ve bir güvercin ile korunmuşlardı..
(ibni Sa’d Tabakât, c. 1, s. 228: Belazûrî, Ensab, c. 1 s.260: İbn Seyyid, Uyûnül Eser, c. 1 s. 182).
İncecik bir ağ ve bir güvercinle !!
Hicri 1444 yılı..
Türkiye’de belki hepimizi doğrudan veya dolaylı etkileyecek bir gelişme yaşıyoruz. Şu an için belkide en önemli gündemimiz meclisteki dezenformasyon (Sosyal Medya) kanun tasarısı oldu.
Resmi açıklamaya göre: Teklif ile, “internet haber sitelerinin süreli yayın kapsamına alınması, resmi ilan ve reklamların internet haber sitelerinde de belirli kurallar çerçevesinde yayınlanmasının sağlanması, Erişim Sağlayıcıları Birliğinin görev ve yetkilerinin belirlenmesi, katalog suçlarda yurt içi ‘ yurt dışı ayrımının kaldırılması, sosyal ağ sağlayıcılarının yükümlülük ve sorumluluklarına ilişkin ilave düzenlemeler yapılması, şebekeler üstü hizmetlerin tanımlanarak bu hizmetlere ilişkin gerekli düzenlemeleri yapma ve ilgili tedbirler” amaçlanmaktadır.
Bu amaçla da başta Basın Kanunu ve Ceza Kanunu olmak üzere bir dizi değişiklik öngörülmekte.
Adı ister Dezenformasyon Kanunu olsun, ister başka bir şey olsun, tasarı sahiplerinin gerekçesi her ne olursa olsun, kanun tasarısının gerçek sebebinin ve gerçek hedefinin ne olduğunu herkes biliyor.
Aslında şaşırtan şey, tam bir sosyal medya tahakkümü için ne diye kalkıp böyle ek bir kanunî düzenlemeye ihtiyaç duymuş olmaları.. Mevcut durumda, hâli hazırdaki mevzuat ile istedikleri hangi şeyi yapamamışlar ve bir ek yeni düzenlemeye ihtiyaç duymuş olabilirler? Nasıl olsa güç sahipleri, her konuda, hukuk ve kanun ne derse desin yine kendi talepleri doğrultusundaki hüküm ve sonuca ulaşmıyorlar mı?.
“Hukuk devleti”, hukukun temel ilkeleri doğrultusunda icrai faaliyet yürüten devlet anlamına gelir. “Kanun Devleti” ise muhtevâsı ne olursa olsun meclisten çıkan her şeyin harfi harfine, -hukukun temel ilkelerine uygun olsun olmasın- uygulandığı, –kanuna tapınan- bir devlet sistemini gösterir. Bugün ise bir üçüncü sistemi görüyoruz ne hukuki temelleri dikkate alan ne de kanunlara uyan, tamamıyla kuralsız, rulet masasındaki bir top gibi, sonucunun ne geleceği belli olmayan, hiçbir şeye bağlı olmayan, istenilen sonuca göre karar verme mekanizmasına sahip bir olguya dönüştü sistem. Bu yönden dünya tarihinde Belki bir ilk olacak sisteme(!) sahibiz.
Ergenekon davalarında Ceza Muhakemeleri Kanunu 134. maddeye aykırı olarak delil toplandı diye bütün delilleri görmezden gelip davaları bozan hukuk sistemi, daha sonra, CMK 134. madde tümüyle göz ardı edilerek, tamamıyla akıllara ziyan bir şekilde elde edilmiş ve içerikleri dahi belli olmayan delillere dayanarak, başka bir grup insanları cezalandırmakta hiç bir beis görmedi. Aynı kanun maddesini farklı sonuçlara varacak şekilde rahatça ve umarsızca uyguladılar.
Benzer uygulama sonuçlarını, Rahip Brunson davasında, Enis Berberoğlu davasında, Osman Kavala davasında da müşahede ettik. Yine medya alanında, aynı haberi yayımlayan bazı basın kuruluşlarına soruşturma bile açılmazken, aynı içerik için diğer başka yayın kuruluşlarının haberlerinin dava konusu edildiğini gördük. Yine benzer bir çok dava konusunda, hemen hemen tüm yargılama seviyelerinde, bütün hukuk yolları seviyelerinde, gerek ilk derece, gerek üst yargıda, farklı faklı uygulama sonuçlarıyla karşılaşılabildi.
Son 7-8 yıldır kanunlara rağmen yapılanları gördüğümüzde, bu yeni düzenleme ile daha neyi yapmayı isteyip de mevcut düzenlemelerin hangi konuda kendilerine engel teşkil ettiğini düşünmek zihnimizi zorlayabilir. Aslında işte işin püf noktası burada. Sokaktaki insanlar, sıradan mantık silsilesi ile “daha ne yapmayı düşünüyorlar?” diye dudak bükerken, bu değişikliğin hangi akla sığmaz uygulamalar için kendilerine bir uygulama altlığı, ateş maşası olacağını zihinlerinden bile geçiremiyorlar. Demek neler planlanıyor ki şu anki mevzuat ve bu mevzuatın kendilerince keyfe keder uygulama şekilleri bile yetersiz olabiliyor ve bu yüzden daha da ötesi bir düzenlemeye ihtiyaç duyuyorlar..
