Erol Köroğlu: Böyle Uyduruktan Tutuklama Mı Olur?
azılarımda şu ana kadarki en önemli ilham kaynaklarımdan biri Amerikalı dilbilimci George Lakoff ve onun “kavramsal çerçeveleme” kuramına dayanarak ürettiği siyasal iletişim yaklaşımı. Kendi siyasal yönelimi doğrultusunda ilerici siyasal alana öneriler getiren Lakoff, olgu ya da hakikatleri sıralamanın karşı görüştekileri etkilemeyeceğini, çünkü dünyaya kafamızdaki çerçeveler doğrultusunda yaklaştığımızı söylüyor. Bu nedenle, karşıt görüştekileri etkilemek isteyen bir siyasetçi ya da eylemcinin, üzerine gittiği konuda karşısındaki zihinsel duvarı aşmasını sağlayacak bir yeniden çerçeveleme geliştirmesinin gerekliliğini vurguluyor.
…
Ancak bu hafta öncelikle Gülşen’den, Gülşen’in tutuklanmasından söz edeceğim. Ben de herkesin yazıp çizdiği bu konudan kusur kalmayayım diye değil. Fakat Türk ailesi putunun önemli bir dayanak noktası olan “mazbutluk” ile yakından ilgili olduğu için de bu konuya değinmek istiyorum. Sonuçta Gülşen, o mazbut aileyi tehdit eden bir figürdü. Zaten aylardır, belki yıllardır bu tutukluluğun koşulları hazırlanıyordu. Şarkıları, giysileri, LGBTİ+ bireylere yaklaşımı, hemen her şeyi “müesses düzen”i rahatsız ediyordu.
…
Öte yandan beni asıl tutuklamanın bağlamı ilgilendiriyor. Bağlam ve o bağlam üzerinden ortaya çıkan anlam. Gülşen, iktidarın topluma dayattığı kültür savaşı üzerinden tutuklandı. Dört ay önce çekilmiş kısa bir video bir anda sosyal medyada yayılarak infial yaratıldı. Bir savcı bunun üzerinden tutuklama talebinde bulundu ve bir hâkim tutukladı. Belki son 10 yıldır yüzlerce örneğiyle karşılaştığımız bir kalıp işledi. İktidar, gerek sosyal medyadaki gerek adliyedeki kolları üzerinden, “benden olmayan”lara “-mayın!” demiş oldu yeniden.
“- Söylemeyin, şakasını yapmayın, açık giyinmeyin, LGBTİ+’leri desteklemeyin, muhalefeti desteklemeyin, feminist olmayın, -meyin, -meyin, -mayın!…”
Yaparsak ne olur?
“- Kapatırım. Partinizi kapatırım, derneğinizi kapatırım, belediyenize, şirketinize, üniversitenize kayyım atarım, işinizden ekmeğinizden ederim, süründürürüm. Hepsinden önemlisi içeri atarım. Dışarı çıkamazsınız.”
İktidar bu kadar polisini, silahını, kolluğunu, özel güvenlikçilerini, televizyon yorumcularını, savcısını hâkimini, bürokrasisini kullanmayıp ne yapacak? Hegemonyayı ikna üzerinden yürütmeyi beceremiyor. Tüm siyasal varlık nedenini ayrıştırmak üzerinden kurmuşken, çelişik biçimde hegemonik de olmak istiyor. Hegemonya sadece zorlama, icbar, cop değil, inandırma ve ikna da içerir. Tabii aslında çelişki var mı, o da tartışmalı. Zevahir bir “kültürel iktidar özlemi ve arayışı” üzerinden açığa çıkıyor ama uygulama hep sulta kurma yönünde. Hani “elinde çekiç olan etrafındaki her şeyi çivi görürmüş” lafı vardır ya, bu kadar kaba kuvvet de kaba olmayan kuvvetin tahayyülünü imkânsız kılıyor olsa gerek.
O zaman Gülşen’in tutuklanması yeni bir şey değil. Elbette çok önemli ve bu tutukluluğa karşı sivil toplum ve muhalif siyaset en açık ve güçlü biçimde karşı çıkmalı. Böyle uyduruktan tutuklamama mı olur? Gülşen hemen salıverilmelidir.