Çarşamba, Şubat 5, 2025
YAZARLAR

Siyasetin Dili…

Siyasetin dili her geçen gün sertleşmeye, siyasi partilerin karşılıklı yaptığı açıklamalar ise gittikçe ayrıştırıcı ve sloganist olmaya devam ediyor. Bu ülkenin hamasi sloganlara, ezberlere ve ayrıştırıcı söylemlere değil idrake, izana ve beraber yaşama kültürünü tesis etmeye ihtiyacı var.  

Ahlak tanımlamalarında nasıl iyi ve kötü; estetik algılamalarımızda nasıl güzel ve çirkin, ekonomik verilerin analizinde nasıl yararlı ve zararlı gibi ayrımlardan söz edebiliyorsak siyasal ayrımlarda da başarılı ve başarısız şeklinde kategorize edilmesi gerekirken, bizde dost ve düşman şeklinde bir ayırımın var olduğunu gözlemliyorum.

Bu şekilde bir siyasal tanımlama, karşıtlıkta radikal bir tarafgirliğe savrulduğunda siyasetin diline ve üslubuna da aynı sertlikte maalesef ki yansıyor, resmi bir saldırganlık ve imhacılık alıp başını gidiyor.

Kimi ülkelerde siyasetin dilinde nezaket, müsamahalı davranışlar ön plana çıkarken kimi ülkelerde de maalesef nezaketten uzak bir dil ve üslup tercih ediliyor. Ölçüyü ilke ve prensiplerin belirlediği toplumlarda siyasetin dili alabildiğine toplumsal fayda ve nezaket temalı iken, menfaat ve çıkara dayalı siyasi alanlarda siyasetin dili daha sert ve nezaketten yoksun bir tavır sergiliyor.

Son yıllarda ülkemizde de siyasetin dilinin oldukça sorunlu hale geldiği söylenebilir. Bunda öteki ve düşmanlaştırma üzerinden kabilevi bir siyaset yolunun tercih edildiğini görüyoruz.

Bizimde ucundan kıyısından içerisinde bulunduğumuz Ortadoğu’da ayrılıkçı fikirler, nezaketten yoksun siyasi söylemler; sözle, sloganla, hamasetle rehabilite edilemez, ancak daha güçlü bir ekonomi ve refah ile tehlike olmaktan çıkarılabilir.

Siyasal düşüncelerin ve ideolojilerin birbirinden farklı olması olağandır. Hatta idealde farklı olmalıdır da. Bir siyasal kültürde farklı düşüncelerin kamusal alanda tartışmaya açılması hiç kuşkusuz o toplumun yararınadır. Toplumsal çoğulculuğu siyasal çoğulculuğa yansıttığımız zaman zaten ideal demokratik yönetim anlayışına yaklaşmış oluyoruz.

Dil, üslup ve söylem bağlamında nezaketi göz ardı etmeden önemsediğimizde, siyaset insanlarının ortaya koydukları düşünceleri, eleştirileri, eleştirilere verdikleri yanıtları ülkenin somut problemlerine ilişkin olduğu sürece, toplumun tüm kesimlerinin beslendiği bir siyasal kültürün varlığından söz edebiliriz.

Ülkemizin pek çok alanda çözüm bekleyen somut problemlerinin dil ve mantık oyunlarıyla çözülmesi mümkün görünmüyor.

Tam da bu noktada, siyaset insanlarına düşen somut problemlere ilişkin nezaket sınırları içinde tartışarak somut çözüm önerilerini ortaya koymalarıdır. 

Burada belirtmek gerekir ki, ifade özgürlüğünün nefret söylemi için bir zırh olarak görülmesi mümkün olamadığı gibi, hiçbir özgürlük bir diğerinden de üstün değildir.

Bireyler arasında ya da genel olarak toplumda olumsuz siyaset dilinin ve söylemlerin meşrulaşması durumunda ötekileştirme, ayrıştırma girişimlerinin normalleştiği bir siyasal/sosyal iklimin meydana geleceğini tarih sayfaları bizlere gösteriyor. Bunun neticesinde toplumdaki etik değerler giderek iflas ediyor.

Temsili demokrasinin aksaması, yönetici elitin otokratik bir hale dönüşmesi ve devleti yönetme yetkisine sahip gücün meşruluğunun tartışılması gibi konularda toplumsal fay hatlarında daha derin kırılmalar oluşuyor.

Peki nasıl bir dil, hem toplumsal adabın ve dilinin, hem de siyasal adabın ve dilinin gelişimine katkı sağlayacak?

Evrensel hukuk ilkelerine riayet ederek,

Seçmene karşı açık ve anlaşılabilir bir dil kullanarak,

Nezaketli ve saygı dilini en üst seviyede tutarak,

Bireysel ve toplumsal empati kültürünü canlı tutarak,

Müşterek moral değerlerine kıymet vererek,

Parti programlarını halkın anlayabileceği bir şekilde, net vurgu ve tonlamalar ile ifade ederek,

Ülke sorunlarını soğuk kanlılıkla ve başka toplumların tecrübelerine ve tarihi tecrübelerimize dayanarak çözme iradesi gösterebilecek bir üslup ve tavır sergileyerek,

Dil, din, etnisite farkı gözetmeksizin her vatandaşa eşit yurttaşlık bakış açısıyla objektiflik ilkesiyle bakabilme samimiyetini göstererek,

Entelektüel düşünceyi geliştirebilecek zemin hazırlayarak,

Ve en önemlisi bütün siyasi ve politik manevralarda insan merkezliliği gözeterek…

Haydi hep birlikte kutuplaşan bir ülke değil, kucaklaşan bir ülkeyi inşa edebilecek bir dil konuşalım.

Ekmeğimizi, hürriyetimizi ve adaletimizi çoğaltalım…Çok zor değil.

Vahap AKTAŞ