Bugün herkes biliyor ki, bu tasarı internet kanallarındaki dezenformasyonla ilgili değildir. Sosyal medya olmadan yaşamaya alışacak bir toplum oluşturma gayesini taşımaktadır. Endişe etmemiz gereken şey: Sosyal medyasız bir toplum hedefi niçin gereklidir? sorusunun ürkütücü cevabı olmalı. Anlaşılan o ki, bu düzenleme, son nefes borusu, son ışık penceresi ve son imdat kanalının kapatılmasını amaçlamaktadır. Olaylardan ve olacaklardan toplumun kalanını habersiz kılmak içindir.
Bütün resmi kurumların bir şekilde hasar aldığı ve güvenilirliğini yitirdiği, objektifliğini kaybettiği böyle bir zamanda, zorda kalanların, kuyuların dibinde ipsiz kalanların, uhdud kuyularında ateşlerde yananların, gönlü kırıkların, çaresizlerin, kimsesizlerin, parçalanmış ailelerin, annesiz veya babasız veya hem annesiz hem babasız çocukların seslerini duyuracak ne kurum, ne kuruluş, ne medya, ne de cesur bir ağız kalmamışken; bu son zaman mağdurlarının tek nefes alma borusu, tek ışık süzülen penceresi, tek çığlığının duyulduğu kanal, sosyal medya olmuştur.
Sosyal medya sayesinde aracısız ve fasılasız tüm dertlerini, kederlerini sıkıntılarını, çaresizliklerini, taleplerini; durumlarını, birinci ağızdan, toplumun kalanına iletebilme imkanı bulmuşlardır. Sosyal medya sayesinde dertleri bir olanlar, gönülleri aynı olanlar, sanal ortamda da birbirlerini mıknatıs misali bulmuş bir araya gelebilmiş, dertleşebilmiş, elden geldiğince de birbirlerinin dertlerine derman olmaya çalışmışlardır. Olagelenlerden en doğru haliyle haberdar olmuş ve bir nevi minyatür-sanal mâşerî vicdan oluşturmuşlardır.
Eğer bu internet ağı, eğer bu sosyal medya olmasaydı, belki hâlâ birçok şeyden haberimiz olmayacaktı. Hâlâ insanlar kendi iç dünyalarında kısılmış olarak kahrolmaya devam edeceklerdi. İnternet ağı olmasaydı, bir -sözgelimi- Twitter bulunmasaydı birçok şeyi öğrenemeyecek bilemeyecektik. Ve güç sahiplerinin toplumu istedikleri gibi yönlendirmesi çok kolay olacaktı.
Sosyal medya kör-sağır olsaydı, yapılan hukuksuzluklar, yanlışlar, usulsüzlükler, bilinmeyecek, sadece birileri yanacak, birileri sönecek, birileri kuyuların dibinde unutulacak, okyanusların dalgalarında kaybolacaktı. Ve kimse duymayacaktı.
Sosyal medya olmasaydı, olayların belki gerçek boyutuna bir türlü ulaşamayacak, bütün görüş alanımız, parçalanmış ayna gibi anlamsız, miyop ve uyumsuz olacaktı.
Belki insanların bir kısmı daha bilgisiz, diğer kısmı daha çaresiz ve diğer bir kısmı daha da cebbar olacaktı. Bir İnternetimiz, bir sosyal medyamız, bir Twitter’ımız olmasaydı, mazlumlar daha mazlum, güç sahipleri daha da güçlü, insanların kalanı da daha umarsız olacaktı.
Belkide en önemlisi, bir internet ağı, sosyal medya olmasaydı, bütün bu olan bitenleri tarihe not düşemeyecektik. Gelecek nesillerin bugünleri gerçek boyutuyla idrak imkânı olmayacaktı.
Toplumun bir kesimi, işin sonunun nereye varacağını idrak edenler, gerek siyaseten, gerekse kamu oyu etkisi oluşturarak bu gidişata, bu yeni gelişmeye karşı elinden geleni yapıyor. Peki bu gayretler bir sonuç verebilir mi? Şu son zaman çağında, çaresizlerin, kimsesizlerin, dertlilerin bu son yardım ipine sahip çıkılabilecek mi? Görünmeyen sanal bir internet ağı ve bir Twitter ile toplum nefes almaya devam edebilecek mi?
Takdirin ne olduğunu göreceğiz; Allah’ın muradının ne olduğunu öğreneceğiz yakında. Toplum, kalan tek korunağı, sosyal medyası ile nefes almaya devam edebilecek mi? Örümcek ağı gibi ipince bir sanal yapıyla ve bir güvercin kanadıyla ayakta kalabilecek mi? Halk ince bir ağ ve bir güvercin ile ayakları üzerinde durmaya devam edebilecek mi?
İncecik bir ağ ve bir güvercin ile !!
Erdal ÇAKIR